Aslına bakarsanız birçok şey gibi çay da şehir hayatına geçildikten sonra özelliğini kaybetti.

Eskiden akşam karamadan az önce evlerimize girer, bazı lüzumlu işlerden sonra kendi kedimizle kalırdık. Geceyi renklendiren tel şey misafir misafirin en önemli özelliği ise muhabbetti.
Misafirin “muhabbet” ikramına karşı ev sahibi “çay” ile mukabele eder, sohbet daha da koyulaşırdı. Açık içilen çaylar dahi sohbete mani olamazdı.
Şehir hayatı “saat” ayarlıydı. Yatma, kalkma, kahvaltı, iş, seyahat, çalışma bir zamana bağlıydı. Hal böyle olunca “Vakit nakittir” sözü daha mühim bir hale geliyordu.
Peki, çay bunun neresinde?
İşte bütün mesele bu! 
Çayı hayatına nasıl sokarsın şimdi? “İçmek veya içmemek...” Vaziyet epey müşkül yani.
Bu durumda adet yerini bulsun veya nefis köreltmek kabilinden çaya benzeyen sıcak bir sıvıyı mola ve teneffüs aralarında, yemek borusundan salınca çalışmadığımızı anlıyoruz.
Yani boğazımızdan geçen o sıcağa yakın ılık şey dinlenme arasında içtiğimiz şeydir.
Dışarıdan görenler; çay mı başka bir şey mi karar veremez.
Kısaca şehrin çayı böyle bir şey yani…
Eski mahiyetinde olmasa bile “çay”ın adı yetiyor. Kim bilir molaların adı ondan “Çay molası” oldu.
Biz de “mola” verelim biraz.
Çay bekletmeye gelmez.