Bilişim teknolojisindeki bilim kaynaklı gelişmeler bir yandan uçsuz bucaksız bir dijital dünyanın kapısını tüm insanlık için aralıyorken, diğer taraftan duygusal ya da iç dünyamızın kapılarını sonuna kadar kendi irademiz dışında, dışımızdaki dünyaya ve insanlara açmaya hazırlanıyor, hatta açıyor. Solumakta olduğumuz bu çağ tam anlamıyla bilgeliği değilse de bilgiyi ve insanı odağa yerleştiriyor ve teknolojik gelişimin aralıksız ve hız kesmeden devam etmesiyle artık kapımızda, hatta evimizin yani hayatımızın içinde ve çok yakında tüm benliğimize de nüfuz etmiş olacak. Öyle ki bu çağ, kendisinin varoluş kodlarını bilimden alarak, insanlığı koca bir dijital dünya ile koca bir sanal evrenle buluşturuyor. Hem de sadece düğmelere(tuşlara) basarak, ekranlara dokunarak değil; sesle, parmak iziyle, retina aracılığıyla mesajları alan, depolayan ve ileten; bir bakıma bizi okuyan, iletmek istediğimizi duyargalarla algılayan sembollere ve enformasyona yüklenmiş kodların çözümlendiği, büyük bir sanal dünya. Semboller, komutlar, devreler, yongalar, duyargalardan ve sanal kodlardan oluşan bu endüstriyel bilişim çağı, kendi içinde yüksek bir uyum ve güçlü yönetişimle çalışan nesneleri internet ekosisteminde koşturan bir gerçekliği ifade ediyor. Bu ekosistem siber alanda üretim faktörlerine hükmeden ve yöneten, gözle görülemeyen ve hissedilemeyen; ancak somut olarak sonuçlarıyla algılanabilen bir sanal dünyayla insanlığı buluşturmak üzere.

Aslında süreç su ve buhar gücünün üretimde kullanımıyla başlamıştı. Bu mekanik çağı takiben elektrik ve elektronik akım insanlığı sarmalardı ve endüstri 4.0 diye isimlendirilen endüstriyel akım ise yaşadığımız süreçte insanı, insanlığı sarmalamak, kuşatmak üzere yüksek ivmeyle harekete geçti. Bu çağ; insanın düşünme biçim ve yapısını çözümleyerek, buna benzer işlevlere sahip bir “yapay zekâ” oluşturmak üzere yapılan çalışmalarla ilk ürünlerini verirken, bu çalışmalar bir bakıma “insan gibi düşünen (mekanikte olsa) hisseden ya da insan gibi öğrenen, karar alan ve insan zihninin çalışma biçimi’ne benzer özellikte davranan makineleri ortaya çıkartmak amaçlanıyordu. Bu çerçevede kaynağını bilimden alan ve bilişim teknolojilerini kullanarak öğrenen ve kararlar alan, kararları somut işlere dönüştüren ve başlangıçta basit mantıksal işlemlerle koşturulan/çalıştırılan aygıtlar şimdilerde daha karmaşık mantıksal işlemleri gerçekleştirmeye yönelik olarak programlanmaya başlandı. Burada belirtmek gerekir ki süreç bir bakıma bir makinenin bir bilgisayarın; yaratılmış en mükemmel varlık olan insanın ve insan beyninin işleyişini çözümleyerek, bunun üzerinden yapay bir model ortaya koymayı hedefliyor.

Yüz milyar sinir hücresinin(nöron) oluşturduğu ve sadece yüzde 10’u dahi kullanılmayan insan beyninin işleyişinin öğrenilmesi ve taklit edilerek siber alana kaynak oluşturması önemli yeni bir çağında kapılarını açmış olacak. Bu kapsamda önemli sayıda araştırma merkezinde büyük veya küçük bütçeli ve kapsamlı çalışmalar yürütülüyor. Bunlardan biri olarak 2013 yılında başlatılan İnsan Beyni Projesi(HBP) sadece insan beynini işleyişinin yüzde1’ini açıklamaya odaklanmış ve Manchester Üniversitesi araştırmacıları tarafından Dr. Furber başkanlığında başlatılmış bulunuyor.

