2014 yılında YÖK tarafından “Akademik Teşvik Ödeneği” adı altında bir ödül sistemi getirildi.

Getirilen “Akademik Teşvik Ödeneği” sistemi aslında bilimsel yayın yapmayı teşvik etmekten uzak bir sistem olarak ortaya çıktı.

Bugün hala birçok eksiği ve hatalı maddeleri ile her yıl Ocak ayında akademisyenler tarafından eskiden fiş toplama uygulamasına benzer durum yaşanmaktadır.

Bu sistemde farklı kategorilerden 100 puan toplayan bir akademisyenin maaşına en yüksek devlet memurunun bürüt aylığının belli bir oranı üzerinden ücret eklenmektedir.

Bir Profesör 100 puan toplar ise, 2025 yılı için aylık yaklaşık 10 bin TL teşvik ödülü alabilmektedir.

Fakat her yıl 100 puan toplanamayacağı için 10 bin TL’lik maksimum ücreti almak da imkânsızdır!

Akademik Teşvik Sisteminin eksik ve hatalı olan kısımlarına bir göz atalım.

Öncelikle Teşvik Sistemi 9 farklı kategoriye ayrılmıştır.

Birincisi; Uluslararası veya Tübitak gibi ulusal kuruluşlar tarafından desteklenen Proje (maksimum 20 Puan) bitirmiş olmak.

İkincisi; Yurtdışında veya yurt içinde Araştırma bursu almak (maksimum 15 Puan),

Üçüncüsü; Akademik Yayın yapmak (maksimum 30 Puan),

Dördüncü ve Beşinci; Güzel sanatlar ve mimarlık alanları için geçerli olan Tasarım (15 puan) ve Sergi (15 puan) yapmak. Bu iki kategori diğer tüm bilim alanlarını kapsamadığı için burada detaylı tartışmaya gerek görmemekteyim.

Altıncı; Uluslararası veya ulusal Patent sahibi olmak (maksimum 30 Puan),

Yedinci; Bilimsel yayınlarına indekslere giren dergilerde başkaca yazarlar tarafından Atıf almak (maksimum 30 Puan),

Sekizinci; Uluslararası Kongre, Sempozyum ve Konferanslarda Tebliği (sözlü bildiri) sunmak (maksimum 20 Puan),

Dokuzuncu; Bilimsel kuruluşlar tarafından Ödül almış olmak (maksimum 20 Puan).

Teşvik Sisteminde getirilen kategorilerden Patent sahibi olmak, Bilimsel kuruluşlardan Ödül almak ve Araştırma bursu almış olmak maddelerinden her yıl teşvik puanı almak mümkün değildir.

TÜBİTAK gibi ulusal veya uluslararası Proje tamamlamış olmak kuralı da, her yıl bir proje tamamlamak mümkün olamayacağından dolayı her yıl teşvik puanı toplamak da imkânsızlaşmıştır.

Diğer taraftan, sosyal bilimlerde birçok akademisyen bazı yayınevleri ile anlaşarak Kitap yazmayı bir proje gibi göstererek etik dışı davranışlara kalkışabilmektedirler.

Ayrıca, bu tür uygulamaya başvuran akademisyenler proje puanı yanında bir de yayın kısmından puan almaya kalkışarak ikinci etik ihlaline tenezzül edebilmektedirler.

Diğer bir kategori ise Uluslararası kongre, sempozyum ve konferanslarda Tebliği (sözlü bildiri) sunmak için teşvik yönetmeliğinde maksimum 20 puan alınabileceğini hükmediyor.

Tebliği sunmak için 20 puanı toplamak imkânsızdır.

Çünkü yurtdışında konferanslara katılmak için katılım ücreti, yol ve konaklama giderlerini akademisyenlerin karşılaması mümkün olmadığından 20 puanı almak neredeyse mümkün değildir.

