Bir önceki yazımda Organik konusunu izah etmeye çalışmıştım.
Maalesef, tuz konusunda da bir organik meselemiz var!
Pakistan’ın Himalaya kaya tuzu başta olmak üzere birçok kaya tuzu için de organik tabiri kullanılıyor ki, tam anlamıyla komedi!
Komik! Çünkü tuz inorganik bir mineraldir.
Ayrıca, bu tuzu satan firmalar, ürünün özelliklerinden bahsederken açıklamalarında kaya tuzunun diğer rafine tuzlara göre en sağlıklı olduğunu iddia ediyorlar.
Son yıllarda, insan sağlığına katkı sağladığı yönünde Himalaya kaya tuzu hakkında birçok iddia bulunuyor.
Bazıları tuz lambalarının havayı temizlemeye yardımcı olduğunu veya vücudu ağır minerallerden arındırabileceği belirtiliyor :)
Hatta libidoyu artırabileceği söyleniyor :)
Peki! Himalaya tuzunun elle tutulur insan sağlığına yararları var mı?
Aksine, kaya tuzunun zarar vermesi mümkün mü?
Kaya tuzları benim uzmanlık alanım olan bir mineraldir. Yani kısaca bir madendir.
Bugünkü Anadolu yaklaşık 300 milyon yıl öncesi Alpler’den (Avusturya’nın Salzburg kaya tuz şehri) Himayala’ya kadar Tetis Denizi idi.
Mezozoyik (yaklaşık 250-66 milyon yıl öncesi) zamanda tektonik olarak Anadolu kapalı bir deniz haline dönüşmüştür.
Karaların yükselimi sonucu denizler çekilmiş (bugünkü Tuz Gölü gibi sığ denizel evaporitik ortamlar) ve daha yüksek ortamlardan gelen jeolojik erozyon sonucu halk dilinde toprak diye tabir ettiğimiz sedimanlar ile kaplamıştı.
Tersiyer zamanında (66-3 milyon yıl öncesi) kurak ve sıcak iklim sonucu bu bölgeler tuzlu tortullar oluşturarak kaya tuzu haline dönüşmüştür.
Bu süreçte, jeolojik erozyon sonucu hematit, siderit, manyetit gibi demir mineralleri, mangan, kalay, bakır, nikel, kadmiyum, kurşun gibi ağır metaller, alçı ve kil gibi mineraller ve daha az olmakla birlikte grafit, baryum, civa gibi elementler ile birlikte çökelebilirler.
Kimyasal formülü NaCl olan Tuz (İngilizcesi Salt) saf anlamda esasen beyaz renktedir. Bunu Tuz Gölünde rahatlıkla görmekteyiz.
Kaya tuzlarının birçok renkli oluşunun asıl nedeni bünyesinde var olan çeşitli element ve minerallerdir.
Diğer taraftan, kaya tuzunun içindeki mikroskobik organizma kalıntıları da renk üretebilir.
Beyaz renkli kaya tuzunun mineral adı Halit (Halite) olup, bünyesinde herhangi bir başka metal veya mineral gibi safsızlıklar içermeyen mineral tuzudur.
Pembe’den turuncuya ve kırmızıya kadar değişen renkli kaya tuzlarında genellikle demir oksit (limonit, siderit, götit, hematit) ve mangan oksit içerir.
Sarı renkli olan kaya tuzu radyasyon anlamında Beta-Işına maruz kalmış olduğuna işaret edebilmektedir.
Yeşil renkli kaya tuzlarında bakır ve silis içeren kil mineralleri içerebildiği gibi Potasyum Bromür (KBr) ve altın da içerebilmektedir.
Siyah kaya tuzlarda, başta mangan oksitler olmak üzere sülfür içerikli metaller içerebildiği gibi sodyumca zengin feldspat ve kil mineraller de içerebilmektedir.
Koyu gri renkli olan kaya tuzlarda genellikle silis içeren dolomit ve kil mineralleri bulunur.
Kahverengi renkli kaya tuzları ise karbon kökenli, kömür veya grafit gibi birçok organik mineral içerebilmektedir.
