ABD’nin 2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde bir şansı vardı; daha insancıl, daha çevreci, daha bilimsel bir dünyaya kapılarını açabilirdi. ABD bunu yapmak yerine Dünya’yı savaşlarla ve iklim felaketleriyle dolu bir gezegene dönüştürmeyi tercih etti.

AL GORE, 2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren George W. Bush karşısında başkan adayı olmuştu. Yapılan seçimlerde Bush’tan daha fazla oy almasına rağmen, seçim sistemi ve mahkeme kararıyla seçimleri kaybetti. Al Gore, kendisinden önce bir skandalla devrilmeye çalışılan Bill Clinton’ın başkan yardımcılığını yapmıştı. Bill Clinton döneminde ABD ekonomisi en güçlü dönemini yaşadı. Enflasyon düştü, işsizlik azaldı ve rakamlar denk bütçeyi aşıp bütçe fazlasını verdi.

Başkanlık seçimini kaybetmesinin ardından siyaseti bırakan Al Gore, kendisini tamamen çevreci mücadeleye adadı. Küresel ısınma Dünya’yı mahvediyordu. Karbondioksit salınımının azaltılması sağlanamazsa önümüzdeki 50 yıl içinde Dünya geri dönülemez bir felaketin içine girecek, buzulların erimesiyle pek çok ülke sular altında kalacak, kitlesel göçler ve kıtlıklar yaşanacaktı.

UYGUNSUZ GERÇEK (Inconvenient Truth) isimli bir belgesel yaptı Al Gore ve kendisini bu tehlikeye karşı insanları bilinçlendirmeye adadı. Küresel ısınmanın nelere yol açacağını bilimsel verilere dayanarak anlattı. Kutuplara gitti, bilim insanlarıyla görüştü. Dünya’nın pek çok ülkesinde konferanslar verdi. 2007 yılında yaptığı Uygunsuz Gerçek isimli belgesel, Al Gore’a Akademi ve Nobel ödüllerini getirdi.

Film sanatçısı Leonardo Dicaprio, 2014 yılında BM İklim Değişikliği Konferansı’nda etkileyici bir konuşma yaptı: “Ya tarih yazın, ya onun üzerini örtün” dedi.

Aralık 2015 yılında Paris’te yapılan İklim Zirvesi’nin ardından Paris İklim Anlaşması 22 Nisan 2016’da imzaya açılarak 195 ülkenin uzlaşması sağlandı. Fosil yakıtlardan uzaklaşılarak yenilenebilir enerji kaynaklarına ulaşmanın hedeflendiği anlaşma, neredeyse tüm ülkeler tarafından kabul gördü.

BM Genel Sekreteri Ban Kimun şöyle dedi: “Bir zamanlar inanılmaz olan şey, şimdi durdurulamaz duruma geldi.”

Ancak başkalarının ne dediğinin, 2016 yılında ABD’nin yeni başkanı seçilen Donald Trump için hiçbir önemi yoktu. Ocak 2017’de görevi resmen devralan Trump, kadınlara ve zencilere yaptığı ayrımcılık nedeniyle protestolara uğradı. ABD’li şarkıcı Madonna, Trump’a küfür ederek “Fuck you!” dedi.

Trump, pek çok konuda olduğu gibi iklim konusunda da Dünya’nın diğer ülke liderleri gibi düşünmüyordu. Başkan olmasının üzerinden bir yıl bile geçmeden, ülkesinin Paris İklim Anlaşması’ndan çekildiğini açıkladı. Nisan 2017’de Trump’ın iklim kararı kitlesel protestolara dönüştü. Leonardo Dicaprio halkın iklim yürüyüşüne, Kızılderililerle yan yana yürüyerek destek verdi.

Geçtiğimiz günlerde Al Gore, Uygunsuz Gerçek isimli belgeselin devamı niteliğinde olan ikinci belgeselini yaptı. Fragmanı yayına giren UYGUNSUZ GERÇEK-2 (An Inconvenient Sequel: Truth to Power), Eylül ayında gösterime girecek. Başrol oyuncularından biri de Paris İklim Anlaşması’nın kararlarını reddeden, Dünya’yı felakete sürükleyecek olan zengin petrol tüccarlarının temsilcisi, akıl yoksunu ABD Başkanı Donald Trump! Görünüşe göre kendisi, sadece bir avuç zengin petrol ve silah tüccarını değil, Amerikan halkının % 50’sinin eğitim ve zeka seviyesini de temsil etmektedir.

Son 20 yıldır sera gazı salınımının yol açtığı hava kirliliği, Dünya’daki binlerce canlı türünü yok etti. İklim dengesi değişti. Kasırgalar, hortumlar ve sel felaketlerinin sayısı arttı. Kutuplardaki buzullar eridi, göller ve akarsular kurudu. Yağmurun çok yağdığı kimi bölgeler, yağmayan bölgelerle adeta yer değiştirdi. Avrupa’da aşırı sıcaklar nedeniyle binlerce insan öldü. Afrika’da hem kuraklık hem de iç savaşlar nedeniyle binlerce insan öldü ya da göç etti.

