İtalyan filozof Makyavel (1469-1527) “Amaca giden her yol mübahtır.” prensibiyle Makyavelizm denilen faydacı bir felsefe geliştirmiştir. “Prens” adlı esri çok ünlüdür.

Doğu ülkelerinde paraya fazla önem verilmediği için “Bir lokma, bir hırka” felsefesiyle sade bir yaşam sürdürülür. Doğuda dini anlayış çok ağır basar.

Bu dünyada öbür dünya için yaşanır.

Pakistan’lı büyük filozof Muhammet İkbal İslam düşüncesini şöyle tanımlamıştır.

“Batı dünyayı gördü, Tanrı’yı unuttu. Doğu Tanrı’yı gördü, dünyayı unuttu.”

Doğulular olarak bu yüzden unutulan dünyada sefilleri oynuyoruz!

Batı ülkelerinde paraya çok önem verirler. Batılıların dinleri, imanları paradır.

Avrupa’da, Prag (Çek Cumhuriyeti), Budapeşte (Macaristan), Avusturya (Viyana)

ve İtalya’da Napoli, Roma, Floransa ve Milano şehirlerine yaptığım seyahatlerde batılıların hayatına ve yaşam felsefelerine kısmen tanık oldum.

Batıda şehirler çok güzel ve çok düzenli. İnsanların kültürel altyapıları ve insani gelişimleri mükemmel. Gördüğüm, tanıdığım insanların pek çoğu birkaç lisan biliyor ve birkaç da enstrüman çalıyor. Doğululara göre bir başka boyutta yaşıyor batılılar.

Gerçekten, bir yaya caddeye adımını atınca, araba kullananlar elli metre uzaktan

fren yaparak duruyor ve yayalara büyük bir saygı gösteriyorlar.   

Bu şehirlerin pek çoğunda, özellikle hafta sonları insanlar bir ellerinde kitap veya gazete diğer ellerinde de köpekle geziyorlar.

Öyle anlaşılıyor ki, insanlar kadar hayvanlara da saygı gösteriyorlar.

Eksik olarak gördüğüm tek şey aile anlayışları ve bireysel bir hayat yaşamaları.

Batılıların aile anlayışı da doğuya göre çok farklıdır.

Çocuklar 18 yaşına gelmeden kendi ayakları üzerinde durmak için çalışmak ve para kazanmak zorundadırlar.

Her evlenen bin kişiden yedi yüz ellisi boşanıyormuş. Bizim aile anlayışımıza ve aile yapımıza sığmayan bir garip aile anlayışları var. 

Her neyse, batılıları kendi hallerine bırakarak kendi hayatımıza dönelim.

Bugün çok sevdiğim, beyit, şiir ve rubaileri sizlerle paylaşarak mutlu olmak istiyorum.  

Sevgi söyleşimize yüce Mevlana’nın çok sevdiğim şu kısa dörtlüğüyle başlıyorum.

Aşk beni ârif etti, / İnceltti zarif etti,

Ben aşkı bilmezdim, / Aşk beni tarif etti.

Şimdi de Mevlana’nın çağdaşı Yunus Emre aldı sazı eline;

Söyle hayran eyle beni, / Aşkın oduna yanayım,

Her ne yana bakar isem, / Gördüğüm seni sanayım…

Devam ediyor Yunus Emre;

Sular hep aktı geçti, / Kurudu vakti geçti,

Nice Han, nice Sultan / Tahtı bıraktı geçti,

Dünya bir pencereydi, / Her gelen baktı geçti…

Yine devam ediyor sevgili Yunus Emre;

Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun, 

Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun,

Miskin Yunus söyler sözü, kan yaş ile doldu gözü,
Bilmeyen ne bilsin bizi bilenlere selam olsun… 

Türk şiirinin Üstad-ı Azamı Yahya Kemal Beyatlı’da söyleşimize katıldı.

Bir merhaleden güneşle derya görünür,

Bir merhaleden her iki dünya görünür,

Son merhale bir fasl-ı hazandır ki, sürer,

Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür….

Şimdi de Nazım Hikmet küçük bir çocuğa sesleniyor.

Bakma öyle şaşkın, şaşkın gözlerime çocuk,

Yaklaş, tut ellerimden, / Beni de al götür çocukluğuna,

Çok yoruldum büyümekten…

Einstain’a sormuşlar, “ Dünyada yaşam nasıldır?

Üst sınıf yaşar, orta sınıf şikayet eder, alt sınıf şükreder…

Ya inanç durumu nasıldır?

Üst sınıf paraya, orta sınıf lidere, alt sınıf Tanrı’ya tapar…

                                                           22 Eylül 2023 / Mehmet Özata