Yurt içindeki konferanslar ise ağır şartlar (Sunum yapanların en az %51’i yabancı uyruklu olma şartı) nedeniyle teşvik sistemi kapsamına girememektedir. Dolayısıyla sözlü bildiri sunumu için ancak 1-3 puan arası puan toplana biliniyor.

Teşvik sisteminde yayınlara yapılan Atıf kategorisinde ise maksimum 30 puan öngörülmüştür.

Genelde atıf için 30 puan, yazar sayısına bölünmediğinden hemen hemen birçok akademisyen tarafından sağlanabilmektedir.

Hatta bir akademisyen yıllarca hiç yeni bir çalışma yapmasa da, geçmiş yayınlarına atıf alıyorsa 30 puanı alabilmektedir. Bu durum akademik bakış açısından tuhaf duruyor.

Üniversitelerin uluslararası alanda isminin listelerde yukarı çıkması için en temel unsur olan bilimsel dergilerde basılan Yayın için de maksimum 30 puan öngörülmüştür.

Yayın kategorisinde Dergilerde Makale, Kitaplar ve Editörlükler olarak 3 alt grupta toplanmıştır.

Bu üç alt gruptan dergilerde makale yayınlama şartı, belki de tüm kategorilerden en önemli olan unsurdur.

Fakat bu ödül sistemi uluslararası alanda SCI dergilerde makale yayınlayan akademisyenleri adeta cezalandırmaktadır.

Çünkü bir akademisyen tek isimli olarak yılda 2 adet SCI kapsamındaki Q1 sınıfındaki dergilerde makale yayınladığında, zaten 30 puanı fazlası ile aşmış oluyor.

Yılda 2 ve daha üzeri SCI makale yayınlayan bir akademisyene 30’un üzerinde ekstra puan verilmiyor.

Dolayısıyla, Akademik Teşvik sistemi ödülden daha çok fazla bilimsel yayın yapma haline dönüştürülmüştür.

Diğer taraftan, TR Dizin’de taranan Türkçe bir yayın için tek isimli 5 adet yayın ile neredeyse 30 puanı doldurulabilmektedir.

Akademisyenler ister istemez SCI kapsamındaki kaliteli dergilerde yayın yapmakla uğraşmayarak, çoğunda ahbap-çavuş ilişkisinin yürüdüğü TR Dizin dergilerde Türkçe yayın yapmayı tercih edebilmektedir.

Bu durum gelecekte Dünya Üniversiteleri arasında ülkemizin akademik sıralamasını aşağıya doğru düşmesine neden olacaktır.

Sonuçta, ülke akademisine kötülük yapıldığını belirtmem gerekiyor.

Gelelim dergilerde Kitap veya Kitap bölümü yazmak ile Kitap Editörlüğü yapmak kısmına!

Aslında çok az sayıda uluslararası alanda tanınmış, Elsevier, Springer ve Wiley gibi yayın evlerinin dışında basılmış bir kitabın bilimsel anlamda bir değeri çok yoktur.

Çünkü, çoğu kitap bilimsel hakemler tarafından değerlendirilmeye tabii tutulmaz.

Hele hele Çin, Hindistan, Malezya gibi ülkeler başta olmak üzere, Türkiye’de de birçok yayınevi kitap basımını kâr amacı düşünerek bir ticari faaliyet haline getirmişlerdir.

Yüksek Lisans Tezleri ve Doktora Tezleri de aslında basılmış bir kitap sayılabilir. Hatta sosyal bilimlerde yapılan birçok tez ticari faaliyet olarak bir yayın evinde kitap halinde basılmaktadır.

Fakat bu tezler bilimsel bir heyetten geçmesine rağmen Akademik Teşvik sisteminde yer almaz iken, bilimsel hakemliği yapılmayan ve ticari amaçlı yapılmış olan kitaplardan nasıl puan alınabilmektedir.

Diğer bir problem ise dergilerde Editörlük yapma kısmı!

Daha önce teşvik sisteminde Baş Editörlük, Yardımcı Editörlük ve Editör Kurulunda yer almak var iken son 5 yıldır sadece Baş Editörlük değerlendirmeye alınmaktadır.

