Mustafa Kemal Atatürk şöyle der: “Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi.” 

Sanayi devrimini yakalayamayan Osmanlı Devleti, ne yazık ki tarımda da medeni ülkelerin çok gerisinde kalmıştır. Genç Cumhuriyet’e devredilen ekilebilir arazilerin çok azı tarıma açıktır. Bunun temel nedenleri,  nüfus azlığı, nitelikli insan sayısının düşüklüğü, üretim tekniklerinin ilkelliği ve elbette iktisadî nedenlerdir. (ulaşım, vergi politikası, sermaye yetersizliği gibi…) Geri teknoloji ve düşük verimli “Osmanlı Tarımı” nın yabancı ekonomilere bağımlı olduğunu da unutmamak gerek. Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri ve “Millî Mücadele” döneminde (1913-1923) nüfusun daha da azalması ve toplam üretimde yaşanan önemli düşüşleri de ekleyecek olursak Türk tarımının acınası durumu ortaya çıkmaktadır.

Tarım konusuna devam etmeden önce, Osmanlı Devleti’nin son dönemine kısaca bir göz atmakta yarar var.

Savaştaki kayıplarımız, 18-35 yaşları arasında erkek iş gücünde büyük bir gerilemeye yol açmıştır. Dolayısıyla toplumda, üreticiler aleyhine denge bozulmuştur. Yedek subay kaybından dolayı da, eğitim görmüş insan kaybı daha fazladır. Ordu Sağlık Bürosu’nun raporuna göre, “Köylerin % 80’i sağlığa uygun olmayan çevrelerde kurulmuştur. Halkın yaklaşık % 14’ü sıtmalı, % 9’u frengili; köylülerin % 72’si bitli olup her an tifüse yakalanabilecek durumdaydılar. Evlerin yaklaşık % 97’sinde sağlığa uygun tuvalet ve benzeri kolaylıklar bulunmamaktaydı. İşte bu koşullarda yaşamaya çalışan halkın sadece  % 7’si okur-yazardı.”

Cehaletin ve hurafe düzeninin büyük ölçüde yerleştiği Osmanlı toplumunda ülke âdeta kadıların ellerine teslim edilmiştir. Bu cahil kadıların bilimden ne derece uzak olduklarını anlayabilmek için onlardan birinin çekirge sürüleriyle ilgili yayınladığı Emirnâmelerden bir örneği, bugünkü Türkçeyle ve sadeleştirilmiş haliyle verelim:

“Çekirge adıyla anılan kuşlar olup Tanrı kullarının yetiştirdiği ürünlere zarar verdiniz, yine Tanrı kullarının açıktan açığa şikâyet etmeleriyle anlaşılmış olduğundan uyarmak amacıyla sizlere şeriat tarafından bu mektup gönderiliyor. Bu mektubu aldığınızda ve buralardan çekilip gitmeniz gerekir, şayet gitmezseniz; her şeyi yaratan Ulu Tanrı’ya havale olunuyorsunuz.”

Günümüzde Osmanlı sultanlarının ve saray mensuplarının eğitim ve kültür düzeylerini yere göğe sığdıramayan zihniyetin, ısrarla görmezden geldiği Osmanlı toplumu işte bu haldeydi…

Gerileme döneminin ardından Osmanlı Devleti artık dağılma dönemine girmiştir. İmparatorluk hem içeride hem dışarıda yaşadığı askerî ve malî sorunlar nedeniyle zor günler geçirmektedir. Osmanlı Devleti, Rusya ile yakınlaşarak İngiltere ve Fransa ile olan siyasi ilişkilerin yeni bir boyut kazanmasına neden olmuştur. Rusya’nın tarihî emelleri nedeniyle çok fazla güvenilir olmaması, Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile ilişkilerini geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Elbette İngiltere durumun farkındadır ve Osmanlı pazarına girmesi için gereken şartlar oluşmuştur. Hemen harekete geçer ve Osmanlı ile İngiltere arasında 8 Ekim 1838’de Balta Limanı Serbest Ticaret Antlaşması imzalanır. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti kendi gümrükleri üzerindeki egemenliğini dolayısıyla iktisadi bağımsızlığını önemli ölçüde kaybetmiş ve ülkenin sömürgeleşme süreci başlamıştır. Osmanlı pazarları yabancıların denetimine geçmiş, yabancı tüccarlar vergiden muaf tutulmuştur. Avrupa’yla girilen rekabet karşısında tutunamayan Osmanlı esnafı kepenk kapatmaya zorlanmıştır.

