Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana toplumu korkularla yöneten egemen güçler, kendilerini iktidarda gördükleri sürece kimi zaman kısmi hak ve özgürlüklerin önünü açmakta sakınca görmediler.
Vesayet rejiminin askeri ve sivil kanadı gücün ellerinden gittiğini, son kale olarak gördükleri yargının da artık kendi egemenlik alanlarının dışına çıktığını görünce, önce şaşırdılar. Sonra bu şaşkınlık hayal kırıklığına, ardından da paniğe dönüştü.
Şimdilerde ise açıkça korkuyorlar!
Yıllar boyu uyguladıkları baskı ve yıldırmaların, egemenliklerini sürdürme uğruna göz yumdukları faili meçhullerin, cinayetlerin, yolsuzlukların, yasa dışılıkların hesabının sorulabileceği düşüncesi bile onları korkudan tir tir titretiyor.
Son çare olarak da topluma yeni korku senaryoları yayarak, komplo teorileri üreterek, halkı yılgınlığa düşürmek ve sandık dışı yollarla yeniden iktidarı ele geçirmek istiyorlar.
Geçmişte topluma korku enjekte ederken de dozunu öyle kaçırdılar ki, şimdi mezarlık yanından geçerken ıslık çalanlar misali geçmişte korkuttuklarından medet umuyorlar. Korkmamış gibi davranmaya çalışsalar da ne halk inanıyor buna, ne de kendileri!
Düşünebiliyor musunuz; geçmişte kendilerini cumhuriyetin, vatanın, devletin sahibi gören statükonun kibirli mensupları, şimdi o hep küçümsedikleri halktan destek bekliyorlar.
Hatta kimileri artık halkı muhatap alacaklarını ifade buyurmuşlar!
Bunu söylerken bile, geçmişte halkı muhatap kabul etmediklerini itiraf eden şaşkınlar son bir hamleyle tüm muhalefeti sokağa dökmenin hesabını yapıyorlar.
Ama bilmiyorlar ki, artık halk yeni kurtarıcılar istemiyor.
Kurtarıcılardan kurtulmak için geçmişte ne bedeller ödediklerini fark eden kitleler, şimdi kurtarıcılardan kurtulmanın keyfini çıkarmak istiyorlar.
Vesayetin askeri kanadında bunlar yaşanırken siyasi kanadında daha büyük bir şaşkınlık ve korku hakim durumda.
Yanı başımızdaki Ortadoğu ülkelerinde yaşanan gelişmeleri doğru değerlendiremeyen, buradan Türkiye’ ye yönelik gereksiz ve anlamsız çıkarımlar yapanlar, kendi partilerinin içine kadar sinmiş Ergenekoncuları göremiyor ya da görmezden geliyorlar.
O da yetmiyor, “Ergenekon yetmez, susurluk da olmalı “dercesine Bucak Aşiretiyle seçim işbirliğine yöneliyorlar.
Şemdinli de olup bitenler, Malatya da Zirve kitabevi katliamı, Danıştay baskını, cumhuriyet gazetesinin bombalanması, harp oyunları, darbe planları, günlükler hep toplumda korku yaratmak için yapılmadı mı?
Ne ilginçtir; geçmişte halka rağmen, halkı yönetmek için halkı korkutanlar, şimdi kendileri korkuyorlar ve korkularından kurtulmak için halkın desteğini istiyorlar.
Bu korku imparatorluğu sürsün diye karanlık odalarda sinsi planlar yapanlar, bir dolu aydın, yazar, demokrat insan için yargısız infazlar gerçekleştirenler, sağır odalarda toplumda kin ve nefret tohumları yeşertenler şimdi “ yargısız infaz yapılıyor” diye feryat ediyor, mağdur edebiyatı yapıyorlar.
Ama ne yaparsınız, korkunun ecele faydası yok!
Halk; şimdi tüm korkularını o karanlık odalarda, sağır odalarda bırakıp gün yüzüne, ışığa, aydınlığa çıkmak istiyor.
 
İstiyorsanız siz, yeni duvarlar örüp o karanlık odalarınıza, kalın bir başınıza, oralarda sessiz, sakin daha rahat darbe planları yapabilir, çok daha yeni ve ilginç korku senaryoları yazabilirsiniz.
Kısacası, gelişmenin ve değişimin önünde durmak kimseye yarar sağlamaz.
Yukarıya çıkan asansörle de aşağıya inilmez!