Üç gün önceydi,  işlerim dolayısıyla evden tam dışarı çıkmak üzereyken yakın bir arkadaşım telefonla aradı. ‘’ Biliyor musun? ‘’ dedi, "Sayın Deniz Baykal, birazdan Mimarlar ve Mühendisler Odasında konuşma yapacak. Benim işlerim var, yetişemem; sen gidebilir misin?’’ diye sordu. Benim de acelem vardı ama gitmek de istedim. Bir an cevap veremedim, düşündüm. Sorusuna yanıt alamayınca, "Ya ‘’ dedi, ‘’Senin eve de çok yakın, oraya gitmen iki dakika sürmez.’’ deyince, ‘’ Bilmiyordum. Gitmek isterim ama benim de acelem var. Konuşmanın konusu ne?’’ diye sordum.
‘’Ortadoğu ve Türkiye, üzerine olması lazım’’ dedi.
Yıllardan beri yırtındığımız bir konuydu bu. Ama hala çoğunluğa anlatamadığımız için her geçen gün bataklığa biraz daha saplandığımız bir durum…
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) daha doğrusu BİP (Büyük İsrail Projesi) yüzyılların projesi. Bu proje hem petrol hem de vaat edilmiş toprakları kapsar.
"Tamam’’ dedim, "Hemen gidiyorum"
İtiraf edeyim, Sayın Deniz Baykal’ ın konuşmasının başını biraz dinledim.  Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘’ Yurtta Barış, Cihanda Barış ‘’ sözünden çıkarak ABD’ nin,  Irak’ a müdahalesini,  1 Mart tezkeresini anlatıyordu. O konuşurken beynim gezintiye çıkmıştı bile...
Ara ara da kendisine bakıp dinlemeye çalışıyordum. Tam donanımlı bilgisi, güven veren, kararlı ve azimli ses tonunu duyuyor, memleket sevdasını gözlerinden okuyabiliyordum. Konuşmasıyla, bilgi donanımıyla, kararlılığıyla tam bir lider...
Ona bakınca yine dalıyorum. Arkadaşımın anlattığı düşüyor aklıma... ‘’Haber saati, ben mutfaktayım.’’  diyor arkadaşım. ‘’ Mutfakta iş yaparken bir kulağımda haberlerde. İşim bitince salona geçtim. Baktım, benim kız ağlıyor. Endişe ve merakla, ‘’Annem ne oldu, neden ağlıyorsun?’’ diye sordum. Kızım, gözyaşları içerisinde boynuma sarıldı, hüngür hüngür ağlıyarak, ‘’Anneciğim, ben, Baykal’ı çok özledim!’’ dedi. Şaşırdım… ‘’Ne oldu ki?’’ dedim. ‘’ Baksana haberlere, ortalık çok kötü’’ dedi. Arkadaşım, ‘’Bir anne olarak o an, ne diyeceğimi bilemedim’’ dedi. Kızıma sarıldım,  ‘’Kızım, Baykal’la ne ilgisi var, o ne yapacak?’’ dedim. Çocuk demez mi ki,’’ O varken, bunlar bu kadar yapamıyordu. Baykal, bunlara bağırıp susturuyordu. Recep Tayyip Erdoğan’a, ‘’Sen Ergenekon’un savcısı isen ben de avukatıyım’’ diyordu. ‘’ Ben, ona baba gibi güveniyor, bizi Baykal kurtaracak, diyordum. Anne, artık o konuşmuyor; ben, onu çok özlüyorum!’’ deyince kızım, gözlerim doldu.’’ demişti, arkadaşım…
Tekrar baktım Sayın Baykal’a… Arkadaşımın kızının gözüyle… Evet, baba görünümlü bir devlet adamı duruyordu karşımda… Neden olması gereken yerde değil? Neden kurtarıcılık yapamıyor, diye düşündüm…
Sayın Deniz Baykal, ülkesini seven, tam bir devlet adamı olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘’Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ sözünün gereğini yapmış, Türkiye’nin, Ortadoğu’daki bataklığa girmesini önlemişti. Yani yüzyılların Projesi BOP’a, aslı BİP’e balta vurmuştu…
TEKEL’in alkollü içki bölümü, 17 fabrika, hammadde, stok ve varlıklarıyla, 2004 yılında 292 milyon dolara (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab ortak girişim grubu) MEY İçki Sanayi ve Ticaret AŞ’ye satılmıştı. MEY İçki’de 292 milyon dolara aldığını, iki yıl sonra 2006 yılında bu kez 810 milyon dolara ABD’de kurulu bir ortak gruba (Texas Pacific Group) satmıştı.  2011 yılında, bu kez Amerikalılar MEY İçkiyi, 2 milyar 100 milyon dolara, Dünyaca ünlü, içkide dünya devi olarak tanınan İngiliz DİAGEO Şirketine satmıştı.
