Benim ülkemin insanının hayalleri ve hedefleri küçücüktür; mini minnacıktır.

Anneler-babalar çocuklarını büyütürken sigortalı bir işi olsun ya da memuriyete kapağı atsın, hayatı garanti olsun isterler. Onların en büyük duası evlatlarının bir üniversiteye girmesi, mezun olunca masa başında bir iş bulması ve her ay düzenli olarak alabilecekleri bir maaşlarının olması içindir.

Çocuklar ise üniversite kapısından içeriye girerken, yanlarında götürdükleri, o tüm dünyayı kucaklayacak büyüklükteki hayallerinin bir kısmını çıkışta kapıda bırakırlar. Çünkü daha mezun olmadan hayatın gerçeklerinin farkına varmaya başlamışlardır. En büyük gerçek ise; işsiz kalma korkusudur ve kalan hayallerini de iş aramak için çaldıkları kapılarda bırakacaklardır birer, birer.

Anne baba endişelidir: “Oğlum ya da kızım; asgari ücretle bir işe girse bari.”

- İyi de biz üniversiteyi asgari ücretle çalışmak için mi bitirdik?
- Hiç yoktan iyidir evladım. En azından kendi harçlığını çıkarırsın!
- Peki, mesleğim ne olacak?
- Sen hele bir işe gir de mesleğini de yaparsın inşallah.

Yaşı ellinin üzerinde olanlar hatırlarlar. Anneler kızlarına damat seçerken mutlaka “sesekalı” olmasını isterlerdi. Damat adayı bir de memur olursa tam kaymaklı kadayıf. “Garantisi olur kızım, belki sen de bir işe girersin. İleride ikiniz de emekli olduğunuzda rahat edersiniz. Yaşlılığınızda evinize iki emekli maaşı girer. Hem böylece çoluğa çocuğa muhtaç olmazsınız.”

Bir aile dostumuz anlatmıştı. Ona da rahmetli babası anlatmış. Bir zamanlar Anadolu’nun bir yöresinde motosiklet çok revaçtaymış. Yani kral gibi görülürmüş motosikleti olanlar. Bir kız istemeye gidildiğinde, kızın anne ya da babası sorarmış damat adayı için, “Pat patı var mı?” diye. Pat pat dedikleri, motosiklet… İşte bu kadar küçüktür güzel yurdumun güzel insanının hayalleri.

Evet, hayallerimiz asgari ücret, hayattaki tek hedefimiz de ileride bir emekli maaşını hak etmek oldu.

Kaç ebeveyn çocuğuna; “İlim insanı ol, kariyer yap, kendine bir hedef belirle ve o yolda ilerle, ülkene faydan olsun, sevdiğin işi yap ancak o zaman başarılı olursun!” diyebiliyor?

Diyenler vardır elbette de kaç kariyer sahibi genç, ülkemizde kariyerine uygun bir iş imkânına kavuşuyor? Sayının ne kadar az olduğu, beyin göçünden anlaşılıyor. Nitelikli gençler çareyi yurtdışına gitmekte buluyorlar. Eski Türkiye’de olsaydı, rahmetli babamın dediği gibi “iyi mal ülkesinde kalır” derdim ama şimdi diyemiyorum. Çünkü herkesin bir hayatı var ve onu en iyi şekilde nerede yaşayacaksa oraya gitsin.