Mor renkli kaya tuzlarında radyoaktif Rubidyum (Rb) içerebilmektedir. Ayrıca, kurşun, baryum, fosfor gibi ağır metaller içeren katot ışınlarına maruz kalmış olabilir.
Mavi renkli kaya tuzlarında ise kurşun, bakır, altın, gümüş (Pb, Cu, Au, Ag) gibi ağır metaller içerebilmektedir.
Yukarıda bir kısmını izah etmeye çalıştığım ağır metallerin fazla miktarda olması ve radyoaktife ye uğramış olan kaya tuzları sağlık açısından problem doğurabilir.
Peki! Biz kaya tuzlarının bünyesindeki ağır metallerin ne kadar olduğu ve radyoaktife maruz kalıp kalmadığı konusunda bir bilgimiz var mı? Maalesef yok!
Çünkü, kaya tuzların milyonlarca yıl süreçte geçirdiği jeolojik olaylar sebebiyle her metresi çok değişik metal veya mineral ihtiva edebilir.
Yukarıda İran bölgesine ait resimde çok farklı renkli kaya tuzu örneğinde olduğu gibi aynı ocakta metre-metre özelliklerin değiştiği renklerle bile görülebilmektedir.
Dolayısıyla, üretim sürecinde sürekli analizlerin de yapılmadığı düşünüldüğünde, durum kontrol dışındadır.
Aslında tüm tuzlar, kaya tuzu da dâhil olmak üzere sodyum klorürden (NaCl) oluşur.
Bir çay kaşığı normal rafine sofra tuzu, günlük önerilen miktar olan yaklaşık 2.300 miligram sodyum içerir.
Bir çay kaşığı kaya tuzu yaklaşık 2.200 miligram içerir. Bu durum vücudun ihtiyacı olan sodyumu alamadığını gösteriyor.
Ayrıca, insan vücudun yeni hücreler ve tiroit hormonları üretmek için iyot (I)’a ihtiyacı vardır.
İyot eksikliğinin guatr, fiziksel ve zihinsel gerilik, sağır-dilsizlik, kürtaj ve ölü doğum gibi ciddi problemlere yol açtığı bilinmektedir.
İyot rafine tuzlarında suda çözündürme sonrası re-kristalisazyon aşamasında gerekli oranda eklenebilirken, kaya tuzlarına bunu yapma şansı yoktur.
Kaya tuzlarının bırakın daha sağlıklı olmasını, sağlıksız olma ihtimali olan bir ürünü daha yüksek fiyata (normalden 3-10 kat daha fazla) satarak bir ticari aldatma durumu var ki, bu daha vahim olanıdır.
Kurşun, baryum, kadminyum, civa gibi besleyici olmayan mineraller biyolojik olarak parçalanabilir değildir.
Bu nedenle gıda yoluyla tüketildiğinde insan sağlığı üzerinde zararlı etkilere neden olabilir.
Bu etkiler, kemik sağlığının bozulması, gastro-intestinal rahatsızlık, solunum sıkıntısı, böbrek yetmezliği, bilişsel gerileme, kalp sorunları veya kanser gibi akut veya kronik semptomlar olarak ortaya çıkabilir.
Ağır metallerin insan vücudunda zamanla birikmesi durumda kanser yapma ihtimali var mıdır? Vardır!
Tabi ki bu durum tuz miktarının ne kadar kullanıldığı ve kişinin vücudunun ağır metalleri atma kapasitesine bağlı olarak değişir.
Bir diğer durum, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besin hammaddeleri olan sodyum (Na), kalsiyum (Ca), mağnezyum (Mg), potasyum (K) gibi elementlerin kaya tuzundan temin edilmesi.
Araştırmalar göstermiştir ki, kaya tuzlarında bulunan kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi besin alımına klinik olarak önemli bir katkı sağlaması için aşırı yüksek kaya tuz alımı (günde >30 g) gerekir.
Bu miktar normal diyetlerde gerçekçi olmamakla birlikte, 30 g’da sodyum için Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) önerdiği değeri %600 oranında aşılması anlamına gelir.
