Türkiye tarımsal potansiyel bakımından büyük avantalara sahip ve ortaya koyduğu performansla tarımsal hasılada Avrupa’da ilk sırada ve dünyada ilk 10’da yer alıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri artık tartışılmıyor. Söz konusu bu potansiyelini çok daha etkili kullanabilecek beşeri kaynağa sahip bulunuyor.

Gelişmiş dünyanın bir parçası olan Türkiye’de tarım alanındaki girişimler ve gelişmeler büyük ölçüde eş-zamanlı gerçekleşiyor. Örnek olarak 1846 yılında tarımsal öğretimin başlaması, kooperatifçilik hareketi, aşı geliştirme, ıslah, biyoteknoloji gibi pek çok alandaki gelişmeler verilebilir.

Türkiye, üniversiteleri ve araştırma enstitüleriyle tarım ve gıda sektöründe ihtiyaç duyulan her alanda AR-GE ve yayım etkinlikleriyle teknoloji üreten ve bunu yerli imkânlarla daha ileriye taşımak üzere önemli çalışmalar yürütülüyor. Bu gelişmeler özellikle son 20 yılda ülke genelinde AR-GE’ye ayrılan pay ve parasal değerle net olarak görülüyor. GSYH’daki artışla birlikte AR-GE harcamalarının GSYH’deki payının %1.06’ya çıkmış olması somut bir gösterge niteliğindedir.

Her ne kadar Covid-19 salgın süreci tarım ve gıdanın önemini her insanın anlamasına yol açmışsa da karar alıcıların tarım v gıda da sürdürülebilirliği sağlamak yönünde kalıcı bir sistematik geliştiremediği görülüyor.

Esasen en kritik yıl olarak 2020 yılını tarımda büyümeyle kapatmış olan Türkiye, büyümenin Türk çiftçisinin özverisi ve iklimsel şartların desteğiyle geçildiğini karar alıcılar çok da fark etmiş değil, görünüyorlar. Sorun yaşanan noktalara müdahale ederek (ithalat/ihracat/stoklar ile fiyat oluşumunda denge sağlamaya dönük anlık müdahaleler gibi) sorun çözmek yönündeki yaklaşımların tarım gibi doğadan etkilenen canlı organizmaların ticarete konu olduğu sektörler için uygun bir çözüm yolu olmadığı görünüyor.

TARIM POLİTİKARINDA GIDA ARZI VE GÜVENLİĞİ İÇİN DEĞİŞİM İHTİYACI

TARIM- GIDA ÜRÜNLERİ FİYATLARINDAKİ YÜKSELİŞ

Tüm dünyada tarım-gıda ürünleri fiyatlarının 2020 yılı mayıs ayından itibaren sürekli arttığı görülmektedir. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) son yayınladığı verilere (https://www.fao.org/worldfoodsituation/foodpricesindex/en/) göre;

  • Dünya Gıda Fiyat Endeksi Aralık-2021’deki küçük düşüşe rağmen 2021 yılında 2020 yılına göre %28,1 artarak son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaştığını gösteriyor.
  • FAO Tahıl Fiyat Endeksi; 2020 yılına göre %27,2 artarak 131,2 puana yükselmiş ve 2012'den bu yana kaydedilen en yüksek yıllık ortalamaya ulaşmıştır. Bu kapsamda; 2021 yılında mısır ve buğday fiyatları 2020 yılına göre %44,1 ve % 31,3 daha yüksek oluşmuştur.
  • FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi; 2020 yılına göre yağ fiyatlarının %65,8 artarak tüm zamanların yıllık en yüksek seviyesine ulaştığını açıklamıştır.
  • FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi; 2020 yılına göre %16,9 artmıştır.
  • FAO Et Fiyat Endeksi; 2020 yılına göre %12,7 artışla 107,6 puan olarak gerçekleşmiştir.
  • FAO Şeker Fiyat Endeksi; 2020 yılına göre dünya şeker fiyatlarının % 37,5 artarak 2016'dan bu yana en yüksek fiyat değerine ulaşmıştır.

