Malum birkaç yıldır Mübarek Ramazan, yazın en sıcak günlerine denk geliyor. Sıcakta dışarı çıkamadığım için ben de oturup evde bilgisayar başında zaman geçiriyorum. Her zaman ki gibi yurtta ve dünyada yaşanan olayları, yorumları, eleştirileri okuyorum. Bunların dışında, facebook, twitter vs. Yine böyle internette gezerken, belgesel tarzında hazırlanmış olan kısa bir haber videosu dikkatimi çekti. Başlık aynen şöyle;
“Bu Ayıpta Bize 100 Yıl Yeter”
Yine ne ayıp etmişsiz acaba diyerek görüntüleri izlemeye başladım.
Başkasının Kanatlarıyla Ne Kadar Uçabiliriz?
Bu, haber tadındaki kısa belgeselde “başkasının kanatlarıyla ne kadar uçabiliriz” felsefesiyle Kurtuluş savaşımızın ilk ve son uçuşunu yapan ve yokluklar içerisinde 1925 yılında ilk Türk uçağını imal eden Vecihi Hürkuş anlatılıyordu. 
6 Ocak 1896 İstanbul’da doğan Vecihi Hürkuş, 16 yaşında Balkan harbine katılır. Sonrada I. Dünya Savaşı'na. Fakat yaralanır. Yaralanınca İstanbul'a dönerek Yeşilköy'deki Tayyare Mektebi'ne girerek pilot olarak mezun olur. Birinci Dünya Savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. Tayyare Bölüğü'nde Ruslara karşı başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapar. Bir Rus Bombardıman Uçağını düşürerek, uçak düşüren ilk Türk tayyareci olarak adını yazdırır. 21 yaşında iken Ruslara esir düşen Hürkuş, Hazar Denizi'nde bulunan Nargin Adası'ndan yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarır ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü'nde görev alır.
Savaşta kazandığı başarılarla İstiklal Madalyası alır. 29 yaşında kendi uçağını yapar ve ona Vecihi K-6 adını verir. Uçağını bitirdiğinde, onun için sertifika almak ister fakat bu belgeyi verebilecek yetkinlikle kimse yoktur. Bu sebeple uçması yasaklanır. 
Size Biçilen Kafesleri Kabullenerek Ne kadar Hür Olabilirsiniz?
Uçması yasaklanmış olsa da Vecihi Hürkuş, uçma tutkusundan vazgeçmez ve yasak olmasına rağmen uçmaya devam eder. İzinsiz uçtuğu için cezalandırılır ve uçağına el konulur. Fakat Hürkuş pes etmez. 1930’da ilk Türk sivil uçağı Vecihi 14’ü yapar ama yine sertifika verilmez. Bunun üzerine Hürkuş tüm uçağı parçalarına ayırır ve trenle Ankara’dan Prag’a götürür. Orada tekrar birleştirir. Çekoslovakya, uçağa uçma izni verir. Fakat yurda döndüğünde Hürkuş’u istemeyenler tıpkı ilk uçakta olduğu gibi ikinci uçağı da uçuştan men ederler. 
Sanki kendileri uçmayı biliyor da bir de uçuştan Hürkuş’un uçağını uçuştan men ediyorlar.
Hürkuş yine vazgeçmez 1932’de ilk Türk Havacılık okulunu kurar. Öğrencileriyle birlikte iki uçak daha yapar fakat destek alamadığı için bir süre sonra maddi imkansızlıklar nedeniyle okul kapanır.
İstikbal Göklerdedir
 “İstikbal Göklerdedir” inancıyla ömrünün sonuna kadar sürekli çalışıp çabalayarak Türk Havacılığına hizmet eden Hürkuş, zaman zaman büyük maddi sorunlar da yaşar. Öyle ki, 1. Dünya Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıklar neticesinde bağlanan maaşına bile el konulduğu olur.
Tek arzusu, Türk Havacılığını ilerletmek ve geliştirmek olan Vecihi Hürkuş 16 Temmuz 1969 yılında sefalet içinde hayatını kaybeder. 
16 Temmuz tarihi aynı zamanda Apollo 11 Uzay Aracı’nın fırlatıldığı gündür. 
Şimdi “Bu ayıpta bize yüz yıl yeter” başlığına geri dönelim. 
Hangi ayıptan hangi yüzden bahsediyoruz. Kendi uçağımızı yaptık uçurtmadık. Kurduğumuz uçak fabrikasını yine biz kapattık. Kendi arabamızı yaptık ama seri olarak ürettirmedik. Daha neler neler… 
Bu Milletin evlatları her şeyi başarır ama müsaade etmiyorlar. Hadi buyursun birisi biraz ön plana çıksın da görelim. Bu çok ön plana çıktı deyip paçasından çekip aşağı indirmiyorlar mı? Cehennem çukurunun başındaki zebani fıkrasını bilirsiniz;
Çukur Başındaki Cehennem Zebanileri
Cehenneme yeni bir zebani işe başlamış işinin ilk günü olduğundan her şeyi soruyormuş. Bakmış bir derin çukur başında da 5 zebani bekliyor.
Bu ne demiş?
Diğer zebani cevap vermiş; Burada hep Almanlar var yukarıya tırmanıyorlar. Oradaki zebanilerde tırmananı tekrar aşağı atıyor...
Biraz daha ilerlemişler bir çukur daha.
Başında 3 zebani bekliyormuş.
Diğer zebani: Sormadan söyleyeyim burada da Fransızlar var. Oradaki 3 zebani de buradan çıkanı aşağıya atıyorlar.
Az daha ilermişler, bir çukur daha var fakat diğerleri kadar derinde değil.
İşe yeni başlayan zebani sormuş; Yahu bu çukurun başında niye kimse beklemiyor?
Öteki zebani cevap vermiş; Burası Türklerin çukuru. İçlerinden biri tırmanmaya çalışınca diğerleri aşağıdan zaten çekiyor. O yüzden kimsenin beklemesine gerek yok.
Şimdi kalkmış bu ayıp bize yüz yıl yeter diyoruz. 
Yüzümüz mü kalmış…! 
Tekrar görüşünceye dek hepinize saygılar…