Sodyum açısından zengin bir diyetin (yani; aşırı tuz tüketiminin) hipertansiyonla ilişkili olduğuna dair güçlü kanıtlar vardır.
Ayrıca, kardiyo-vasküler hastalık ve felç, böbrek hastalığı ve mide kanseri dâhil olmak üzere diğer birçok hastalığın gelişimi ve ilerlemesi için önemli bir risk faktörüdür.
Magnezyum, kalsiyum, potasyum gibi besin maddelerini zaten birçok bitkisel gıdadan fazlası ile alabilmekteyiz.
Tuz’dan besin maddesi element veya mineral almaya gerek yok!
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de, kaya tuzunun en önemli kullanım alanı asfalt yolların buzlanmasını çözme amaçlıdır.
Ayrıca, kaya tuzu kimyasal üretim, tarım, hayvancılık, plastik, boya, tekstil, deri işleme, su arıtma ve diğer birçok endüstride kullanılır.
Yukarıdaki sektörlerde kaya tuzunun kullanımın insan sağlığı üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi yoktur.
Diğer taraftan, kaya tuzunun gıda sektöründe özellikle; turşu üretiminde, salamura balık ve kurutulmuş et gibi gıda işleme ve saklamada da yaygın kullanılır.
Eğer turşu kurma işlemi yaptıysanız, kaya tuzunun sıcak suda çözdüğünüzde dipte çözünmeyen ağır metal ve silis içerikli mineralleri gözle görür veya kaşıkla karıştırırken kavanozun dibinde çizilme sesini duymuş ve hissetmişsinizdir.
Turşu kurma işleminde kavanozun dibinde kalan istenmeyen ağır metal veya mineralleri yemediğimiz için bir sorun oluşturmaz.
Fakat bu kaya tuzunu et, balık ve diğer yemeklere eklediğimiz zaman bahsi geçen ağır metalleri veya radyoaktif almış mineralleri bünyemize almış oluruz.
Bu durumda sağlık açısından ne olacağını bilmek imkânsızdır.
Bir diğer durum ise; eskiden kaya tuzları rafine tuzlara kıyasla 5-10 kat daha ucuzdu.
Bugün ise kaya tuzu ile ilgili olarak insan sağlığı için yaralı olduğu aldatması ve abartılı anlam yüklenmesi sonucu rafine tuzlardan 10 kat daha pahalıya satılmaktadır.
Peki! Piyasada kaya tuzu ile vücudumuzun ihtiyacı olan 84 elementi barındırdığı ifade etmelerine ne demeli?
Tuzun içeriği Na ve Cl olduğu yukarıda bahsetmiştim. Bunların tuzdaki oranı toplamda %97-99 iken geriye kalan %1-3 arasında 84 element olduğunu tespit etmek imkânsızdır.
Bu da bir aldatmadır.
Son yıllarda kaya tuzunun çok yararlı olduğu algısının yayılması sonucu birçok farklı ticari aldatmaca durumu da gelişti.
Himalaya kaya tuzunun renkli olması ve “al beni” yaratmış olması münasebeti ile birçok tuz, çeşitli boyalar karıştırılarak piyasa sürülmektedir.
Eğer bu tuzları, gıda amaçlı düşünülmüyor ise belki problem yaratmayabilir. Fakat, gıda amaçlı kullanılması durumunda farklı bir problemler doğurabileceği aşikardır.
Yukarıda dikkat çektiğim radyoaktif ve ağır metal içeriği tehlikesi, çoğu kaya tuz içerisinde sağlığı etkilemeyecek ve önemsiz miktarda da bulunabilir.
O zaman, yine de kaya tuzu kullanacaksanız Himayala tuzuna ne gerek var!
Yerli olan başta Çankırı olmak üzere, Nevşehir (Gülşehir), Yozgat (Sekili), Iğdır (Tuzluca) veya Kars (Kağızman) kaya tuzlarını kullanabilirsiniz.
En azından paramız ülkemizde kalır!
