Geçtiğimiz son iki yüzyılda yeni buluşların ve özellikle potansiyeli kinetiği dönüştüren buhar gücüyle çalışan makinelerin tüm alanlarda kullanılmaya başlanmasıyla hızlı bir endüstrileşme süreci yaşanmıştır. Süreç dünya genelinde ve özellikle gelişmiş sanayi toplumlarında belirgin olarak nüfusun yerleşim alanlarında büyük değişikliklere yol açmış, nüfusun kır ve kentsel alanda dağılımında kırdan kente geçiş yönünde değişime zemin hazırlamış ve nüfusun kentsel alanlarda yoğunlaşmasına yol açmıştır. Yaşadığımız dönemde ise küresel ölçekte dünyada ortalama sıcaklığın artmasının bir etkisi olarak küresel ısınma konusu yaşam ve üretim sektörlerinin odağına oturmuştur. Küresel ısınmanın tahmin edilen etkileri büyük ölçüde olumsuz senaryolarla ifade edilmektedir ve beklenen değişim yerleşim yerleri, yaşam biçimleri ve üretim sistemlerini etkileyecek niteliktedir. Önemli iklimsel değişikliklerin ortaya çıkmasıyla önümüzdeki dönemde; hemen her alanda ve özellikle tarım başta olmak üzere diğer üretim kollarında değişim kaçınılmaz olacaktır.

Yapılan projeksiyonlar dikkate alındığında küresel iklim değişikliğinin dünya gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmede mevcut yaygın tarımsal üretim sistemlerinin yeterli olmayacağını göstermektedir. Bu durum yeni yaklaşımların ortaya çıkarılmasını bir bakıma zorunlu kılmaktadır. Burada gıda üretiminin temel kaynağının tarımsal üretim faaliyetleri olması dikkate alındığında, tarımda yeni üretim sistemlerinin gelecekte çok daha fazla tartışılacağını söylemek söz konusudur. Buna göre küresel iklim değişikliğinin hemen her alanda beklenen etkilerinin tarımsal üretim alanları ve sistemleri, tarım üreticileri, sektör ve dolayısıyla bilimsel araştırmalar, tarımsal politikalar, yayım sistem ve danışmanlık hizmetleri üzerinde önemle durmak gerekmektedir.

Bu çerçevede sürdürülebilirlik bir kavram olarak yerkürenin ve ekosistemin geleceği için önemli bir anlayış ve bir bakıma kurtarıcı bir yaklaşım olarak öne çıksa da esas olanın kır ve kentsel alana yönelik politika ve uygulamaları etkisi altında tutan küresel açlık, yoksulluk, yoksunluk, refah düzeyi ve refahın adil dağılımını sağlayamamak olduğu açıktır. Özellikle gıda üretimi için hayati önem sahip kırsal alanlarda refahın artışı ve refahın yaygınlaşmasında küresel düzeyde halen çok önemli sorunlar bulunmaktadır.

Bu nedenledir ki onlarca yıldan beri sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzere sürdürülebilirlikle ilgili yeni kalkınma yaklaşımları geliştirmek yönünde arayış devam emektedir.

halde bugün küresel ölçekte sürdürülebilirlikle eşzamanlı olarak üretim ve gıda sistemine müdahale edecek insan odaklı bir politika anlayışının oluşturulmasına, benimsenmesine ve yaygınlaştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.