TÜRKİYE’DE GENEL DURUM

  • TÜİK Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi Aralık 2021 verilerine Bu değer TÜİK verilerine (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tarim-Urunleri-Uretici-Fiyat-Endeksi-Aralik-2021-45759) göre;

  • Tarım-Üretici Fiyat Endeksi(ÜFE)’ne göre; 2021 yılı aralık ayında bir önceki aya göre %12,5, bir önceki yılın Aralık ayına göre %36,4, bir önceki yılın aynı ayına göre %36,39 ve on iki aylık ortalamalara göre %23,7 artış gerçekleşmiştir.
  • Sektörlerde bir önceki aya göre ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde %5,5, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde %7,0, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde %12,9 artış gerçekleşmiştir. Ana gruplarda bir önceki aya göre canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde %10,6, çok yıllık bitkisel ürünlerde %11,7, tek yıllık bitkisel ürünlerde %15,0 artış gerçekleşmiştir.

Yıllık TÜFE'ye göre 8 ana grup daha düşük olmak üzere, 4 ana grupta daha yüksek değişim görülmüştür. 2020 aralık ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla %53,66 ile ulaştırma, %43,80 ile gıda ve alkolsüz içecekler olmuştur.

Yıllık Tarım Girdi Fiyat Endeksi(GFE)e göre 8 alt grup daha düşük, 3 alt grup daha yüksek değişim göstermiştir. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, %12,11 ile tohum ve dikim materyali ve %14,81 ile malzemeler olmuştur. Yine yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, %90,15 ile gübre ve toprak geliştiriciler ve %43,94 ile çiftlik binaları (ikamet amaçlı olmayanlar) olmuştur.

Yukarıdaki veriler ürün fiyatlarına göre üretim maliyetlerinin daha yüksek oranda arttığını ve yine aynı şekilde tüketici fiyat endeksinin de daha yüksek gerçekleştiğini göstermektedir. Bu veriler aynı zamanda ülkemizde tarım ve gıda ürünlerinin tüketici pazarlarında oluşan yüksek fiyatlar ve bu fiyatlarla çiftçi eline geçen fiyatlar arasındaki makasın çok açılmış olduğu gerçeğini de açıklamaktadır. Dolayısıyla bu durum üretici ve tüketiciyi gözeten esnek ama kalıcı bir politika oluşumunu zorunlu kılıyor.

NE YAPMAK GEREKİYOR?

YENİLİKÇİ VE ETKİNLİĞİ YÜKSEK ÖNERİLERE İHTİYAÇ VAR!

Tarım ürünleri üreticisi çiftçilerin önündeki belirsizliğin ve olumsuz beklentilerin değişmesi için adım atmak gerekiyor.

Bu kapsamda; üretimde kullanılan kimyasal ilaç, gübre, enerji gibi girdilerin fiyatlarındaki yükselişin çiftçilerin ürettikleri ürünlerin fiyatları arasındaki ilişkinin kontrol edilebilir ve makul ölçüde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunu sağlamak üzere yıllardan beri yapılan girişimler beklenen çözümü getirememiştir, denilebilir. Tabi ki bir çözüm getirilmiş olsaydı çiftçinin bugün üretip-üretmemek yönünde ikilem yaşaması konusu gündemde olmayacaktı. Esasen bu durum yani belirsizliğin devam etmesi ve hala giderilememiş olması ciddi bir politika eksikliğine işaret ediyor da denilebilir. Bu sürecin yaşanmasının bir gerekçesi olarak; tarıma yönelik desteklemede “işletme körlüğü”nün etkisi üzerinde durmak gerekiyor. Burada yeni bir bakışa ve yeni rasyonel mekanizmalara ihtiyaç olduğu açıktır. Bu kapsamda aşağıda ayrıntılı ele alınan bir çözüm yöntemi olarak maliyet farkı destekli fiyat desteği üzerinde durulması ve orta-uzun vadede ise tüm bu süreçleri kontrol ve düzenleyen bir işlevle (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) örneğinde olduğu gibi) tarım ve gıda piyasalarını düzenleyecek bir oluşum üzerinde çalışılması uygun olacaktır.

