Bir insanı lâyık olmadığı yere koymak zulümdür. Hz Ali

Bazı insanlar vardır ki doğduğu zamana ait değildir. Çağların ötesinde yaşarlar. Onlar ışık olur çevresini aydınlatırlar. Cevherlerin usta ellerde yetişmesi, değerinin ortaya çıkması için belirli bir zamanın geçmesi lazımdır. Sürekli doğum sancısı çekenlerin dillerinden inci, mercanlar dökülür. Mevlânâ Celaleddin, “hamdım, piştim, yandım elhamdülillah!” derken en güzel iksiri ve insan-ı kâmilin yolunu göstermiştir.
Bilgisizlere, geçtikleri mevkiin yaptığı fenalığı, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz. Adam olmayanın eline bir mal ve mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğine sebep olur. Çünkü ya cimriliği tutar az verir; ya da cömertliğe girişir yerli-yersiz bağışlarda bulunur.Ahlaksızlık kendi başına da çirkindir, iticidir; ama olanca tertemizliğiyle düşlerimize süzülen güzelliğe bulaşınca büsbütün itici olur.Ahlak toplumsaldır,Ahlak davranışla ilgilidir, Ahlak çeperdir,Ahlak kişiliktir..
Birgün Ateş, Su ve Ahlak bir yolda buluşmuşlar. Kısa bir tanışıklıktan sonra aralarında bir muhabbete tutuşmuşlar. Başlamışlar tek tek kendilerini anlatmaya.

Önce Ateş başlamış söze ve şunları söylemiş:

– Bendeniz Ateş. Ben, ışığımdır kimi zamcın karanlıklarda, kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim. Kimi zaman güneşim, kimi zaman bir kor parçasıyım; yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse. Genelde çok iyiyimdir. Benden çok kere istifade edilebilir” der ve ekler: “Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa. Kimi zaman yangın olurum, ansızın yakalarım en boş anlarda. Onun için benimle aranızı iyi tutun,

Arkasından su başlar söze:

– Bendeniz Su: Hayat kaynağıyımdır. Yokluğum çok kötüdür. Ben olmazsam yalayamaz canlılar. Her can taşıyan hayatta ben varım. Canın özü benim.
Benim olduğum yerde hayat vardır, der.
Sonra başlar Ateş’in yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye:
– Fakat ben bir kızarsam sel olurum bazen, bazen bir fırtınayla gelirim ne var ne yoksa yutarım. Onun için benimle aranızı iyi tutun, der.

Sıra gelir Ahlâk’a:

Ben deniz Ahlâk. hayat düzeninde benim yerim başkadır. Benim hiç bir kötülüğüm yoktur.
Kimseyi de tehdit etmem, der.
Sonra Ateş girer söze ve şöyle bir soru sorar:
– Ben bu arkadaşlığı çok sevdim. Hani olur da bir gün birbirimizi kaybedersek nasıl buluşacağız ?

Su der ki:

– Beni kaybederseniz eğer, bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın, yaklaşın; ben orada olurum.

Ateş der ki:

Beni kaybederseniz eğer, bir duman görürseniz, bir 
sıcaklık hissederseniz hemen gelin; ben orada olurum.

Sıra gelir Ahlâk’a

Söylediği söz çok manidardır:
Siz siz olun beni sakın kaybetmeyin. eğer beni bir defa kaybederseniz bir daha bulmanız mümkün olmayabilir. der.

Ahlâk Yaralarımız var!Dalkavukluk… İltimas… Hırsızlık… Rüşvet… Fuhuş…İçki… Cinâyet… Kumar… Ayrıca hile… Doğruluktan korkuyoruz!Ayrıca yalan… Hakikatten korkuyoruz!Ayrıca riya… Samimiyetten korkuyoruz!Ayrıca nefret… Aşktan korkuyoruz.Ayrıca inkâr… İmândan korkuyoruz!Ayrıca şüphe..
Köpek bile yal yediği kaba pislemez!! Makamla büyümeye çalışması, insanın küçüklüğünün itirafıdır. Besle kargayı oysun gözünü misali şükür karga gözümüzü oymakla kalmadı ekmek yediği toprağa, bu toprağın insanına oda yetmedi emek ve ekmek veren insanın hem gözünün içine baka baka hem arkamızdan yedi ceddimizin gelmişine geçmişine verdi veriştirdi. Bu topraktan yediğin ekmek zehir zıkkım olsun, yazıklar olsun..Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er-geç varır. 
Sevgiyle kalın..

