Geçtiğimiz günlerde Lübnan’dan konuklarımız vardı. Önce Lübnan Başbakanı Necip Azmi Mikati geldi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Çeşitli temaslarda bulundu ve gitti. Sonrasında Türkiye’de muhtemelen Necip Azmi Mikati’den daha fazla bilinen Dürzi lider Velid Canbolat geldi, Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edildi, bazı temaslarda bulundu ve gitti…
Gerek Mikati’nin, gerek Canbolat’ın ziyaretleri üzerine pek çok yorum yapıldı.
Mikatı’nin ziyaretinde şu cümleleri çok önemli idi: “Lübnan'ın içinden geçtiği tarih boyunca her çetrefilli ve zorlu dönemde Türkiye destek ülkesi olmuştur. Lübnan bir kriz yaşadı. Ancak şunu öğrendik; önce Allah’a daha sonra da Lübnan dostlarına özellikle de Türkiye’ye güvenmemiz gerektiğini…” Mikati’nin bu cümleleri bile bazılarını kırmızı görmüş boğaya çevirmeye yetmişken, peşinden Velid Canbolat da gelip Türkiye’den memnun ve mesut ayrılınca birilerinin ayarları iyice şaştı…
Velid Canbolat, Lübnan İlerici Sosyalist Partisi (PSP) kurucusu ve Dürzi toplumunun önemli isimlerinden Kemal Canbolat’ın oğludur. Babasının 1977 yılında Suriye gizli servisi tarafından öldürülmesinin ardından PSP’nin liderliğini üstlenerek Lübnan siyasetinde güçlü ve etkili oldu. Geride kalan Aralık ayının sonuna doğru Şam’da, Suriye hükümetinin geçiş dönemi lideri Ahmed Eş-Şera ile bir görüşme yaptı; bu görüşmede Lübnan’ın egemenliğine saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Bu adım, Lübnan ve Suriye arasındaki siyasi ilişkilerde yeni bir dönemin başladığına dair yorumlandı…
Hemen ertesinde Türkiye’ye geldi, basına kapalı gerçekleşen Erdoğan-Canbolat görüşmesi ile ilgili bir açıklama yapılmasa da, elbette gelişi ile ilgili olarak, Suriye’de “anahtarın” kimde olduğunu bilmesinin etkisi yorumları da yapıldı ki, doğrudur.
Bu kadar uzun bir siyasi deneyimi olan, köklü bir aileden gelen hatta aile kökleri Kayseri’ye kadar uzanan Canbolat’ın gelişmeleri analiz etmeden ve geleceğe dair çıkarımlarda bulunmadan hareket etmesi düşünülemez…
Lübnan ve Suriye’de ihmal edilemez bir Dürzi nüfus var. Dürzilik, Fâtımî halifelerinden Hâkim-Biemrillâh döneminde (996-1021) Vezir Hamza b. Ali tarafından kurulan bir inanç sistemi. Bâtınî karakterli olan, bünyesinden çıktığı İsmâilî çevrenin inançlarını reddeden ve kendilerini tevhid ehli diye adlandıran Dürzîler, asırlar boyu bilinmezlik özelliğini korumuştur.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa, Suriye seferi esnasında (1831-1838) Vâditteym’de (bugünkü Şûf) Dürzîler’i mağlûp edince Mısır askerleri mâbedlerine girerek çok sayıda kitaplarına el koymuşlar, Arapça olan bu yazma eserler, daha sonra dünyanın çeşitli kütüphanelerine intikal etmiş ve diğer dillere çevrilmiş ve Dürzilik ile ilgili bir bilgi ve fikir sahibi olunabilmiştir.
Dürzilerden bahsedince Canbolat ailesinden bahsetmemek olmaz. İlginç bir ailedir, bir kısmı Sunni, bir kısmı Dürzi ve bir kısmı da Hristiyan olan bu aile ile Osmanlı ilişkisi inişli çıkışlıdır…
Osmanlı için de zaman zaman çıban başı haline gelmişler, üzerlerine kuvvetler sevk edilmiş, bazen zorla, bazen de siyaseten zapturapt altına alınmışlardır.
Bu ailenin atası Kasım Bey’dir. Onun oğlu olan ve aileye adını veren Canbolat Bey Osmanlı sarayında yetişmiş, daha sonra Kilis sancağı kendisine ocaklık olarak verilmiştir. Kıbrıs’ın fethinde de bulunmuştur. Canbolat Bey’in oğlu olan Hüseyin Paşa’ya da babasından sonra Osmanlı hükümeti tarafından Kilis sancağı ocaklık olarak verilmiştir.