MALİYET FARKI DESTEKLİ FİYAT DESTEĞİ VEYA

MALİYET FARKINI TELAFİ EDECEK EK-ÖDEME DESTEĞİ

Burada yeni bir bakışa ihtiyaç bulunuyor. Özellikle;

  1. İnsan beslenmesi (gıda güvencesi ve güvenliği için stratejik öneme sahip üretim kolların/ürünlerin “özel öneme haiz ürün” olarak konumlandırılması),
  2. Katma değerli ürün üreten tarıma dayalı sanayinin hammadde ihtiyacını karşılamak
  3. Dışsatımda yüksek fiyatla değerlenen üretim alanlarını yönetmek,
  4. İthal ikamenin iç piyasa ve kamu maliyesi bakımından düzenleyici, dengeleyici ve geliştirici işlevinden azami ölçüde yararlanmak,
  5. Çiftçi ve sektör paydaşlarına (üretici-işleyici-dağıtımcı-tüketici vd) yönelik yaşanan belirsizlikleri minimize edecek bir strateji üzerinde çalışmak gerekiyor.

Somut olarak belirtmek gerekirse;

  1. Söze konu stratejik ürünler için Bakanlık tarafından ürün fiyat ilanı yetersizdir ve fiyat ilanı çiftçinin üretim kararını verme döneminden çok önce tamamlanarak açıklanmalıdır.
  2. Ürün fiyatlarının ilanıyla birlikte eş-zamanlı olarak yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda seçilmiş ürünlerdeki (muhtemel) maliyetlerdeki artışın karşılanacağı açıklanmalıdır. Bu telafi ödemesinin ya da ek maliyet yükünün nasıl karşılanacağı uygulanacak sistemin etkisi bakımından önemlidir. Buna göre ödeme yönteminin çiftçiye, girdi üreticisine veya her ikisine ya da farklı aktör(ler)e nasıl ödeneceği dikkatle ele alınmalıdır. Burada bir yöntem olarak tarıma girdi üreten sektörün yıllık ihtiyaç duyduğu ithal girdilerin bakanlık ya da yetkilendirdiği veya rol tanımladığı bir birim (ya da birimler) tarafından ithalatı sağlanarak girdi üretim sektörüne sübvanse edilmiş fiyattan sunumu sağlanabilir. Bu şekilde iç piyasada, maliyet artışı kaynaklı ithal girdi fiyatlarındaki ani artışlar engellenebilir. Dolayısıyla ithal girdilerin kur artışı ve diğer nedenlerle fiyatlarının yükselmesi durumu kaynağında kontrol altına alınır ve girdi fiyatlarının çiftçinin üretim kararının önünde bir engel olması gündemden çıkar.
  3. Bulunulan üretim sezonunda artış eğiliminde olan maliyet yükünün üreticiye refah farkıyla birlikte yansıtılacağının bildirilmesi gerekir. Bu uygulama MALİYET FARKINI TELAFİ EDECEK EK-ÖDEME DESTEĞİ” olarak isimlendirilebilir. Bu destek sistemi esas olarak yakın dönemde geçilen “Kur Korumalı TL mevduat Hesabı” uygulamasında olduğu dinamik bir hesaplama modeli gibi ele alınmalıdır. Mevduat sahibinin döviz artışındaki beklentilerini “Kur Korumalı TL Mevduatı Sistemi” ile mevduat sahibi lehine telafi etmeyi hedefleyen model; tarım ürünleri fiyat desteğine uygun hale getirilerek çiftçinin verilen ürün fiyatı yanında ürün maliyetindeki muhtemel artışı çiftçi lehine telafi edeceğini Bakanlığımız açıklamalıdır. Bu uygulama tarım sektörünün, kırsal hayatın ve tarım ekonomisinin sürdürülebilirliğini sağlamak bakımından son derece önemli olacaktır. Bununla birlikte doğal olarak tüketicilerin gıda talebini karşılamak ve/veya arz güvenliğini sağlamak için etkili bir müdahale aracı da geliştirilmiş olacaktır.
