Kendini yönetmekten aciz insanların yönetici olmasına karşıyım.

Ben yönetici vasfını almış birinin; önce kendini yönetebildiğini görmek isterim. Yönetici için, yönetim “önce
kendini yönetmekle” başlamalıdır diyorum. Kendini yönetmek ise; duyguları yönetmektir.
Kendi duygularını yönetemeyen bir insan başkalarını hiç yönetemez. Mesela; ailevi
sorunlarını iş yerine taşıyorsa ve çalışanlarına yansıtıp hırsını onlardan alıyorsa bu yönetici
duygularını yönetemiyordur. Bir astına öfkeleniyor ve onun doğru olan fikirlerine bile karşı
çıkıyorsa bu yönetici öfkesini yenemiyordur.
Kişi; içsel dünyasında ki savaşlara, çatışmalara, kıskançlıklara, öfkelere, kin ve
hırslara son verdiği anda kendini yönetmeye başlar. Kendi içinde sürekli çelişkiler yaşayan,
karar alırken öfkesine yenilen, hırslarına kapılan, kendi iç dünyasında ki çatışmalara son
veremeyen bir kişi, sizce nasıl bir yönetici olur? Olur, olmasına da bakın nasıl olur size
anlatmaya çalışayım.
Kendinden iki adım önde olan, rakip gördüğü kişilerin vay haline diyorum. Rakip
gördüğü kişiye cehennemi yaşatır. İş vermez ya da hiç olmayacak, onurunu zedeleyecek işler
verir ki kişi kendini değersiz hissetsin diye. Ve bu yaptığını da hak görür kendinde. Gücünü
kişiliğinden değil de makamından aldığı için bu gücünü cömertçe kullanır. Kendine güveni
olmadığı için korkuyordur aslında. Hep en başarılı, en popüler, en güzel, olmak gibi bir “en”
hastalığı vardır bu zatın. Kısacası hastadır bu kişi. Kıskançlık duygusudur bu “Ya o daha
başarılı olursa?” Kişinin içine kıskançlık duygusu yerleştiyse kıskandığı kişinin dedikodusunu
da yapar, iftirada atar. Hele bir de patron sizi fark ettiyse ve biraz da yakınlaştıysanız
yandığınızın resmidir. Sizi o görevden uzaklaştırmak ve etkisiz hale getirmek için elinden
geleni yapar. Ve kendini buna inandırmıştır. O haklıdır. Önüne geçebilme ihtimali olan
herkesin “katli vaciptir.”
Hele bu yönetici bir kadınsa ve diğer gözüne kestirdiği kadınlarla bir rekabet içine
girdiyse ki evlerden ırak. Beni yakından tanıyanlar bilirler hep söylediğim bir söz vardır. “Bir
kadından yönetici olacaksa çok çetin psikolojik testlerden geçirilmeli” diye. Böyle
düşünmeme yaşarken edindiğim acı tecrübeler sebep oldu. Duygularını daha yoğun yaşayan
biz kadınlar arasında kıskançlık daha belirgin oluyor. Kıskanan kişi ise; dedikodu yapıyor,
iftira atıyor. Kendini eksik hisseden, kompleksleri olan, zayıf karakterli idarecinin en belirgin
özelliğidir dedikodu yapmak. Rekabete girdiği kişinin namusu hakkında konuşmaktan, iftira
atmaktan da çekinmez ayrıca. O kadar basit bir kişiliğe sahiptir ki herkese bir kulp takar. “
Zaten o geldiği yerde de iyi ayakkabı değilmiş.” “Filancayı görünce öyle kırıtıyordu ki”
gibi birçok şey. Başkalarında olan kendinde olmayan her şey için kıvranır durur. Sadece
kıvransa iyi, sizi de sahip olduğunuza pişman eder vallahi. Tüm bunları söylerken hırslarını
yenmiş, kaprislerini yok etmiş, kendini aşmış hem cinslerimi de ayrı tutuyorum tabi ki. Onlar
üzerine alınmasın lütfen. Alınanlara da “yarası olan gocunur” demek geliyor içimden.

Yöneticinin, yönetilenden farkı kendini yönetmek olmalıyken birçok yönetilen hem
kendini, hem yöneticiyi yönetiyor çok maalesef. Yönetmenin diğer adı idarecilikse “kim kimi
idare ediyor” tartışma konusudur aslında. Bağıran, çağıran ya da ona hiç yokmuş muamelesi
yaparak dışlayan mı idare ediyor? Yoksa tüm çabalarını kıskançlıklardan, kötü muamele ve
tartışmalardan korunmak için çaba sarf eden. Diğer taraftan bozulmuş psikolojisi ve düşmüş iş
motivasyonuyla ayakta durmaya çabalayan mı?
Yöneten şunu asla unutmamalıdır. Kendiside insan, yönettiği şeyde insandır. İnsanca
yönetmek zorundadır. Yönetilen sadece kendi nefsinden sorumluyken, yönetici yönettiği
insanlardan da sorumludur. Şimdi basıp geçtiği şu toprağın altına girdiğinde yönettiği
herkesle tek tek helalleşecektir. Sevgili Peygamberimiz(S.A.V); “Bir saat adalet ile
yöneticilik yapmak, altmış sene nafile ibadet yapmaktan daha iyidir” diyerek yöneticinin
adaletli olmasının önemini vurgulamıştır. Yok öyle! “ona gıcık oluyorum”,”şunu
sevmiyorum”, “bunun gözü benim yerimde”, “şu bana selam vermedi”, “bu ben girince
ayağa kalkmadı”. Bu kadar basit değil kardeşim; her şeye rağmen adam gibi yöneteceksin.
Kendisine yöneltilen bir soruya “en faziletli cihadın, zalim bir yöneticiye söylenen hak söz
olduğunu” söyleyen sevgili Peygamberimiz “zalimin zulmünü” cihad ilan etmiştir. Hak söz
söyleyenlerin de zarar gördüğünü düşünürsek “Allah ihmal etmez, mühlet verir” diyorum.
“Zalimin zulmü varsa, mazlumunda Allah’ı var.”
Kurumlar baki, makamlar geçicidir. O makamın imkân ve fırsatlarıyla hizmet etmek
önemlidir. İnsanlarla uğraşmak hizmet değildir maalesef. Okuduğum bir kitapta şöyle
diyordu. “Bazı insanlar anılarıyla, bazılarıysa analarıyla anılır.” Siz siz olun sevgili
yönetenler; analarıyla değil, anılarıyla anılardan olun. Saygılarımla..
Leyla YARGI MANTAR
[email protected]