Dinî bayram-millî bayram” tartışmasına hiç girmeden belirtmeliyim ki, bendeniz, hangi türden olursa olsun, bayramların kültürel yansımalarını pek severim. Ayrıca, bayramların “buluşma”, “bölüşme” ve “kaynaşma” yönlerine de bayılırım.

Özellikle kurban bayramı, unutulmaya yüz tutmuş “infak” (yardım) ile, sofra kültürünü yeniden ihya etmek için bir büyük nimettir…Şartlar ne olursa olsun, her bayram bir muştudur, taze bir umuttur... 

Ve her bayram, kadim kültürümüzün geçmişten güne gelmiş bir parçasıdır.Eski bayramlarda tatil yapmaya değil bayramlaşmaya gidilirdi. İlk önce ailenin en büyükleri ziyaret edilirdi.Bayramlar eskiden akrabaların bir araya geldiği, özlem giderildiği tadına doyulmaz günler demekti. Günümüzde bu anlamını biraz yitirmiş gibi bir hal aldı. Artık bayram demek tatil yörelerine kaçmak için bulunmaz bir fırsat demek. Yoğun iş stresinden ve modern çağın sıkıntılarından bunalan aileler bayram tatillerini yıllık izinleri gibi görmeye başladıkları için artık akrabaların bir araya gelmeleri gibi bir durum pek kalmadı. Özellikle gençler ve çocuklar maalesef bu yakın ilişkileri yaşama şansını pek bulamıyorlar. Yaşı 20’lerde olan gençler artık kendi arkadaşlarıyla kendi programlarını yapmaya başladılar. Çocuklar bile bayramın sadece tatilden ibaret olduğunu sanıyorlar. Aileler eğer imkanları  varsa günlerce önceden tatil planlarını yapmaya başlıyor ve belki sadece bir telefonla yakınlarının bayramlarını kutlamakla yetiniyorlar. Bizler televizyonların ve bilgisayarların hayatımızda bu kadar etkili olmadığı, iletişim kablolarıyla sarmalanmadığımız dönemlerde akrabalarla, aile büyükleriyle bir araya gelinen bayramları yaşadık. Ama şimdiki çocukların ve gençlerin bayramların bu yönünü çok iyi bildiklerini söyleyemeyiz.Bir çoğumuzun çok iyi bildiği bayram geleneklerini uygulayarak bayram telaşını yaşamak ve yaşatmak çok önemli.

Örneğin bayramlara özgü;

sabah erkenden kalkmak

özenle giyinmek,     

birbirimizle bayramlaşmak,

çocuklara bayram harçlıklarını vermek,

beraber aile büyüklerini, komşuları, akrabaları ziyarete gitmek,

görüşmediğimiz insanlar varsa bayram nedeniyle kırgınlıkları unutup bir araya gelmek,

gibi çocuklara örnek oluşturacak davranışları uygulamak çocuklar için olumlu bir model olması bakımından çok etkili olur. Büyüklerimizin söylediği bir söz vardır: Küslük bayrama kadar sürmeli, derlerdi. Aradaki anlaşmazlıkları unutup bayram nedeniyle kucaklaşmak bayramın manevi yönünü yaşamamızı ve çocuklarımızın da bayramın tadını almasını sağlar. Çünkü bayramlar bütün bu hazırlıklarıyla, alışverişleri ve ziyaretleriyle aslında manevi tatlar veren özel günlerdir. İhtiyacı olanlara yardım etmek için bayramlar en uygun zamanlardır. Yaşlıların gönlünü almak, komşularımızla beraber olmak, yakınlarımızla görüşmek özellikle bayramlarda ayrı bir anlam ifade eder.İnsanlar bayramlarda daha affedici ve hoş görülü olurlar.

Dünün çocukları bu günün yetişkinleri olarak bizler de ‘Bayramların eski tadı yok.’  diyorsak bu bayram bu düşünceyi biraz da olsa değiştirebilmek için bir adım atabiliriz. Çocuklar yaşamadıkları, görmedikleri, bilmedikleri hiçbir şeyi uygulayamazlar. Çocuklarımıza bazı alışkanlıkları kazandırmak nasıl önce bizim uygulamamız ve onlara model oluşturacak davranışlarda bulunmamızla gerçekleşiyorsa burada da önce bizim bazı değerlere sahip çıkmamız ve geleneklerimizin korunmasına ve yaşatılmasına da özen göstermemiz gerekiyor.Bayramın diğer bir özelliği de, duyulan büyük sevinci, ortak sevinç haline getirmektir. Tabii ki bu da paylaşmak suretiyle olur. İsterseniz buna dair Efendimiz’in hayatından bir örnek vereyim.

Resul-ü Ekrem, bir gün Mescid’in avlusunda bulunduğu sırada, kendisine bir sepet turfanda hurma ikram ediyorlar. “Buyur, ey Allah’ın Resulü! Mevsimin ilk hurması!” diyorlar. Efendimiz, takdim edilen sepete bir süre tereddütle baktıktan sınra şöyle soruyor:

“Komşularımız da şu anda böyle taze hurma yemeye başladılar mı?” İkramda bulunan zat: “Hayır, henüz kimsenin bahçesinde hurma olgunlaşmadı. Bizim bahçenin bir özelliği var. Mevsimin ilk hurması benim bahçede olgunlaşır. Ben de bu hurmayı herkesten önce tatmanız için size getirdim.”

Resul-ü Ekrem Efendimiz, çevresine şöyle bir bakınca oyun oynayan çocukları görür. Mübarek parmağıyla işaret ederek, “Hayır, ben yiyemem. Götür, bu taze hurmayı şu çocuklara ver” buyurur. İkramda bulunan zat, “Ey Allah’ın Resulü, bunda herhangi bir haram şüphesi yoktur. Benim bahçemin meyvesidir” dese de Peygamberimiz kabul etmeyip buyurur ki, “İkramınız olan bu hurmayı kabul etmeyişim onun haram olma ihtimalinden dolayı değildir. Ben komşularımızın henüz yemediklerini yiyerek, giymediklerini giyerek onlardan farklı bir konuma gelerek yaşamak istemiyorum. Ne zamanki çevremde bulunan konu komşu hurma yemeye başlar, işte o zaman ben de onlarla birlikte bu taze hurmalardan yerim. Böylece onlardan ayrılmamış olurum.”

Efendimiz bu tavrıyla bize iki mesaj veriyor. Her zaman olduğu gibi bayramlarda da konu komşu daha fazla gözetilmeli, eşitlik esasına dikkat edilmelidir. Büyüklere olduğu gibi küçüklere de ikramda bulunmak İslam’ın tavsiye ettiği güzel ahlakın gereklerinden biridir. Çocukları koruyup gözetmek, onlara ikramda bulunmak, şefkatli ve merhametli davranmak elbette ki takdire şayandır.
Nice mutlu bayramlara..