2 milyar 100 milyon dolara satılması gereken TEKEL’in içki bölümü, AKP hükümeti kendi yakınlarına ucuza satmış daha sonra da o yakınlar, gerçek fiyatına yabancılara satmış,  Türkiye TEKEL’in satışında tam 2 milyar dolar zarara uğratılmıştı. Ki zaten satılması en büyük hataydı…
Sayın Deniz Baykal, TEKEL’in satışındaki bu yolsuzluğu ortaya çıkarmış, devletin 2 milyar dolar zarara uğratılmasının hesabını sormuştu…
Eee, ama bu Baykal’da fazla olmuştu hani… 1 Mart tezkeresini engellemiş, yüzyılların Projesi BOP’a balta vurmuştu. Irak’ın işgalinde Ankara’nın desteğini uman Amerika, Deniz Baykal yüzünden Irak’ta yalnız kalmıştı… TEKEL’in satışında devletin 2 milyar dolar zarara uğratılmasının hesabını sormuş, yine BOP projesi gereği Türk askerini yok etmek, yurtseverleri susturmak, sindirmek için sahte belgeler düzenlenerek, adına da Ergenekon davası denilerek, suçsuz yere zindanlara atılan yurtseverlerin avukatı olmuştu… Üstelik Kemalist’ti…
Gerçekten fazla olmuştu, BOP Eşbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın planlarını bozuyor, projenin ilerlemesini engelliyordu. Hemen durdurulması gerekiyordu. Montajlanan bir kaset sürüldü piyasaya… Çamur at; izi kalsın, hikayesi…
Ama izi kalmadı. URL şirketi, kasetin montaj olduğunu kanıtladı. Fakat BOP’un önündeki bir engel kaldırılmıştı. Baykal’ın önünün kesilmesi için görevlendirilmiş toplum mühendisleri görevlerine yapmaya hala devam ediyordu… 
BOP adım adım ilerliyor, TSK’nın eli ayağı bağlanıyordu. Son bir hamle kalmıştı, KOZMİK ODA… Devlet sırları, ülke güvenliği, her şey demekti kozmik oda…
Ağlak Bülent Arınç, rolünü iyi yapmıştı. İki subay, Bülent Arınç’a suikast girişiminde bulunacaktı numarasıyla gözaltına alınmıştı. Ve İlker Paşa hangi akla hizmet ettiyse asla ve asla yapılmaması gerekeni yapmıştı. KOZMİK ODA’nın kapısını açmıştı. Böylelikle tüm devlet sırları özel yetiştirilmişlerin ellerine geçmişti…
Sayın Deniz Baykal konuşurken ben bunları düşünüyordum. Kendimi toparladım dinlemeye devam ettim.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, "Zor Seçimler’’ adlı kitabında, 2002 yılında senatör olduğu dönemde Irak Savaşına ‘’Evet’’ dediği için özür dilediğini, "Tek yanılan ben değilim’’ diyerek günah çıkardığını duydum.
Hillary Clinton’un samimi olmadığını düşündüm, ki olsa bile vaktiyle Irak’ı kan gölüne çevirmişler, ölen, sakat kalan, yetim kalan, tecavüze uğrayanların sayısı belli değildi… Erkeklere bile tecavüz edilmişti...  
Ebu Gureyb cezaevindeki işkenceler geldi gözlerimin önüne… Ve bir kadının çığlığı çınladı kulaklarımda… ‘’Burayı yerle bir edin, öldürün bizleri; hepimizin karnında onların piçleri var. Çoğumuz hamileyiz, biz dünden ölüme razıyız. Sizlere yalvarıyoruz, gelin, kurtarın bizi. Ölmek istiyoruz, bizi öldürün, size yalvarıyorum. Allah için bizleri, Amerikalıları ve onların karnımızdaki piçlerini öldürün. Allah rızası için size yalvarıyoruz!’’ diyordu kadın…
Hillary Clinton’un bile günah çıkardığı bir durumda, 1 mart tezkeresine engel olan, Türkiye’nin batağa saplanmasını önleyen Deniz Baykal’ı kutlamak gerekmiyor mu?.. 

Evet, yarı belimize kadar Ortadoğu’daki bataklığa batmış durumdaydık. BOP’un içerisinde Türkiye’de vardı. Sıra bize ha geldi ha gelecek. BOP’a karşı olanların bir şekilde görevlerinden uzaklaştırıldığını hatta itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını, zaten eli kolu bağlı olan TSK’nın, Kozmik Odanın kapısının açılmasıyla temelli zincirlere vurulduğunu düşündüm. Gerçekten çok büyük bir belanın içerisindeydik.
Sayın Deniz Baykal, Irak’tan, Suriye’ye sorununa geçmiş, yılların bilgi birikimiyle Ortadoğu’nun bataklığına çekilmeye çalışılan hatta yarıya kadar bataklığa giren Türkiye’nin nasıl kurtarılacağını anlatıyordu…

Pembe TUNÇEL