Ve İSTANBUL, arka arkaya iki büyük sel felaketi yaşadı: 18 Temmuz ve 27 Temmuz 2017 Afetleri. Bu kadar kısa aralıklarla böylesine büyük felaketlerin yaşanması ağır bir faturaya yol açtı. Tek tesellimiz, can kaybının olmaması; aslında buna “mucize” demek çok daha doğru olur. Ancak İstanbullular, özellikle 27 Temmuz’da şiddetli yağış ve fırtınaya, dolu yağması da eklenince daha büyük bir felaket yaşadılar. Binlerce insan altgeçitlerde mahsur kaldı, bazıları selde sürüklendi, bazıları şehrin göle dönen caddelerinde yüzerek canlarını zor kurtardılar, bazılarını da diğer vatandaşlar kurtardı. Dolu yağmasıyla beraber binlerce ev ve aracın camları kırıldı, ağaçlar devrildi, su baskınları yaşandı. Taşıtlar hurdaya döndü, esnaf milyarlarca liralık zarar etti, insanların cep telefonları ıslanarak bozuldu. Metrolar suyla doldu, arabalar tüp geçitlere gömüldü.

Peki bu günlere nasıl gelindi?

Bu yaşananları ve bu tedbirsizliği yöneticilerin iklim değişikliğine katkılarıyla da açıklayabiliriz.

İstanbul’da Boğaz’a 3. Köprüyü inşa eden AKP Hükümeti, Kuzey Ormanları’ndaki milyonlarca ağacı kesti. Kuşların göç yollarında bulunan ormanlardaki ağaçların kesilmemesi için, onlarca uyarı ve eylem yapılmıştı, dinlemediler.

Son 15 yıldır yaşanan “kentsel dönüşüm” çılgınlığıyla, şehri yüksek binalarla doldurdular. Uzmanlar, şehrin beton yığınına döndüğünü, yeterli toprak ve yeşil alan bulamayan suyun beton zemin üzerinde birikerek gölet ve su baskınları oluşturduğunu söylüyorlar.

Gezi Parkı’ndaki ağaçları keserek imara açmak isteyen AKP Hükümetine karşı ilk büyük halk direnişi 2013’te meydana gelmişti. Yerli basın uyumuştu ama Madonna gibi pek çok dünya sanatçısından destek gelmişti. Gezi Olaylarının fitilini ateşleyen bu çevreci direniş tüm Türkiye’ye yayılmıştı.

Henüz yaz mevsimi bitmedi. İstanbul’da aşırı sıcak ve nemli havanın yaratacağı büyük yağış ve fırtınalar, yarım saatlik bir yağmurun ardından yeni felaketlere yol açabilir.

Utanmadan televizyonlara çıkan yetkililer, “meteoroloji uyardı” deyip duruyorlar. Meteoroloji önce devleti uyarsın!

Otobüsleri, metrobüsleri, deniz otobüslerini, trafiğe çıkaran bizler miyiz? Metro trenlerini, uçakları biz mi kullanıyoruz? Metroları, geçitleri, yolları, havaalanlarını trafiğe açan bizler miyiz?

Hava durumunda sadece “yağmur geliyor” denince vatandaşların eve mi kapanması gerekiyor? Neden acaba “fırtına geliyor, dolu yağabilir, mecbur kalmadıkça evinizden çıkmayın” şeklinde daha doğru bilgiler verilmiyor ve uyarılar yapılmıyor? Neden bazı ulaşım yolları trafiğe kapanmıyor?

İstanbul-Kıbrıs hattında, Lefkoşa ve İstanbul’dan kalkan iki uçak düşme tehlikesi geçirdi. Uçak seferleri neden iptal edilmedi? Tüm yaşananlar -hükümet ve belediyeler dahil- yetkililerinin sorumluluğundadır. Vatandaşı İstanbul sokaklarına çıkmakla suçlayanlar, kendi kusur ve ihmallerini örtmenin gayretindedirler.

Koskoca tarihi şehir İstanbul’u betona gömdüler, ranta kurban ettiler. İklim değişikliğinin yol açtığı ve açacağı felaketler on yıllardır biliniyordu. Bu yüzden insanlar bir ağacı bile kurtarmanın telaşında idiler. Milyonlarca ağacı kesenler, şehirleri betonlara gömenler, kuşları ve kelebekleri yok edenler, insan yaşamını da tehlikeye atmışlardır.

Uygunsuz Gerçek’le yüzleşmeliyiz. Dünya’daki iklim dengesinin bozulmasının bir felakete yol açacağını söyleyen bilim insanları ve çevrecilere yıllarca kulak asmayan insanlar, tehlikeyle daha sık burun buruna gelmektedirler.

Nihayetinde dayandığımız gerçek şudur: Ya batacağız, ya çıkacağız…