Türk Sineması, tüm emekçileriyle birlikte kendine özgü sıcaklığı ve samimiyeti olan oyuncularıyla var olmuştur. Ancak dört isim vardır ki Türk halkı onları “dört yapraklı yonca” olarak bağrına basmış, her bir yaprağın üstüne birini oturtmuştur; Fatma Girik, Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın…

Türkân Şoray, sinemamızın tartışmasız sultanıdır. Filiz Akın sarı saçları, narin görünüşü ve Batılı havasıyla sanat dünyamızın zarafet elçisidir. Hülya Koçyiğit, zamanla dört yoncadan farklı bir görüş alanına savrulmuş olsa da yine de gençliğimizin sayfalarında kalan yonca yaprağıdır…

Fatma Girik…

Sinemamızın Fatosu, Fato anası… Erkek Fatması. Şoför Nebahatı, Ezo Gelini, kiralık koca arayan zengin, şımarık kızı… Kurnaz Postacı’nın geçkin Sevtapı… Keşanlı Ali’nin Zilhası, Kerem’in Aslısı, Murat’ın Nazlısı, Ağrı Dağı Efsanesi’nin Gülbaharı, Yılanların Öcü’nün Irazcası, Boş Beşik’in bağrı evlat acısıyla dağlanan Fatma anası, Yaşam Kavgası’nın Eminesi, Kanlı Nigâr’ın, şuh ve fettan Nigârı…

O, sinemamızın Badem Şekeri, Şeker Kızı, Menekşe Gözleri…

Kısacası Fatma Girik, Türk Sinemasının temsil ettiği tüm insanî değerlerin bir bütünüdür dersek abartmış olmayız…

İçimizden biri… Bizden biri… Halk insanı, halkın sanatçısı…

O, masmavi birer mücevher gibi pırıldayan gözlerin, simsiyah saçların yakışmadığı bir rolünü hatırlamıyorum…

O, aynı zamanda da Şişli’nin efsane Fatma Başkanı… Her zaman halkın içinde, emekçinin yanında yer alan, haksızlığa, adaletsizliğe karşı dimdik duruşuyla en ön sıralarda yürüyen cesur bir kadın…

Yaşadığı ülkeye sanat, siyaset kısaca insanlık adına çok şey verdi Fatma Girik…

Kolay değildir 180 filme imza atmak ve 7’den 70’e herkesin kalbinde taht kurmak…

Özellikle bizim gibi ’70 kuşağının kalbinde unutulmaz bir yere sahip olmuştur.

Fatma Girik, son yıllarını sağlık sorunlarıyla geçirdiği yaşam savaşını ne yazık ki kaybetti ve 79 yaşında aramızdan ayrıldı.

Türk sineması, sinemamız Fatosuz kaldı. Öksüz kaldı… Menekşe gözleri sonsuza kadar kapandı…

Çocukluğumuzun, ilk gençliğimizin sayfaları birer birer kapanıyor. Her gidenle birlikte biraz daha eksiliyoruz. Renklerimiz soluyor… İçimiz acıyor, ruhumuz ağlıyor. Öksüzleşiyoruz, yetimleşiyoruz…

Ne çare ki hayat bu! Ölüm de yaşam da biz insanlar için. Önemli olan insana, yaşarken sahip çıkmak…

***

Sanatçılar bir milletin can damarıdır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Sanattan yoksun bir milletin hayat damarları kopmuş gibidir.”

Sanatçı, dünyayı farklı okur, bambaşka bir gözle algılar. İşte bu nedenle onlara bir bebek gibi özen göstermek, saygıyla davranmak gerekir. Elbette sanatın hakkını veren, gerçek sanatçılardan söz ediyorum.

Sanatçı kimsenin önünde eğilmez, menfaat peşinde koşmaz, çıkar uğruna birilerine yanaşmaz. Fatma Girik tam da böyle bir sanatçıydı…

Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi; “Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür.”

Değerli sinema sanatçımız Fatma Girik’e Allah’tan rahmet diliyorum. Onu da gönlümüzde sakladıklarımızın yanına alıyor, anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Ve onun manevî şahsında tüm gerçek sanatçılarımızın ellerinden öpüyoruz.