Önce çayla konuşacağın konuyu tespit edeceksin. Öyle her konu çayla konuşulmaz. Mesela kaba kuvvete dayalı bir meseleyse hiç yanaşma. Birini kandıracak, birine zarar vereceksen girme çayın kanına.

O güzel olan şeylerden anlar. Güzel olan ve çaresi olmayan dertleri de dinler. İyi bir sırdaştır. Ona anlattıklarını başkalarına da anlatmazsan hiç korkma. Dışarı çıkmaz yani.

Hele “eski bir deftere” ait meseleyse tam isabet. Sen anlat o dinlesin. Kızmadan anlat yalnız. Kimseyi şikâyet etme. Kimsede kusur görme. Ara sıra bardağı dudağına götür. Ona ihtiyacın olduğunu belirt. Hızlı konuşma. Cümlelerin arasında fazla bekleme. Soğutulmaya gelmez. Zaten soğudu mu tadını değiştir. Sen anlarsın o zaman.

Sadece bardağı değil demliği de soğutma. Eski defterlerdeki yaraların “soğumadığına” bakma. Çay soğur.

Şimdi biraz düşün devam edeceğiz yine.

Çayla Sohbetler 10

Bir gün çayla ilgili bir yazı okumuştum. Kısaca şöyleydi:

“ Çaydanlığa konulan su fokurdayana kadar kaynatılır. Sonra kısa süre dinlenmeye bırakılır. Dinlenmiş suyla çay demlenir ve on dakika beklenir. Daha sonra demlenmiş çay geniş ağızlı cam bardağa dökülür. Şeker kullananlar çayı karıştırırken bardağın ortasında bir çukur meydana gelir.  Çukurun içinde çay buharı vardır. Siz ilk yudumu alırken o buharı da burnunuza çeker ve ilk yudum çayı yutarken buhar da ciğerinize dolar. İşte size çay keyfi…”

Yani çayı önemsemek lazım.

Hem demlenmesi, hem içilmesi, hem de içme vakti mühimdir.

Çünkü o dilsiz yoldaş ve dert ortağıdır.

Afiyet olsun...