Fakat burada bir sorun var!

Uluslararası SCI kapsamında Yardımcı Editörlük ve Editör Kurulunda yer almak çok zordur. Çünkü bu kurullarda yer almak için kendi alanında akademik olarak önemli bir yerde olmak gerekir.

Türkiye’de 180 bin akademisyen arasında SCI dergilerde Associate Editor (Yardımcı Editör) olanların sayısı 20-30 kişiyi, Editorial Board (Editör Kurulu)’da yer alan akademisyen sayısı ise 100-150 kişiyi geçmez.

Diğer taraftan, yine ahbap-çavuş ilişkisinin yoğun olduğu ve üniversitelere ait TR-Dizinlere giren dergilerde Baş Editör olmak teşvik sistemine alınmıştır.

Üniversite dergilerinin çoğunda Rektörün istediği kişi Baş Editör olarak atanır. Teşvik sisteminde böyle bir durumun yer alması ne kadar etik ve bilimseldir?

Sonuçta, teşvik sisteminde minimum 30 puan alabilen bir öğretim üyesi her yıl ortalama 4-5 bin TL ancak alabilmektedir.

Bu rakam yıllarını bilime adamış akademisyenler adına en hafif tabiri ile komiktir!

Oğlum ve gelinim Avusturya’nın Leoben şehrindeki en eski üniversitesi olan Montan Universitat Leoben’de Senior Researcher (Öğretim Görevlisi) olarak çalıyorlar. Üniversite yılda iki defa 2 maaş teşvik veriyor. Yani yılda 2 maaş fazla almış oluyorlar.

Ayrıca, Avusturya’da üniversitede görev yapan akademisyenlere hem en iyi Dizüstü Bilgisayar ve son model Mobil Telefon (Markası elma olanJ) verilmektedir. Hatta telefonun kılıfı, ekran koruyucu ile aylık abone giderlerini de üniversite karşılıyor.

Bizde böyle bir teşvik var mı? Maalesef yok!

Oğlum Leoben’de akademisyenliğe başlayalı 2 yıl bile olmamasına rağmen 35 yıllık bir akademisyen olarak aldığım maaşın bir tık üstünü (TL cinsinde) maaş olarak almakta.

Ayrıca, uluslararası konferanslarda bildiri sunacak olanlara katılım ücreti, yol ve harcırahları da karşılanıyor. Hatta! Yıl da 1 defa olmak üzere sunumu olmasa da dinleyici olarak bir konferansa bedelini üniversite ödeyerek katılabiliyorlar.

Bizde ise; yurtdışındaki bir konferansa bırakın dinleyici olarak katılmayı, sunumla katılsak da üniversitelerin hemen hemen tamamı katılım ücreti, yol ve harcırah desteği vermemektedir.

Yurt içindeki konferanslara katılmak için bile bir teşvik ve-ril-me-mek-te-dir!

Avrupa bizi kıskanıyor!

Evet, kıskanıyor. Fakat kim kıskanıyor?

Avrupa ülkelerinin Başbakanları, Bakanları ve Rektörleri kıskanıyor!

Avrupa, Türkiye’de ki yöneticilerin akademisyenlerini düşük ücret ve teşviksiz nasıl çalıştırabiliyorlar?” diye hayret ediyorlar. Dolayısıyla da kıskanıyorlar!

Sonra da; Dünya’daki üniversitelerin bilimsel sıralamasında Türkiye’deki üniversitelerin ilk 100’e veya ilk 500’e neden giremiyor? Diye soruyoruz!

Akademisyenleri desteklemek yerine köstek olunan bir yerde, bilimsel bir başarı beklemek de hayaldir!

Uygulanan bu yanlış politikalar sebebiyle üniversitelerdeki akademisyenlerin bilimsel motivasyonu düşmüş ve sonuçta günümüzde üniversiteler yüksek lise düzeyine düşürülmüştür.

Sağlıkla ve bilimle kalın…