Perşembe sabahı saat 8.30’da otobüsle Osmancık’a geldim. Pandemi nedeniyle yaklaşık 2.5 senedir Osmancık’a gelememiştim. Otobüs yolculuğu yoruyor artık beni.

Kabullenmek zor olsa da ihtiyarlamaya başladık artık. Şafak vakti Tosya’da gözümü açtım. Anadolu’nun yeşilliğine hayran oldum. İstanbul’da yeşile hasret yaşıyoruz.

Udi Hasan Isfahan makamındaki çok sevdiğim şarkısıyla bizlere tercüman olmuş.

Sende mi hâlâ esiri zülf-i yar olmaktasın,

Uslan ey dil uslan artık ihtiyar olmaktasın,

Bilmiyorsun kendini zarü nizar olmaktasın,

Uslan ey dil uslan artık ihtiyar olmaktasın…

BEKRİ MUSTAFA (1593-1634)

Bekri Mustafa’nın adını duymuşsunuzdur. Gece gece gündüz içki içtiği için Bekri namıyla ün yapan Mustafa 1593 yılında İstanbul Kadırga’da dünyaya gelmiştir.

Yorgancı babasının yanında çalışırken Medreseye devam ederek hafız olmuştur.

Kumkapı’da Agop’un meyhanesinde arkadaşlarının ısrarıyla içkiye başlamıştır.

Uzun boylu, iri yapılı, geniş omuzlu, pos bıyıklı ve güçlü kuvvetli bir adam olan Bekri Mustafa, son derecede zeki, nüktedan ve hoşsohbettir.

Dördüncü Murat, içki yasağını koyduğu yıllarda dahi Bekri’nin ayyaşlığını hoş görmüş, kendisinden iltifatlarını esirgememişti.

Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede “Küçük Ayasofya Camii”nin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı “hoca” zannederek namazı kıldırmasını söylerler.“Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.

Bekri Mustafa gülerek cevaplar: “Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahrete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, “Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar…” der.

Aslında her zaman Bekri Mustafalar olagelmiştir. İşin ehline verilmediği, yetenek ve kabiliyeti, liyakat ve ehliyeti olmayan, yapacağı işin vizyon ve ufkundan uzak kişilerin iş başı yaptığı hep görülmüştür.

Peygamberimiz Hz. Muhammet, “İş ehline verilmediği zaman kıyameti bekleyin” der. Yani büyük kıyamet olmasa da o işin kıyameti yakındır.

Değil mi ki, işin ehline verilmemesi akla ziyandır. İşin aslını bilenlerin bulunduğu bir ortamda ehil olmayanlara işlerin verilmesi normalde düşünülemez. Ama ortalığı kesif bir cehalet kaplamış, gerçekler ters yüz edilmiş, fitne fesat ortalığı kaplamışsa, işler kapanın yani ehil olmayan kimselerin elinde kalır. Bu da toplumlar için bir çeşit kıyamet demektir.

BİLGE BAADDİN SÖZLERİ

1—Öğretmen, “Meslek bana bir de şunu çok iyi öğretti. Odasını toplayan çocuk hayatını da toparlıyor. Marketten alışveriş yapan çocuk, ilerde kendisi için de doğru seçim yapmayı da öğreniyor.

2—Bazı ülkeler bizi hâlâ fesli sanıyor. Oysa biz epeydir milletçe pahalılıktan bunalmış, oynatmaya az kalmış başımızda hunilerle dolaşıyoruz.

3—Hastaneye git mülteci, PTT’ye git mülteci, plaja git mülteci, git bakalım camiye mülteci var mı? Neymiş, din kardeşiymişiz. 

4—Sakın bu gelen Afganları sığınmacı veya mülteci olarak yutturmaya çalışmayın. Kadın yok, çocuk yok, yaşlı yok. Hepsi de eli silah tutan gençler. Bunun başka bir plan olduğu açık! Bizler uyumaya devam, “Survivor, masterchef, aptal diziler de uzun bacaklı, varoş dudaklı yarı çıplak manken kızları seyretmeye devam.”

5—Ne güzel söylemiş Fuzuli, “ Allah’ım, ya çektiğim sıkıntılara dayanacak güç ver, ya da gücüm yettiği kadar sıkıntı.”

6—Aşık Mahsuni (1943-2002) Maraş Afşin doğumludur. Aşık Mahsuni tam bir kavga adamıdır. Onun kavgası ham sofularladır.

Dövüştüm, çekiştim ham sofuyunan / Dikildi karşıma boş kafayınan,

Aşikar gidemez bir sefayınan / Böyle boş boşuna yorarlar beni…

Mahsuni Şerif’im gayrı gam yemem / Ondan ötesini kimseye demem,

Ufak vücuduma kefen istemem / Varsa insanlıkla sararlar beni..

 

                                                           3 Haziran 2022 / Osmancık/ Mehmet Özata