Böyle uğurladı Dünya Fidel’i… Alkışlarla, onurla, gururla ve milyonlarca insanın coşkusuyla… Küba’daki gibi yas ilan ettiler Cezayir’de, Kore’de, Venezuella’da, Nikaragu’da, Rusya’da ve pek çok Latin Amerika ülkesinde. İnsanlar sokaklara düştüler; Küba elçiliklerine çiçekler bıraktılar Asya’da Avrupa’da ve hatta Filistin’de bile… Çünkü emperyalist işgale karşı direnişin adıydı Fidel. Hayat boyu mücadeleydi, 90 yaşında bile ölüme başı dik yürüyüşün simgesiydi. Comandante idi…
Dünya belki de 20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla bu son efsane siyasetçi, devrimci ve devlet adamının gidişiyle geçiş yaptı. Yaşayan son efsane Fidel Castro’nun ölümüyle ancak bir dönem kapandı. Kuvvetle muhtemel, artık böyle liderler gelmeyecek. Çünkü daha en başında, potansiyel liderleri yok edecekler, bir kahramana dönüşmesin diye…
Korkaklıktan ya da ABD ambargosuna yıllarca uyarak Küba halkını aç bıraktıklarından olacak, Avrupalı siyasetçiler katılmadılar cenaze törenine; Yunanistan başbakanı Aleksis Çipras dışında…
ABD başkanı Obama’nın giderayak yapmaya cesaret ettiği, Küba’ya ambargonun kaldırılması bile yok edemedi suçluluk duygularını…
1995 yılında Türkiye’ye gelmişti Fidel. Atatürk’e hayranlığını dile getirmiş, “Ben de devrim yaptım ama O’nun yaptıklarını asla yapamazdım. Kendinize başka lider aramayın.” demişti. Fidel, yanında Che’nin de olduğu yol arkadaşlarıyla beraber, tıpkı 1919’da Bandırma vapuruyla Samsun’a çıkan Atatürk gibi, Granma gemisiyle Oriente kıyılarına çıkmış ve Küba ulusal mücadelesini başlatmıştı.
Can Yücel, Türkiye’ye gelişinin ardından Fidel’e yazdığı şiirinde;
“Emperyalizm yüzünden, insanlığın altından
Toprağın nasıl kaydığını anlattı,
Sosyalizmin teslim olmadığını temsil etti.
Hoş geldin Fidel,
Gidişinle de
Bizi yine nahoş çakallarla baş başa bıraktın.” demişti.
Hiç şüphesiz ABD emperyalizmini çöp sepetine atmıştı Fidel. Yirmili yaşlarında başladığı mücadelesini 1959’da yol arkadaşlarıyla kurduğu bağımsız, anti-emperyalist, anti-kolonyalist, sosyalist Küba Devleti’yle taçlandırdı. Küba halkını açlığa mahkum eden ambargocu ABD’ye sonuna kadar ve halkıyla beraber direndi. Küba halkına konan ambargolara rağmen, eğitim seviyesi yükseldi, fuhuş azaldı, özellikle tıp alanında büyük gelişmeler kaydedildi. Hatta geçtiğimiz aylarda, kanserin ilerlemesini durduran aşıyı icat ettiler Kübalı bilim insanları. Ve insan hakları da sosyalist devrimle beraber gelmişti Küba’da: Zenci hakları ve kadın hakları konusunda, devrimin ilk yıllarında getirilen yasalarla eşitlik sağlandı.
Fidel’i Dünya’nın her yerinden sanatçılar, yazarlar ve bir rüyanın peşinden gitmek isteyen genç sosyalist gruplar yıllarca desteklediler. Devlet olarak en büyük destekçisi Rusya ve Doğu bloku ülkeleriydi. ABD’li yönetmen Oliver Stone 2004’te bir belgesel çekti Küba’ya giderek: Looking for Fidel. Belgeselden çıkarılan sonuç şuydu: Tüm ambargolara rağmen Küba halkı, Fidel’i anlıyor ve seviyordu. Fidel hayatı boyunca yaptığı gibi halkın arasına karıştığında gençler, öğrenciler ya da sıradan insanlar O’nu sevgiyle alkışlıyorlardı. ABD’nin inandırmaya çalıştığı gibi diktatör değil, halktan biriydi ve hiç kimse O’ndan korkmuyor, gördüklerinde büyük bir mutlulukla “Fidel” diye slogan atarak alkışlıyorlardı.
Havana Devrim Meydanı’ndan tıpkı 1959’daki gibi milyonlarca insan tarafından alkışlarla uğurlandı “Fidel! Fidel!” diye… Ve Küba Devrim Mücadelesinin başladığı Santiago’da dün toprağa verildi Fidel Castro. Küba’da ilan edilen 9 günlük yasın ardından, vasiyeti üzere bedeni yakılan Fidel’in külleri ülkesinin toprağına karıştı; sonsuza dek…
Nazım HİKMET, devrimin ardından 1961’de gittiği Küba için Havana Röportajı isimli şiirini yazmıştı adeta resmeder gibi:
“956’nın Kasımında Küba kıyılarına sokulan Granma Gemisinden denize inip yarı bellerine kadar suya gömülü…
Fidel de içlerinde 82 nin 12 si sağ kalmıştı
Fidel de içlerinde 12 kişiydiler 56’nın Kasımında
Fidel de içlerinde 150 kişiydiler Aralığında 56 nın
Fidel de içlerinde 500 kişiydiler Şubatında 57 nin
Fidel de içlerinde 1000 oldular 5000 oldular Fidel de içlerinde
Fidel de içlerinde bir milyon yüz milyon bütün insanlık oldular yıktılar Batistayı 959 un ocağında ve 50 binlik orduyu ve şekerkamışı milyonerlerini yerlisini de yankisini de…
Amerika Devletleri dolarını ve Kübanın havasında ağır çiçek kokularına karışık leş kokusu dağıldı yani Birleşik Amerika Devletleri kokusu.”
Şimdi veda ediyoruz sana Fidel CASTRO, ama bu bir elveda değil. Çünkü halk liderleri asla ölmezler, halklarının nefesinde hayat bulurlar. Hoşçakal, Comandante! Raul Castro’nun vedasıyla; Hasta la Victoria! Zafere kadar devam!