Yaş 60’ı aşınca unutkanlıklar başlıyor. Hafıza daralıyor. İnsan en yakınlarının isimlerini unutuyor, o kadar ki, oturma odasından mutfağa gidiyor, oraya neden gittiğini bile unutuyor.

Yaşı 90’a ulaşan Altan Öymen ağabeyimizle bayram sohbeti yaparken konu yaşa ve unutkanlıklara geldi. Altan abi bu konuda bir tavsiyede bulundu.

Ona da Erdal İnönü tavsiye etmiş. Tavsiye şöyle:

Zaman zaman geçmişte birlikte olduğumuz dostlar, komşular ve arkadaşlarla oturup eski günleri konuşuruz. Onlarla ortak anılarımızı dile getiririz. Bunu yaparken hem o, hem siz unuttuğunuz kimi kişi ve olayları hatırlayacak, beyninizi zorlayacak, hafızanızın gözeneklerini açacaksınız.

Bu arada tabii geçmişi anmanın lezzetini tadacak hasret gidereceksiniz…

Altan abi bu tavsiyeyi zaman zaman yerine getirdiğini, örneğin bir ara ilkokul arkadaşlarını arayıp evinde toplantı yaptığını anlattı. Bir iş yerinde belli bir zamanda birlikte çalıştığınız dostlarıda mahalle arkadaşlarını da toplayıp anıları yad edebilirsiniz. Böylece hem dostça vakit geçirir,hem de beyninizin hatırlama kapasitesini arttırabilirsiniz.

Bu arada unutkanlık artınca bazılarının acaba Alzaymer mı oluyorum diye endişelendiğini biliyoruz. Klasik ölçüdür… Anahtarınızı sık sık bir yerde unuttuğunuz için endişelenmeyin. Ancak anahtara bakıp “Bu neydi, ne işe yarardı?” diye soruyorsanız, işte o zaman doktora görünmenin zamanıdır. (Melih Aşık)

KARGA BOKU

Köy yerinde ikindi vakti.Çıt yok.Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor.

Zaman durdu sanki.O arada yan arsaya bir karga kondu.Tedirgin ama ürkek değil."Gakk!"Biraz etrafı kolaçan etti.Sağa sola baktı, yere pisledi.Sonra kanatlandı, gitti.Gece bir domuz girdi o arsaya.Karganın pislediği yeri eşeledi.Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi.Aylar sonra bir fidan bitti orada.Karganın pislediği yerde.Yavaş yavaş büyüdü.Dal oldu, yaprak oldu.Ve bir ağaç oldu.İncir ağacı.

Önce karıncalar sardı ağacı.Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.

En son da kuşlar.Böcekler ağacın filizlerini, meyvelerini yedi, kuşlar böcekleri.

Alakargalar da incirleri.Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine.Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya.

Arsayı satın almış.Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını.Üstünü tel örgülerle sardı.

Böylece domuzlar gelmez oldu.Sonra börtü böcekten şikâyet etti.

Etrafı zehireboğdu.Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü.Ardından onları yiyen kuşlar.Sadece bir ağaç kaldı ayakta.Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.

Tek başına.En son onu da kesti adam.Oradaki hayatı bitirdi.Bir çuval inciri bok etti!

İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı, Homo Sapiens.

"Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demek.

O zaman düşünelim.Herkes kendisine sorsun.

“Çevreye, doğaya bir karga boku kadar katkım var mı?”diye.(Dr. Taner Akman)

BAKALIM BİLGE BAADDİN NELER SÖYLEYECEK!

1—Erkeğin sakalını kutsal görüp kadının saçını haram görmek Arapların bize bulaştırdığı bir ruh hastalığıdır.

2—Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say, üreten ve durmadan çalışan bir müzisyen. Ülkemizin sorunlarıyla yakından ilgilenen Say, rahatsızlık duyduğu her konuyu sosyal medya hesabında dile getiren cesur yürekli bir müzisyen. Doğanın korunması için önce Kaz dağlarında, sonra Tunceli Ovacık’ta konser veren sanatçının yeni hedefi Ağrı ve Nemrut dağında konser vermek.

3—Siyasetle ilgilenmeyen aydın insanları bekleyen korkunç bir akıbet vardır. Cahiller tarafından yönetilmek. (Aristo)

Kaderle ilgili bir dörtlüğümle biraz da kaderi sorgulayalım!

Hayatı geç kavradım, olanı kader sandım,

Olmayanla savaştım, tekâmülde zorlandım,

Kader alında değil akılda şifrelenmiş,

Ömrüm hazana erdi yaşadıkça anladım…(Mehmet Özata) 15/7/22 Mehmet Özata