1838-1841 yıllarında benzer antlaşmalar Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz’le de imzalanır. Tüm bu anlaşmalarla Osmanlı’nın mali çöküşü başlamış ve sürekli borç alan bir ülke haline gelmiştir. Bu durum aynı zamanda da kapitülasyonlara giden süreci başlatmış, Osmanlı Devleti’nin zaten yetersiz olan sanayi ve tarımına büyük bir darbe vurarak Düyun-u Umumiye’ye giden yolu açmıştır. 

Düyun-u Umumiye neydi kısaca hatırlayalım:

1854’e gelindiğinde hazine boşalmıştır, Osmanlı hanedanı ise şaşaalı günlerine dönme arzusuyla kıvranmaktadır. Bizzat İngilizlerin telkinleriyle Galata’daki Yahudi bankerler keşfedilir. Böylece ilk borçlanma başlar. Borç para almanın cazibesine kendini kaptıran Osmanlı, ödünç paralarla Kırım seferi düzenler ancak sonuç Kırım’ın elden çıkması ve büyük toprak kaybı olur. Diğer taraftan Avrupa saraylarına özenen dönemin padişahı Sultan Abdülmecid,  yine borç paralarla Dolmabahçe Sarayı’nı inşa ettirmeye devam etmektedir.

30 Ekim 1875’te önce “Ramazan Kararnamesi” ile maliyenin iflası ve borçların ödenmesi konusunda hazırlanan plan ilan edilir. Nisan 1876’dan itibaren ise borç geri ödemeleri tamamen durdurulur. 1881 yılına gelindiğinde tahtta Padişah II. Abdülhamit oturmaktadır ve Osmanlı Devleti artık borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Sonunda moratoryum (borç erteleme ya da iflas) ilan etmek zorunda kalır. 10 Aralık 1881’de Padişah II. Abdülhamit, Muharrem Kararnamesi’ne kuzu kuzu imza atar.  Osmanlı maliyesi uluslararası denetime açılır. İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından oluşturulan “Düyun-u Umumiye” ile Osmanlı Maliyesine el konulur ve Osmanlı Devleti uluslararası iflas masasına oturtulur.

İşte Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı ekonomik miras budur.

Mustafa Kemal Atatürk bu durumu; “Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemeyen iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zincirleriyle bağladı” sözleriyle ifade etmektedir.

Konumuz tarım olduğu için buradan devam edelim.

Tarımda düşük düzeyde toprak kullanımı, Cumhuriyet Türkiye’sinin başlıca sorununu oluşturduğundan, Atatürk’ün tarım politikasının temeli de bu sorunun ortadan kaldırılması yönünde olmuştur.

17 Şubat 1923 yılında, henüz İstiklâl Savaşı verilirken, İzmir İktisat Kongresi açılır. Mustafa Kemal, cepheden katıldığı kongrenin açılışında şunları söyler: “Arkadaşlar, kılıç ile fetih yapanlar, sabanla fetih yapanlara yenilmeye ve sonuçta yerlerini bırakmaya mecburdurlar. Nitekim Osmanlı saltanatı da böyle olmuştur. Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir.”

Devam edecek…

Yararlanılan kaynaklar:

-Ali Sarıkoyuncu - Mehmet Kayıran, “Atatürk, Cumhuriyet Ve Türk Tarımı: Atatürk'ün Tarım Politikası ve Sonuçları” (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/687485)

-Aytunç Erkin, “Muharrem Kararnamesi… Borçla Ele Geçirilen Devlet!” Sözcü gazetesi, 9 Aralık 2021

-Tülay Hergünlü, “İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezi’ne- Türkiye’nin Hafızası (1914-1980)”

-Tülay Hergünlü, “Amerikan Bezi’nden Amerikan Çuvalı’na- Türkiye’nin Hafızası (1981-2002)

Dr. Mehmet Kayıran, Selami Saygın  “ İzmir İktisat Kongresi” (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/837325)