"Demeliyim ki şu hayat bir katre-i andır
Varlıkta hiçlik ve hiçlikte varlık aşktandır
Nefsi sorarsan o emmarede bir çıyandır
Küfür kuytularda giz şimdilerde ayandır
Bu ıstırap miskinden zahitlere beyandır
Muttasil-ı muştuya mazhar Hakk'a uyandır Maksudu İlahî olanın ameli püryandır
O zaman-ı ahir cehennem gibi üryandır
Had ile fiil kulda girizgâh-ı deryandır
Ruh elest bezminden kelli tarike revandır
En hakiki hasret meğer illerden Kenan'dır
Gafil-i azam bu hasreti evlat sanandır
Azimden havadis alan Kıtmir'e sorandır
Dü kanattan sual edersen bil ki borandır
Şu toprağa rahmet olan o kavme tufandır
Huşu nedir der isen bilene Lâ mekândır
Fanus içinde şehadet camsız camekândır
O müşahede ile melekûta seyrandır
Kalbi virt ile cilayı cilaya vurandır
Cibril-i Emin'i Gözleyen buna bürhandır
Bu tedrisat ki Hak'tan Resul'e armağandır
İlimden sual, şu arif kişiye merdandır
Merdan maveradan cevaba tâbi olandır
Âlim amil değilse ilim ona ziyandır
Ki hidayet ister isen hücceti Mestan'dır
Sanma ondaki Aşk alelade bir destandır
Şu âlem Resul hürmetine dönen devrandır
Ay ve güneş O'nun nuru ile deverandır
Güllere bahçeyken bülbüllere aşiyandır Şefaatinden mahrumun hâli perişandır İki cihanın serveri Resul-i Zişan'dır Helaka
davetten suale işbu beyandır,
Şu tuğla üstünde tuğla miras-ı Hâmân'dır
Toprağın feryadı ikaz, ikazı yamandır
İns-ü cine en büyük mühlet bil ki zamandır,
Toprağın üstü seyir altı asli mekândır
Kıyamete vakit biçme çünkü bu bir zandır
Senin kıyametin bir sala bir de ezandır
Nice kıyam için haber bekleyen virandır
O gün Sûr ile ehl-i kubur fert fert izandır
Varılan yer Mahkeme-i Kübra'da mizandır
Sual sorma makamı gayri Kerim Rahmandır
Amel defteri iki cenahtan bil hüsrandır
Mümine muştu o vakit tarik-i divandır
Hutame dehşeti ile davete çıkandır
Firdevs Lutf-u İlahiyyeyle kucaklayandır
Rıdvan'a selam eden beraatı alandır
İsyan edene o ne dehşetli bir zamandır
Rabb'ül Âlemin vaadini tamamlayandır
O vakit beş şahidin hasmı yalnız yalandır
Din gününde felaha erenlerden beyandır, Peygamber'in şefaatine nail olandır
Ol Müminin uhreviyat kanadı imandır
Amel-i salih ile dünyada çağlayandır
Hakk'ı tavsiye ile iştigale varandır
Sabrı kuşanıp da sabır için uyarandır
O gün harabat ehli olanlardan beyandır,
Gayya kuyusu varılan ne kötü vatandır
Elim azabı tasavvura diller noksandır
Münhasır'ın nefsi nicedir ona bühtandır
Ol dua, Allah Teâlâ Gafur ve Rahman'dır
Nihayet-i mutlak işte burada beyandır
Bilene en büyük nasuh kabirde yatandır"

Oğuzhan Asım Güneş