Ayrıca, Kaya tuzu mu? Deniz tuzu mu? Veya Göl tuzu mu? Soruları da çok gündemde olan bir konudur.
Tuz “Tuz”dur. Önemli olan rafine olup olmadığıdır.
Halkımız, rafine tabirini maalesef yanlış anlamaktadır.
Türk Dil Kurumuna (TDK) göre; Rafine kelimesi “Kristalleştirme, Damıtma Gibi Ayırma Yöntemleriyle İstenmeyen Maddelerden Arındırılmış” anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla rafine edilen tuzların, bileşiminde birçok zararlı element ve mineralden arındırılmış olma ihtimali anlamına gelir.
Aksi takdirde “Doğal” veya “Organik” adıyla içeriğinde ne olduğunu bilmediğimiz birçok zararlı unsuru bünyemize almış olabiliriz.
Diğer bir konu da, Kahverengi (İngilizcede “Brown” demek) veya Esmer şeker mi?
Yoksa! Beyaz toz şeker mi? konusudur.
Benzer yanlış durum kahverengi toz şekerin “Organik” olduğu iddiasıdır.
Bu ifade doğru da, beyaz toz şeker “İnorganik” değil ki!
Şekerlerin tamamı ORGANİKTİR!
Aslında, şeker üretimi en basitçe şekerpancarının bir dizi kimyasal süreç ile bünyesindeki atık malzemenin su ve buhar ile birçok kademe yıkayarak kristal toz şeker üretimi ile yapılır.
Eğer şeker fabrikasında gereğinden daha az kademede su ve buharla yıkanırsa, toz şeker tamamen beyaz olmaz ve atık malzeme sebebiyle açık veya koyu kahverengini alır.
Bu atığın teknik ismi Melas olup, hayvancılıkta ise hayvan yemi katkısı olan küspe ismi olarak bildiğimiz maddedir.
Yani Melas, hayvanlara enerji olsun diye yemlerine katkı olarak kullanılmaktadır.
Birçok tarım ve hayvancılıkla ilgili yayınlarda melas için “Melas, şeker fabrikalarında, pancardaki şekerin kristalledirilmesinden geriye kalan atık maddedir. Görünüş olarak koyu kahve-renginde ve pekmeze benzeyen melas, bir tarımsal sanayi yan ürünüdür.” olarak tanımlanır.
Kahverengi veya esmer şeker konusu bir sağlık sorunu olmayıp, Ticari Aldatmaça olarak karşımıza daha çok çıkmaktadır.
Bazı firmalar kahverengi veya esmer şekerin daha az rafine edilen bir ürün olduğunu ve dolayısıyla melas içerdiğini açıkça ürün tanıtımlarında belirtiyor.
Fakat, melasın organik algısı (yanlış algı) üzerinden beyaz şekere kıyasla 5-10 kata varan fiyatlarda kıymetlendiriliyor.
Hepiniz kendinize aşağıdaki soruları bir sorun!
Elmayı kabuğunu soyulmuş olarak yer miyim? Hepiniz evet diyecektir.
Elmayı soymadan kabuklu olarak yer miyim? Çoğunuz evet diyecektir.
Elmanın kabuğunu soyup, sadece kabuğunu yer miyim? Hepiniz hayır diyecektir.
Aslında elma kabuğu, üzerinde pestisit (böcek ilacı) kalıntısı yok ise sağlığa zararlı değildir.
Fakat elmanın kabuğunu doğrudan yemeyiz.
Çünkü biz insanız!
Çünkü insanlar iyi şeylere layıktır!
Kahverengi şekerin de sağlığa bir zararı yoktur.
Fakat biz insan olduğumuz için atık olan melas’ı yemeyiz.
Üstelik melas’ın enerji değeri açısından şeker oranı ancak %50’ye ulaşabilmektedir.
İnsanlara, “Organikmiş!”, “Daha değerliymiş!” yanılgısı yaratmanın, ya da aldatmanın bir manası olmadığını belirtmek isterim.
Sağlıkla ve bilimle kalın…