Bir insan gibi düşünerek ne yapacağına karar verme sürecini çözmek ve açıklamakla ilgili çalışmalar yapay zekayla ilgili ve yapay zekâ (Artificial intelligence) oluşturma girişimleri bir bütün olarak; insan zekâsına özgü niteliklerden olan verileri enformasyona, enformasyonu bilgiye dönüştürmek, bilgiyi bilgelikle buluşturmak, olanı algılamak, görsel ve duyusal olarak okumak, kaydetmek, geri çağırmak, öğrenmek, düşünmek ve karar vermek gibi işlevlere sahip olan makine üretmek anlamına geliyor.

İyilerin Zirve Çağı: İnsan 5.0

Gelişme süreklidir, ancak esas olan gelişmenin hızını yükseltmek yönünde zamanı etkin kullanmaktır. Yani ya gelişmeleri geriden takip edersiniz, ya da başkaları tarafından takip edilirsiniz. Tabidir ki; tercih edilmesi gereken “teknoloji üretiminde takip edilen” olmaktır. Çünkü teknoloji üretmek rekabetin, rekabet gelişmenin, gelişme ise bir değerin ortaya çıkmasına yol açar. Ortaya çıkan değer ise toplumun refahını yükseltmek için kullanıldığında sosyal devlet, temel bir araçtır.

Teknoloji üretiminde alanda öncü olmak ise elde edilen değerin topluma paylaştırılması bakımından gereklidir. Türkiye son 10-15 yıldaki araştırma ve geliştirmeye ayırdığı kaynakları beş kattan fazla artırarak bilim ve teknoloji üretiminde çok önemli bir potansiyelin kapısını aralamıştır.

Bu yazının ilk şeklini kaleme alalı beş yıl kadar oldu. O günlerde basınd''Beyin Verilerini a konu ve bilimsel gelişmeler bugünkü kadar yazılı basında yer almasa da; bilim dünyasında sanal alemle(dijital medya) ilgili gelişmeler yer alıyordu. Beş yıl kadar önce ulusal basında konuyla ilgili olarak “Türk Bilim Adamları düşünceyi okuyan program geliştirdi!” gibi mesajlar dikkat çekmişti. İlgi haberlerde ODTÜ ve Koç Üniversitesi öğretim üyelerinin (Dr. Vural ve Dr.Öztekin), insan beyninin verilerini kullanarak zihinden geçenleri okuyabilen bilgisayar programı geliştirmek yönünde önemli mesafeler kat etmiş olduklarını belirtiyordu.

Yine diğer bazı ülkelerde de bu alana yönelik çeşitli gelişmeler gündemde yer alıyordu. Bilişim sektöründeki öncü yerini korumak yönünde strateji izleyen Google; bilişim dünyasının bir fenomeni olarak Türkiye’deki bu bilimsel çalışmaya da kaynak sağlıyordu ve ''Beyin Verilerini Kullanarak Zihinden Geçenleri Kestiren Bilgisayar Programı'' adlı bu proje ile gelecekte ''akıl okuyabilen sistemlerin geliştirilmesi” hedefleniyordu. Bu çerçevede araştırıcılar insanların çeşitli duygularını canlandırarak beyin sinyallerini kaydedip, bu verileri bilgisayar ortamında modelleyerek; kişiden gelen soyut duygu durumlarından hareketle kişinin mutlu, neşeli, yılgın, üzüntülü ve sinirli gibi duygusal durumlarını saptıyorlardı. Bunun yanında sistem; renkleri, nesneleri, hayvanları, giysileri, sebze ve meyveler gibi akıldan geçen somut nesneleri de okuyabiliyor ve doğru tahmin edebiliyorlardı. Dahası Google, yakın gelecekte düşünce ile yönetilen arama motorları geliştirebilmek ve arama motorlarını kişinin o anki duygu ve düşüncelerine göre yönlendirebilmek amacıyla bu önemli projeye de destek sağlıyordu. Bugün ise yapay zeka çalışmaları alanına Jeff Dean’ı getirerek daha büyük hamleler yapacağına yönelik mesajlar veriyor.

Akıl Okuyan ve Zihin Kestiren Sistemler!

Akıl okuyan sistemlere, kısaca “düşünmatik” de denilebilir. Bu sistemler geliştikçe tüm insanlık için heyecan verici bir süreçte başlamış olacak ve bu şekilde akıldan geçirilen ve beyinde kodlanan her bilginin kodları çözülmüş olacak.

