Güftesi Hüseyin Hüseyin Çolak’a, bestesi Semahat Özdenses’e ait Uşşak makamında bir şarkı “Her mevsim içimden gelir geçersin” diye başlıyor.

Her mevsim burada temsili olup; her zaman, her gün, her saat anlamına da gelir. Başka bir ifade ile “Seni içimden atamadım” denir ya öyle bir şey.

İstisnalar hariç bu tür ifadeler günümüzde “robotik düşünen” kişiler için çok uzak. Bu tür kişilere göre üç kere üç hep dokuz eder ki soyut kavramlar sanat olanlar bunların uzağındadır.

Matematik, fizik, tıp, mühendislik ve bilgisayar gibi alanlarda başarılı insanlar “Soyut kavramlar” hakkında ne düşünüyor?

Bir gün bir doktor lise edebiyat derslerinde bir hatırasını anlatırken şöyle bir açıklamada bulundu: “Edebiyat dersinde öğretmen tahtaya divan şiirinden bir mısra yazdı ve yarım sayfa açıklama yaptı. Hâlbuki bir mısra bir satırda açıklanabilirdi…”

Robotik zekâ böyle işte.  Her şeyin bir eşiti, bir sayısal değeri var onlara göre.

Denkleme uymayan her değer kıymet hükmünde değil. 

Bu açıdan bakınca, doktor haklı.

Lisenin sayısal bölümünü oku, tıp fakültesini bitir, hastalık belirtileri, kuluçka süresi, teşhis, ilaç veya diğer tedavi yöntemleri, iyileşme süresi ve tedavi sonu…

Bir mısra ancak başka bir mısra ile açıklanır…

Niye böyle düşünür bu insanlar?

Bence bu tür insanlar şekerin tadını ağzına atınca anlarlar.

Peki, ne zaman anlayacaklardı?

Şekeri ilk gördüğünde tadını damağında hissetmeyen kişilerin “Derin sanat” ile bir yakınlığı olamaz. Bunlar suyun varlığını da denize girince anlayabilir ancak.

Kimse biraz ağır oldu demesin. Burada “ağır” kelimesi “mecaz” olup artık sayısalcılar tarafından da anlaşılabiliyor.

Her neyse.

“Her mevsim içimden gelir geçersin…”

“Orada yol mu var?” diyen olursa anlayışla karşılayın!

Böyle diyen olur mu olur?

Olur tabii.

Üç çarpı üç hep dokuz eder çünkü…