Bilim ve teknolojinin ülkeler ve toplumlar için ne anlama geldiği artık açık olarak biliniyor. Öyle ki insan kaynağının kalkınmadaki rolü, beşeri sermayenin geliştirilmesinde ise eğitimin rolü üzerinde uzun yıllardan beri önemli çalışmalar yapılmaktadır. Kaleme aldığımız akademik makalelerde bu konuya önemli ölçüde yer vermiş bulunuyoruz. Gelinen nokta özetle şöyledir: “İyi yetiştirilmiş ve üstün niteliklerle donatılmış insan kaynağı ülkelerin en önemli zenginliğidir.”

İyi yetiştirilmiş ve üstün niteliklerle donatılmış insan kaynağına sahip olan ülkeler teknoloji üretiminde ve teknoloji transferinde de başarılıdır. Nasıl ki özlü ve sade bir ifadeyle teknoloji bilimsel bilginin hayata aktarılması olarak tanımlanıyorsa; teknoloji transferi süreci de esasen bir o kadar karmaşıktır. Teknoloji transferi kamu, özel sektör kuruluşları, finans kurumları, sivil toplum kuruluşları ve araştırma ile eğitim kurumları gibi farklı paydaşlar arasındaki bilgi, deneyim ve ekipman akışlarını kapsayan süreçleri içermektedir.

Teknoloji transferi, teknoloji sahibine önemli avantajlar sağlar. Buna göre teknoloji transferi, küresel ölçekte ülkelerin veya firmaların rekabet gücünü ifade eder (https://link.springer.com/referenceworkentry/10.1007%2F978-3-319-95675-6_53 ). Dolayısıyla burada küresel rekabetin varlığını dikkate alarak toplumun refahı için teknoloji üretme kabiliyetine sahip olacak bir anlayışın, bir politikanın benimsenmesi ve karalılıkla yürütülmesi son derece önemlidir.

TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU

Uluslararası düzeyde teknoloji üretme kabiliyetine sahiplilik bilim ve teknoloji de küresel rekabette avantajlı olmak anlamına gelmektedir. Söz konusu avantajın ülke kalkınmasına ve toplum refahına hizmet etmesi için üretilen teknolojinin ticari ürüne dönüşmesi ve küresel piyasalarda yer alması gerekmektedir.

Bu kapsamda Türkiye’de kurumsal olarak bilimsel ve teknolojik araştırmaların için somut ve değerli roller üstlenen TÜBİTAK’tan yani Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’ndan bahsederek konuyu Türkiye açısından değerlendirmek uygun olacaktır.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu vizyon olarak; toplumun yaşam kalitesinin artmasına odaklanmıştır ve Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına hizmet etmek üzere bilim ve teknolojiyi araç olarak dikkate almaktadır. Bu süreci yönetirken yenilikçi, yönlendirici, katılımcı ve paylaşımcı bir kurum olmayı varlık nedeni olarak ifade etmektedir.

Dolayısıyla TÜBİTAK vizyon olarak; “Çığır açıcı bilimsel atılımlarla Türkiye'nin milli teknoloji hamlesine ve dönüşümüne liderlik edecek öncü kurum olmak” gibi değerli bir hedefe kiltlenmiştir.

Bu çerçevede TÜBİTAK;

akademik ve endüstriyel araştırma-geliştirme çalışmalarını ve yenilikçiliği desteklemekte,

ulusal öncelikler doğrultusunda Araştırma-Teknoloji-Geliştirme çalışması yürüten Ar-Ge enstitülerinin işletme işlevlerini geliştirmekte,

Bilim ve Teknoloji politikalarını belirlemekte,

toplumun her kesiminde bu farkındalığı artırmak üzere kitaplar ve dergiler yayınlamakta,

Bilim insanlarının yurt içi ve yurt dışı akademik faaliyetleri burs ve ödüller ile desteklenmekte ve özendirmekte,

üniversitelerimizin, kamu kurumlarımızın ve sanayinin projelerine finans sağlayarak Türkiye’nin uluslararası arenada rekabet gücünün artırılmasını hedeflenmektedir.

Söz konusu hedeflerin TÜBİTAK’ın misyonuyla olan uyumuna bakmak gerekirse;

TÜBİTAK kendisine öz görev olarak “Ülkenin ve insanlığın güvenlik, sağlık, refah, huzur ve sosyal gelişimi için bilim ve teknolojinin geliştirilmesini esas almıştır. Bu amaçla;

Ulusal bilim, teknoloji ve yenilik ekosistemini desteklemeyi,

bilim tabanlı teknoloji ile katma değeri yüksek ürün ve hizmetler geliştirmeyi,

nitelikli bilgi üretimi ve nitelikli insan kaynağı geliştirilmesini sağlamayı öne çıkarmıştır.

Görüldüğü gibi TÜBİTAK yani Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu toplumsal refahı bilim ve teknolojideki gelişmelerle ilişkilendirmektedir ve süreci yönetirken yenilikçi, yönlendirici, katılımcı ve paylaşımcı milli bir kurum olarak tüm paydaşların katılımıyla belirtilen gelişmenin elde edilebileceğini açıklıkla ifade etmektedir. Bu ifade bir bakıma elde edilecek başarının toplumun tüm kesimleriyle paylaşıldığını görmek bakımından da önemlidir.

Dolayısıyla Türkiye’nin TÜBİTAK’tan beklentileri büyüktür. Sonuç itibariyle Türkiye’nin uluslararası düzeyde bilim ve teknoloji üretme kabiliyetine sahip ve küresel rekabette öne çıkmış bir ülke haline gelmesinde ve tabi ki gelişmiş ilk on ülke içerisine girmesinde Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun çalışmaları ve kararlılığı hayati önem taşımaktadır.