  4. MALİYET FARKINI TELAFİ EDECEK EK-ÖDEME DESTEĞİ’ne geçiş için gerekli veri altlığı bulunmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ÇKS verileri, İllere göre Ürün Maliyet verileri, TÜİK’in ÜFE, TÜFE ve GFE, HANEHALKI verileri ve bunlara ait metaveri setleri kullanılarak süreç çalıştırılabilecektir. Yine söz konusu desteğin verilmesinde benimsenecek yöntemin işlev ve etki açısından değerlendirilmesi gereklidir.
  5. Bunlar yanında girdi fiyatlarındaki aşırı yükselmenin kök nedenine inerek, serbest piyasa şartlarının ötesinde rekabeti engelleyen bir yapı varsa bunun somut olarak ortaya konulması gerekir. Buradan hareketle fiyat oluşumu/fiyat belirleme durumunun incelenerek, kamu rekabet kurulu tarafından olağan dışı fiyat artışının olduğu saptanan ilgili girdilerin fiyatlarının makul fiyat seviyesine çekilmesi yönünde öneri ve yaptırımlar üzerinde çalışılması orta vadede sektörde maliyet kaynaklı enflasyona çözüm olabilecektir.
  6. Girdi fiyatlarında rekabet ve serbest piyasa şartları dışında bir oluşum söz konusu ise, sektörün stratejik öneme haiz olması nedeniyle kamu tarım üreticilerinin girdi ihtiyacını kendisi üretmek/ithal etmek yoluyla karşılamak yönünde inisiyatif geliştirebilir. Bu inisiyatif doğru tarım tekniklerinin alana hakim kılınmasına ve kaynakların sürdürülebilir kullanımına yönelik yeni çözüm alanlarının ortaya çıkmasına da yol açabilecektir.
  7. Tarafımızca önerilen “MALİYET FARKINI TELAFİ EDECEK EK-ÖDEME DESTEĞİ” nin kamu maliyesine yükü hesaplanarak, alınacak kararlarda kamunun yani Bakanlığın rol ve işlevleri net olarak belirlenebilir. Burada Özellikle Tarım ve Orman İl Müdürlüklerinin ve görevli kadronun yeni bir çalışma planıyla ilişkilendirilerek tanımlanan yeni rolleri yerine getirecek şekilde yürütme işlemini gerçekleştirmesi beklenir. Bu şekilde Bakanlık ve diğer birimlerdeki nitelikli insan kaynağının etkinlik ve etkililik ölçeğinde ele alınması için bir hareket de sağlanabilir. Bununla birlikte Tarım Kanunu’nda yer alan destekleme oranının da dikkate alınarak verilecek desteklerin yöntemi ve yağın etkilerinin de çok boyutlu ele alınması gerekli görülmektedir.
  8. Bu girişimin ortaya çıkaracağı bir önemli sonuç da ideal üretim planlaması gerçekleştirildiğinde söz konusu ürünlere yönelik girdilerin etkin kullanımı yönünde gelişme sağlamak olacaktır. Bunun ise doğal kaynaklar ve diğer üretim faktörlerinin sürdürülebilir kullanımına kalıcı etkiler yapacağı açıktır.
  9. Bakanlığın devasa birikimi bulunmaktadır. Buna göre sahip olunan büyük insan kaynağı ve araştırma-uygulama kapasitesi ve nitelikli kadrolarıyla küresel ve yerel şartların değişimi ekseninde yeni bir bakışla sürecin yapılandırılması durumunda; esasen tarım ve ilgili sektörler için yeni bir fırsat penceresinin de açabileceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.