Keşke öpünce geçse bütün acılar, çocuk olsak da anamız öpüverse de iyileşsek.
Acılar insanı büyütür mü? Yooo büyütüyor.
Yaşanmışlıklar büyütüyor.
Acılar insanı büyütmüyor, acı yetiştirip, belki de eğitiyor. Hamur gibi yoğuruyor. Hayatını şekillendiriyor, yer ediyor, yakıyor.
İnsanız ya, acılar neşeler, hüzünler sevinçler, kırgınlıklar özlemler, hayatın ta kendisi değil mi?
Ama yaşanmışlıklar var ya işte onlar ömrümüzün özüdür. İnsanın da kendisi, hayatın da kendisidir. Bizi biz yapan hayatın hamurudur.
En çok kırıldığımız, en çok sevdiğimizdir, İnsan sevdiğine kırılır.
En çok üzüldüğümüz, yaralandığımız yerlerde emek verdiklerimizdir.
En çok sevindiğimiz, sevdiklerimizin mutluluğudur.
En çok neşelendiğimiz, değer verdiklerimizden değer bulmaktır.
En çok öfkemiz onların, sevdiklerimizin zarar görmesinden korkumuzdur.
İnsanız ya acılar da var hayatımızda. Hem de ne acılar?
Yürek acısını elle tutulmaz, belki gözle de görülmez ama ruhumuzu ve bedenimizi yer bitirir.
Yürek yaraları derindir kimse göremez. İçin için kanar, yakar da geçmez. Kanı akmaz, dumanı tütmez.
Yan yan bitmez.
Yanıyorsun ama ölmüyorsun.
Acılar, kırgınlıklar, kıtlık, yokluk çekiliyor ama yürek yarası dinmiyor, hep yanıp duruyor. Yanıp kül oluyorsun da savrulmuyor orada kalıyor.
Ölüyorsun ama yine de yaşıyoruz.

Aşk acısı derler geçer, belki sızı bırakır geçer, birini bulur geçer gider.
Dost sandıklarımızın verdiği acılar da tez zamanda biter.
Hayatımızın içinde acılar her zaman bize hayat dersi verir çoğunu belki de hatırlamayız bile.
Her türlü yaşanmışlıkta, bizi biz yapar geçer gider.
Her acı bizim yapıtaşlarımız oluyor sanki. Her acı da başka bir yer ediyor ömrümüzde.
Aldığımız yaralar zamanla iyileşir deriz, zaman her şeyin ilacı deriz ya olmuyor. Bir kısmına oluyor. Ama öyle acılar yaşıyoruz ki zaman da çaresiz kalıyor bu tür acılarda.

Bir de yıldırım gibi düşen açılar var ki yakıyor, yıkıyor ölmeden öldürüyor.
Kardeş acısı gibi.
Evlat acısı gibi.
Karnında taşıdığında, aynı karında büyüdüğünde kayıp gittiğinde acısı derin oluyor.
Canından can gidiyor da ölmüyorsun. Dayanılmaz keder oluyor ömrümüze.
Beden ruha, ruh tene hükmedemiyor.
Akıl duruyor.
Gözler kararıyor, renkler soluyor. Gözyaşların isyan ediyor, göz pınarları desen kuruyor.
Dil susuyor, tutuluyor çığlıklar içinde patlıyor.
Ses kesiliyor, kelimeler boğazında düğümlenip nefesini kesiyor. Kelimeler bile toparlanamıyor, acıyı anlatmaya yetersiz kalıyor.
El, kol felç oluyor sanki ayaklar bedeni taşıyamıyor
Gülümseyemiyorsun dudaklar katılaşıyor.
Kendi sıfatına hükmedemiyorsun, öyle acıyor ki her yerin kanıyor ama bedeninde hapsoluyor.
Her yer, her şey ayna oluyor her baktığın yerde onu görüyorsun.
Bir sesle irkiliyorsun. Kulakların isyan ediyor. Her söz onu söylüyor, kelimeler boğuluyor.
Türküler hep onu söylüyor.
Bir sözle onu yanı başında buluyorsun ama dokunamıyorsun.
Acılar büyütmüyor arkadaş, yiyor bitiriyor ama ölmüyorsun külçe gibi yığılıp kalıyorsun.
Buda geçer diyorsun da geçmiyor.
Geçmiyor, geçmiyor, geçmiyor…
***
Keşke bütün acılar biber acısı gibi olsa su içince geçse.
Bıçak kesiği gibi olsa kabuklanıp iyileşse.
Ateş yanığı gibi olsa buz tutunca dinse.
Baş ağası gibi olsa aspirin içince bitse.
Keşke, keşke, keşke
Can yanar geçer, bir şekilde. Yürek, yürek geçer mi? Geçmiyor…
Yürek yaraları derindir kimse göremez. İçin için kanar yakar da geçmez.
Kalın Sağlıcakla__Acısız__Meyrem’ce