Asgari ücret dedik de… Ne kadardı asgari ücret; 5.500 Lira. Siz sanıyor musunuz ki çalışanlara bu para veriliyor. Kurumsal şirketlerde belki ancak Türkiye’nin lokomotif sektörü KOBİ’lerdir yani Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmeler. Bu işletmelerin tek gider kalemi çalışanların ücretleri değil ki! Fahiş zamlarla ödenemez hale getirilen elektrik, doğalgaz, akaryakıt, kira ve benzeri giderleri de var. Bunları ödemezse elektriği, doğalgazı kesilir; araçları çalışmaz. Ama iki çalışanı varsa birini işten çıkartır, yerine ya kendi geçer ya da tek kişiye iki çalışanın işini yaptırır. Ne yapsın çalışan, kabul etmese işsiz kalacak, mecburen sesini çıkartmaz. Fazla çalışanı varsa, bölümleri azaltır, bu sayede çalışan sayısını da aşağı çeker ya da çalışan sayısını azaltır. Çünkü asgari ücretin bir çalışan için işverene maliyeti 7.603 lira. Bu durumda işveren iki öneride bulunur: “Sana 5.500 veririm ancak sigortanı yaptırmam.” Ya da “Sigortanı yaptırırım ama 2.103 lirayı bana geri ödersin. Kabul edersen çalış, kabul etmezsen Suriyeliler kapıda kuyruk oluyor. Karar senin.”

Suriyelilerin boğaz tokluğuna çalıştığı, bizzat İçişleri Bakanı tarafından açıklanmadı mı? Ne demişti Bakan; “Fabrikanda Suriyeliyi çalıştır, sömür, sigortasını yaptırma. Sonra ayak ayak üstüne at, ‘Ne olacak bu Suriyelilerin hali’ de. Bir milyon insan gidecek. Kim isyan edecek biliyor musun? O iş sahipleri!”

Yani, durumun böyle olduğunu tüm yetkililer biliyor.

Siz bakmayın öyle istatistikî sayılara… O sayıların tümü gerçeği yansıtmamaktadır. Asgari ücretli sayısı bizlere açıklanan kadar değildir. O sayıya; asgari ücretin altında çalışanlar hani şu sigorta primini geri verenler ve maaşı asgari ücretin üstünde olmasına rağmen, ücret bordrosunda asgari ücretten gösterilenler de dâhildir.

Bizdeki gibi ülkelerde asgari ücret sistemi sağlıklı bir şekilde çalışmaz. Asgari ücret ne kadar artarsa artsın ne çalışana ne çalıştırana ne de devlete fayda sağlamaz. Bir kere yüksek asgari ücret kayıt dışılığı körükler. Veriler ise hiçbir zaman gerçeği yansıtmaz. Bu nedenledir ki, Türkiye’de kayıt dışılığın lokomotif kalemi asgari ücrettir. Asgari ücret vermek istemeyen firma sahipleri -elbette dürüst çalışanları tenzih ediyorum- ya sigortasız çalıştırır ya da sigorta tutarını işçiden geri alır. Hal böyle olunca da hayaller asgari ücrette kalırken hedefler emekli maaşına bile kilitlenemez. Sistem çalışanı ya emekli etmez, süründürür; emeklilikte yaşa takılanlarda yani EYT’de olduğu gibi ya da sigortasız çalıştığı yılları telafi edemediği için anca mezarda emekli olur. Öte yandan yüksek maaş alsa da ücret bordrosunda asgari ücretli olarak gösterildiği için emekli olsa da çalıştığı yıllardaki hayat standardını yakalayamaz.

Ne yazık ki Türkiye’de çalışan kesimin büyük bir çoğunluğu emeklilik hedefini tutturabilse de her yıl devletin açıklayacağı zam oranlarına mahkûm olarak ömrünü tamamlayacaktır. Ve bu acımasız sistem değişmedikçe de çarkında nice hayatları öğütmeye devam edecektir.

Hayalleriniz asgari, hedefiniz emeklilik olmasın!

Bu ülkede insan gibi yaşamak herkesin başta da gençlerin hakkıdır. Ve biz bu hakkı elde edecek halk gücüne sahibiz. Yeter ki kendi gücümüzün farkında olalım. Biz bu ülkenin gerçek sahipleriyiz ve sistemlerin, hayallerimizi ve hedeflerimizi küçültmesine izin vermeyelim.

Adil bir düzen ve hakça paylaşım…