Böyle olduğunda her insanın “niyeti ve niyetinin saflığı” okunacak ve her insan artık “göründüğü gibi olamayacak, OLDUĞU GİBİ GÖRÜNECEK”…

Ve artık “beden diliyle okumak” yerine, “beynin diliyle okumak” daha kolay ve daha etkili hale gelecek…

Bu durum ise iyiler için mükemmel bir çağın kapılarını açarken, kötüler için karanlık bir dönemin başlangıcına yol açacak...

Ve aslında bu süreç; insanın(ya da bazı insanların ya da toplumların) “insanlık değerlerinin ne olduğunu fark etmelerine yada yeniden keşfetmelerine yol açacak, saydam ya da olunduğu gibi görünmenin kaçınılmaz olduğu bir çağın habercisi olacak…

İyiler ve doğrular kazanacak!

Gelişmenin sürekliliği mükemmelliği aramak ve mükemmele ulaşmak yönünde sade ve samimi bir yolculuğu ifade etmektedir. Bu süreç insan odaklı, insanın refah ve mutluluğunu önceleyen bir çalışma alanının ve disiplini ifade etmektedir. Bugün sanayi devriminin öncüsü gelişmiş ülkeler üretim faktörleri olarak emeğin maliyetinin yüksekliği nedeniyle kaybetmekte oldukları küresel rekabetteki etkili faktörleri tartışmaktadır ve avantajı yeniden kendi lehlerine çevirmek üzere ileri (mekatronik) araştırmalarla oluşturmuş oldukları “Endüstri 4.0” paketini açıklamış bulunuyorlar. Bu gelişmeler önemli olmakla birlikte bu yazının konusuyla yazılımların hedefi ve içeriği nedeniyle farklılık göstermektedir. Şöyle ki bu yazının konusu; makinenin insanın yerini almasını hedefleyen “Endüstri 4.0” ın ötesinde daha ileri yazılım gerektiren ve insanlık değerlerini öne çıkaran “E-İnsan 5.0”ı yada bir bakıma “Duygusal Teknolojiyi” ele almaktadır. Başka bir yazımızda ele almayı düşündüğümüz insan odaklı yazılımları içeren bu süreç “iyi ve doğru insanı” ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Bahsettiğimiz ve yaklaşmakta olan bilişim temelli söz konusu yeni çağda iddialı gerçeklikler ortaya çıkacaktır! Öyle ki ortaya konulan buluşlarla “aslı gibi olmayanlar veya olduğu gibi görünmeyenler” deşifre olacak ve bu süreçte kötüler zararlı çıkacaklardır.

Ancak bu süreçte en önemli konuların başında; niyeti saf olmayanlar(kötüler) için; hangi kapının kapatılıp hangisinin açılmayacağı konusundaki yetkinin; yazılım sahibinde yani makinenin yöneticisinde olacağı gerçeğidir. Burada yazılım(software) sahibinin iyiyi temsil edenlerde olmasını dilemekten öte, yasal olarak yazılımın iyilerin ürünü ve iyilerin elinde olmasını sağlamak zorunluluğu bulunuyor. Ancak bu şekilde iyilerin komutasındaki yazılım ve makineler iyiliğe ve insanlığa hizmet edecektir. Tabii düşünülmek bile istenmese de olası bir kötü senaryonun ortaya çıkması durumunda çeşitli kontrol mekanizmaları da mutlaka olacaktır. Bu bakımdan kurulacak sistemin, atom reaktörlerindeki güvenlik önlemlerinden daha ileride “sıfır hata” ile çalışacak bir yapıyı içermesi zorunludur. Bu şekilde; yeniçağ iyilerin çağı olacak ve bilindik bir deyişle; iyilik, liyakat, erdem sahipleri; yani “hak edenler ve iyiler hep kazanacak!” Aslı gibi olmayanlar ise; kendine özgü hukukunun da olduğu bu çağda bilimin ve gerçeğin karşısına ya da gün ışığına, rahat ve pervasızca çıkamayacak…

Bundan sonrası ise; füturistlerin ilgi alanına giriyor ve sonraki gelişmelerle ilgili yorumları gelecek bilimcilerden dinlemek gerekiyor!