Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi Çorum yöresinde faaliyette bulunan Nakş-î, Bektaş-î, Uşak-î, Safevî, Kalender-î, Vefa-î Tarikat Şeyhleri, dede, rehber, zakir ve bazı derviş, talipli, din adamlarına ilişkin anlatıla-gelen aynî ve ortak menkıbeler.

Tarih ve günümüzde Anadolu’da olduğu gibi Çorum yöresinde de yaygın kullanılan bu deyimin, tarikat üyeleri tarafından şeyh, dede ve tarikatlarını güçlü göstermek, tarikatlarına üye kazandırmak amacıyla slogan olarak kullanılan deyimlerden olduğu anlaşılır.

Tarikat üyeleri, bağlı oldukları tarikatın şeyh, dede, rehber, zakir gibi yönetici kadrolarının üstün vasıfları ve kerametleri olduğuna inanırlar. İnandıkları bu keramet söylemlerini propaganda faaliyetlerinde kullanarak tarikatlarının daha fazla üyeye sahip olmasını amaç edinirler.

Şeyhlerinin rabıta, diğer bir anlatımla rüya alemine dalıp, savaşlara katıldıkları ve ellerinde tahta kılıçları ile düşmanı hakladıkları, Ümmeti Müslüman’a zarar veren Ejder (Ervan) gibi hayali yaratıkları tahta kılıçları ile etkisiz hale getirdikleri, Hindistan, Çin gibi ülkelerde zulüm gören ümmeti Müslüman’a kol kanat gerdikleri, Rabıtaya (uykuya) yatınca gayiten şeyler gördükleri, Peygamberimizle konuştukları, görüştükleri, Büyük ırmaklardan geçerken suya kapılmadıkları, ırmakları durdurdukları ve sudan geçerken ayakları dahi ıslanmadıkları, Okuyup üflemesiyle hastalıkların iyi olduğu ve yaraların geçtiği,

Hacca gitmediği yıllarda dahi onu hacda görenlerin olduğu, Yolunu, izini kaybetmiş ve zorda kalmış yolculara yardım ettikleri, Dervişlerinin hayat akışlarını Rüya alemlerinde görebildikleri, Yanan fırına girdikleri terlemeden, yanmadan çıktıkları ve ellerini kaynayan pilava veya kavurmaya sokup karıştırmasına karşı ellerinin yanmadıkları, Mezarı başında mübarek gün akşamları ışık yandığı gibi pek çok kerametlerinin bulunduğu anlatılmakta ve bu yolla şeyh, dede, rehber, zakir, hoca gibi bazı tarikat ve din adamlarına üstün vasıf yüklenerek tarikatlarına taraftar toplanmaya çalışıldığı görülmektedir.

Örnek Menkıbeler:

-Sungurlu İlçesi Yörüklü kasabası, Sarıkamış mezrasında türbesi bulunan Nakş-i Tarikatı Şeyhi Ergülü Baba’ya ilişkin anlatılan Tahta kılıç, Ervan-Ejder menkıbesi: Menkıbeye göre, bu günkü Kaledere kasabası arazisi içerisinde bulunan Ervan kayası adlı tepede bir Ejder peydah olmuş ve bu ejder yörede kurulmuş köylülerin canlarına, mallarına kastetmekteymiş. Çaresiz kalan bölge ahalisi durumu devlet yetkililerine bildirmişler ve kendilerini bu korkutucu canavardan kurtarmasını istemişler.

Devlet, buraya bir takim asker görevlendirmiş; bu canavarı haklamalarını ve köylüleri bu tehlikeden kurtarmalarını istemiş. Asker gelmiş ve çadırlarını kurmuşlar, hazırlıklarını yapıp, müdahale etmek için Ejder (Ervan) in yuvasından çıkmasını beklerken Ergülü Baba çıkagelmiş: Seyir için orada birikmiş köylüler ve müdahale için bekleyen askerlerden gerekli bilgiyi almış; bu canavarın çok tehlikeli olup, askere zarar vereceği endişesi ile kendisinin müdahale etmesi gerekliliğini söylemiş.

Askerler ve köylüler yok falan deseler de, Ergülü Baba bana iki tahta kazık getirin demiş ve getirilen kazıklarla iki tahta kılıç yapmış. Köylüler ve askerin şaşkın, korku dolu bakışları arasında ejderin yatak olarak kullandığı taşlık tepeye çıkmış. Bir süre sonra Ergülü Baba ejderle karşılaşmış ve elindeki tahta kılıçları ile ejderi haklamış. Tepe eteklerinden ejder kanları fışkırmaya başlamış ve bu kanlar günümüzde çeşmeye dönüşmüş denilmekte ve tarikatı üyeleri tarafından bu menkıbeye inanılmaktadır.

***

- Alaca İlçesi Veled köyünden, Sulakyurt İlçesi Kıykavurgalı köyüne yerleşip burada yaşamış Bektaş-î Tarikatı’na bağlı Garip Musa Ocağı Dedelerinden ‘Veli Dede’, bir Cem anında pilav (lokma) pişirmekte olan aşçıların yanına varmış. Çıplak elini kazana uzatarak pilavı karıştırıp içerisindeki etten bir lokmayı çıplak eli ile aldığı söylenmekte ve tarikatı üyeleri tarafından inanılmaktadır.

