Siz hiç bir tohumu toprakla buluşturdunuz mu?
Ana rahmindeki bebek gibidir.
Sonrada onun toprağı yavaşça yırtıp başını uzatmasına şahit oldunuz mu?
Aşama, aşama yapraklarıyla nasıl havayı kucakladığını, selamladığını fark ettiniz mi? Farkına vardınız mı?
En azından saksıda bir çiçek büyüttünüz mü?
Sabah gülümseyip size selam verdiğini hissettiniz mi? İnanın, inanılmaz bir güzellik.
Büyürken her aşamasını izlemek de tanrının neleri nasıl da güzel yarattığının farkına varıyoruz.
Her birinin ayrı bir kokusu var ya işte bize de derin bir nefes alın der gibi sanki.
Aldığımız her nefes ciğerlerimize inip hayat verirken de kokusu burnumuzdan beynimize mutluluk taşır. Biz farkına varmadan…
Bir de çiçek açıyorsa görsel şölen oluverir. Hüzünleri alır gider.
O kadar mükemmel bir görselliği adım adım görmek, her yaprağını, her dalını, her çiçeğini izlemek ise yaradılışın büyüsü gibidir.
Ara sıra da arılar ve böcekler nasibini alır saksıdaki bitkiden.
Hazır saksıda yetişmiş aldığınız çiçekler de güzel ama yetiştirmek çok daha etkileyicidir.
Ve onunla bütünleştirici bir ruh oluyorsunuz. Görene.
Saksıda çiçek yetiştirmek bu kadar güzelken bir de ağaçları ve ORMANI düşünün lütfen.
Ve meyveleri, sebzeleri de düşünün nasıl da mucize değil mi?
Her biri ayrı özellikte yaratılıp bizim hizmetimize insanlığa sunuyor yaradan.
Meyveden aldığımız çeşit çeşit lezzetler var ya hepsi biz canlılar için yaratılmış canlılardır. Onlar da canlıdır. Her canlı birbirinin bütünüdür.
Yaprakların dökülmesi bile renk değişimi ayrı bir cümbüştür.
Hangi fabrikada bir meyveyi veya sebzeyi yetiştirebiliriz?
Bırakın meyveyi bir yaprağını bile üretmek mümkün mü? Çam ağacının pürünün zerresine erişemez ki insan.
Yeni nesil de belki de toprağa dokunmamış insan çocukları vardır.
Bir çevremize bakalım, ne demek istediğimi görürsünüz.
***
Gelelim ORMANLARIMIZA.
Yüz binlerce canlıya ev sahipliği yapar. Onlara vatan, ev,  yurt olurlar da insanlar farkına bile varmazlar.
Ulu ağaçlar yaşama tanıklık ederler. Tarihin yaşayan tanıklarıdır sanki.
Ne çok anıları vardır bir dinleyebilsek.
Belki gölgesinde nice yolcular dinlemiştir.
Belki de âşıklar kavuşmuştur.
Belki ozanlar şiir yazıp saz çalmıştır.
Belki de hiç bir insanoğlu uğramamıştır. Kim bilir.
Belki de nice savaşları izlemişlerdir hüzünle.
Ne çok kuşlar uçmuştur üzerinden, yuva yapmışlar ve yavrularına burada dünyayı öğretmiştir.
Karıncalar gezmiştir dallarında. Saz çalmıştır cırcır böcekleri.
Kelebekler bir günlük ömürlerini yaprakları arasında dolaşarak tamamlamıştır.
Yağmurda yıkanıp, rüzgârda dallarını kurutmuştur.
Karları biriktirmiştir kucaklarda bizlere su olsun diye. Derelere az, az bırakmıştır kar suyunu bizim yaşamamız için ve de her şeye can vermek için.
Sellere bent olmuştur bizim hayatımızı yıkmasın diye.
Ev olmuştur adını bile bilmediğimiz nice canlıya.
Bir ağaç bunu yapıyorsa gidin varın orman bize neler sunuyor.
Bir orman yandığında neler yanıyor…???
Ne hayatlar sönüyor?
Canlılar nasıl yok oluyor?
Canlılar yok olurken aslında yok olan biz insanlık oluyor.
Ormanın verdiği hayatı kaybediyoruz da farkında olan kaç insanoğlu.
Gel de üzülme.
Gel de uyku uyuyabil.
Nasıl kıyarsınız ormana?
Canilikten öte bu çok daha beter. Kötülüğün boyutunu anlatacak kelime bulamıyorum.
İnsanlığı ve nice canlıyı öldürmek hangi akla sığar. Sığmıyor.
O canlıların çığlıklarını duymuyor musunuz?
Çocuğunuzun canı yandığında ağlıyorsa içiniz yanıyor değil mi?
İşte yanan her canlıda çığlık atıyor.
Duymuyorsunuz. Siz...!!!
Bir de emir verenler var yıkın, yakın da devleti düşürelim diye.
Hainlik kelimesi bile bana bulaştırmayın onları diye isyan eder vahşete.
Küresel çıkarların emrinde nasıl yak emri verebiliyorsunuz?
Böyle bir ucube düşünce olamaz, insanlık bunu kabul edemez ya edemez!!!
Kendilerini ateşe veriyorlar farkında değiller.
Bunun siyasetini yapan da yakan kadar aşağılıktır.
Dünyanın neresinde bir orman yansa, bütün insanlığın, dünyanın sorunudur, nefesidir unutulmamalı.
Yanan canlıların sizin olduğunuzu düşünün. Veya en sevdiğinizin yandığını geçirin aklınızdan. Geçirmek bile istemiyorsunuz değil mi?
Yüzlerce canlının çığlıklılarını duyun, vicdanınız hala varsa.
Nasıl eliniz varıyor yakmaya? Aklınız nasıl izin veriyor? İnsan olamazsınız.
Sadece orman mı yok oluyor?
Yanan geleceğimiz.
Aldığımız hava, nefesimiz kesiliyor.
Yediğimiz nimet yanıyor.
Yağan yağmur.
Akan ırmak.
Gelecek nesiller.
Binlerce canlı türü.
Çöken eko sistem.
Körleşen insan, kendini yakıyor.
Diyelim ki bütün ormanı yaktanız, bütün ocakları söndürdünüz, tüm yeşili kül ettiniz, canlı neslini tükettiniz.
Ne olacağını bekliyorsunuz?
Kül, kömür olan ormanın ortasında halay mı çekeceğinizi, nefes alabileceğinizi mi sanıyorsunuz.
Bu millet küllerinden yeniden doğar… Unuttunuz galiba???
Yazık, yazık, yazık…
Sağlıcakla Kalmayın__Yakan Yansın__Meyrem’ce