Hesap verme günü gelip çattı.
Fareler gemiyi terk etmeye başladılar. Şimdi “Kaçacak, saklanacak delik” arıyorlar.
Bir zamanların muktedir, dirayetli, güçlü, acımasız, özel yetkili savcısı, Zekeriya Öz, soytarı giysileriyle, tanınmamak, yakalanmamak için tebdili kıyafetle, yurt dışına kaçtı…
Belki de kaçırıldı… Belki de kaçışına göz yumuldu… Her neyse…
“Örgüt kurma” iddiası ile hakkında “Yakalama” emri çıkarılmış…
Peki, bu adam nereye kaçtı ya da kaçırıldı?
Ermenistan’a…
Çünkü Ermenistan ile ülkemiz arasında diplomatik ilişki yok ve “Suçluların iadesi” yapılamıyor. Tercih nedeni belli… Oradan da ABD’ye uçabilir…
Dünya çok küçük, çoookkk…
İnsan “ne oldum” dememeli, “Ne olacağım” demeli…
Bir zamanlar havasından, kabadayı tavırlarından geçilmiyordu. Meydan savaşı kazanmış komutanlar gibi salına salına yürüyordu. Pervasızca hukuku çiğniyor, haksızlıklar yapıyor, dilediğini sorguya çekiyor, dilediğini gözaltına alıyor, suçsuz insanları, generalleri, amiralleri, gazetecileri, profesörleri sahte belgelerle dört duvar arasına atarak, onların güneşini, ışığını, yaşantısını karartıyordu. Hatta bazılarının ölümüne bile sebep olmuştu…
Devlet adamları, AKP’li milletvekilleri, yöneticiler arasında o, ilahi, yüce, müstesna bir yere sahipti. Zamanın Başbakanı Zekeriya Öz’ün güvenliğini sağlamak için zırhlı Mercedes’iniona tahsis etmişti.
Bazıları da onu yere göğe sığdıramıyordu. Hayranlığını belirtecek söz bulamıyorlardı. Şöyle konuşuyorlardı:
Zamanın Başbakanı Recep Tayyip: “Temiz eller operasyonları yapanlara saygı duyun…”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: “Allah bu savcılardan razı olsun, artık korkmuyoruz…”
Adalet Bakanı Şahin: “Savcılarımız hukuk içinde gece gündüz çalışıyor…”
AKP Danışmanı Çelik: “Savcı herkesi soruşturur, boşuna mı hukuk okudu…”
AKP Millet vekili Tayyar: “Savcı Öz kahramandır, tarihi misyon üstlendi…”
Yandaş gazeteci Kütahyalı: “Savcı Öz’ün bu ülkede heykeli dikilecektir…”
Yandaş gazeteci Selvi: “Darbecileri kulağından tutup yargıya çıkardı…”
Bütün bu yağcılıklar, dalkavukluklar karşısında 2010’lu, 2012’li yıllarda biz ne dedik?
1-Sizler, orduya, yurtseverlere tertipler düzenleyenler, önünde sonunda, mutlaka, bu enkazın altında kalacaksınız.
Çünkü asıl suçlu sizsiniz. Duvarlarınızla, zindanlarınızla birlikte yıkılacaksınız…” (Duvarlarınızla, zindanlarınızla Birlikte Yıkılacaksınız)
 
2- “Günümüzde Cumhuriyet hukukunun yerini mafya, tarikat, gladyo hukuku aldığı için bunlar (şimdilik) yargılanamamaktadırlar. Çünkü mafya, tarikat, gladyo hukuku demek kanunsuz insanların hukuku demektir.
Ama kimse yaptıklarının yanına kar kalacağını sanmasın… Günü geldiğinde bütün bu hukuksuzlukların, yasa dışı uygulamaların hesabı yargı önünde tek tek sorulacaktır. Ama mutlaka sorulacaktır…” (Mafya, Tarikat, Gladyo Hukuku, Kanunsuzların Hukukudur…)
İşte o gün geldi, çattı…
Yargılayanlar, suçlayanlar kaçtı… Yargılananlar, suçlananlar vatanına, milletine hizmet ediyor şu anda…
“Sedat Sami Haşıloğlu, Hüsnü Çalmuk, Hasan Hüseyin Özese, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın’ın da kaçacağı belli artık.” Onları da aynı akıbet bekliyor…
Ergenekon Davası o zaman başbakan yardımcısı olan Abdullah Gül’ün talimatı ile başlamıştı. Bir terörle mücadele toplantısında Gül’ün önüne darbe yapmaya hazırlanan (!) asker ve sivillerin listesi konmuştu.
Gül bu suçlular (!) listesini görünce talimatını verdi: "Gidin, bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın."
Ne anlama geliyordu bu yönlendirme? “Gidin önce bir savcı bulun, savcı kanıt üretsin, sonra da yargılama başlasın…”
Önce bir savcı buldular. Savcıya tertibi anlattılar ve delil bulmasını söylediler. Bu savcı Zekeriya Öz’den başkası değildi. Delil bulmakta, delil yaratmakta üstüne yoktu. Kimse onun eline su dökemezdi.
Bu konuda o kadar yetişmiş bir ustaydı ki 2006’da gerçekleştirilen “Danıştay Suikastı” ile 2003 – 2004’te ortaya çıktığı söylenen Ergenekon Darbesini bir potada eritmesini, birleştirmesini bilmişti ve ne kadar hırsız, katil varsa onları “serbest bırakmak” vaadi ile generaller, aydınlar, gazeteciler aleyhine yalan yanlış bilgiler vermeye zorlamıştı…
Olmadı. Tutmadı.
Orduya, yurtseverlere tertipler düzenleyenler, yarattıkları enkazın altında kaldılar...
Yine bir yazımızda demiştik ki, gün gelecek, devran dönecek, Ergenekon yiğitleri ile onları yargılayan savcılar, yargıçlar yer değiştirecekler. Yargılanacaklar…
İşte o günleri yaşıyoruz şimdi…
“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam…” Arkası gelecek…