***

-Sungurlu İlçesi eski adı Müdü olan Bağcılı köyünden olan Sünnî cemaat arasında kabul görmüş Uşak-i Tarikatı Şeyhi Hüseyin Efendiyi, Bağcılı, Büyükpolatlı, Sarıkaya köylüleri Dede Ardıç Tepesinde düzenledikleri Yağmur duasına davet etmişler.

Şeyh Efendi davete icabet için atına binmiş yakın dervişlerini de yanına alarak yağmur duasının yapıldığı tepeye gitmiş. Atından inip, duaya gelenler için kavurma kavuran aşçıların yanından geçerken kolunu sıvayıp, kavurmayı eli ile karıştırmaya yeltenmiş. Dervişler, efendim siz şimdi insanların gözü önünde çıplak elinizle bu kaynar kavurmayı karıştırırsanız kerametiniz bozulur diyerek engel olunmuş denilmekte ve tarikatı üyeleri tarafından inanılmaktadır.

***

- Sungurlu İlçesi Körkü köyünde yaşamış Safevi Tarikatı Şah İbrahim Ocağı Dedesi olan ‘Yusuf Dede ile ilgili bir anlatım. Yusuf Dede, kendi köyü Körkü köyünde, komşu köylerden Kamışlı, Çukurlu köylerinde bulunan derviş, taliplilerinin de katıldığı Abdal Musa, diğer bir adı ile Cumalik toplantısında katılmış.

Kurbanı olanlar kurbanlarını, adakları olanlar adaklarını kesmişler, bu toplantıda eş ve dostlarına ikram etmek amacıyla kazanlarda kavurmalarını kavurmaya çalışırlarken, Yusuf Dede gelmiş talipli, dervişlerinin önünde kazana çıplak elini sokmuş kavrulmakta olan kavurmayı şöyle bir karıştırmış denilmekte ve inanılmaktadır.

***

-Ataları aslen Alaca İlçesi Veled köyünden olan ve Kalecik İlçesi Avşar köyünde yaşamış Kalender-î Tarikatına bağlı “Hacı Ali Turabi Ocağı Dedesi” İbiş Dede ilgili anlatılan bir menkıbe;

İbiş Dede ile köyleri gezip Cemlere katılan bir zakiri, İbiş Dede’den ayrılıp, kendi köyüne dönerken yolda fırtına ve borana yakalanmış. Dua etmekten başka çaresi bulunmayan zakir, Dedesi olan İbiş Dede’yi gözü önüne alarak Tanrıya yalvarmaya başlamış. Bu esnada İbiş Dede ve beraberinde kurtlar gelmiş zakiri kurtarmış denilmekte ve tarikatı üyeleri tarafından inanmaktadır.

***

-Ortaköy İlçesi Yukarıkuyucak köyünde yaşamış Vefa-i Tarikatı Dedesi Aşık Hasan’ın kerametleri olduğuna inanılır. Bu kerametlerinden yaygın anlatılanlar ise öldükten sonra görüldüğü ve ayağını yere vurup, vurduğu yerden su çıkarttığı kerametleridir.

Bir Menkıbeye göre, Aşık Hasan ölmüş ve çevre köylerde yurt tutmuş talipli (dervişleri) ve tanışları eşliğinde mezara defin edilmiştir. Aradan zaman geçmiş, çevre köylerden Sakızlı köylüleri Aşık Hasan’ı gördüklerini ve omzunda sazı ile onunla hasbi hal ettiklerini anlatmışlar. Aşık Hasan’ın öldüğünü ve defin edildiğini bilen Yukarıkuyucak köylüleri, bunu kerametlerinden birisi diyerek anlatarak, süre getirmişler.

Başka: Aşık Hasan bir arkadaşıyla yolculuğa çıkmış. Yolculuk süresinde acıkmışlar, arkadaşı, açlıktan dermansız kaldığını ve o haliyle yola devam edemeyeceğini söylemiş. Dağ başında çaresizlik içerisinde bulunan arkadaşına sen biraz otur ben geleceğim diyerek oradan ayrılmış. Gitmiş, bir çalı dibinden bir çıkı bal getirmiş ve arkadaşına yedirmiş. Balı yemiş arkadaşının susuzluktan iyice ciğeri yanmış. Bu seferde susuzluktan yürüyemez olmuş ve Aşık Hasan’a kerametini göster de birde su bul bana demiş. Bunun üzerine Aşık Hasan, Sazını yere vurmuş ve yerden su fışkırmaya başlamış, denilmekte ve inanılmaktadır.

Aşık Hasan’ın keramet göstererek çıkardığı suyun halen, kesilmeden aktığı ve bölge ahalisinin bu su başında adak, dileklerini işleyip, burayı Aşık Hasan çeşmesi adayla adlandırdığı anlatılmakta ve tarikatı üyeleri tarafından inanılmaktadır.

 

Ayrıntılı ve kaynak bilgiler için: Oğuz Boyları Aşiret, Oymak, Cemaatler adlı kitabımız ve Orta Anadolu Halk Kültüründe Deyimler ve Hikayeleri, adlı kitabımıza bakınız.

 

Araştırmacı Yazar

İsmail UÇAKCI