"Ebeveyn iktidarı" gücüne dayanmaksızın, korkutma, kınama ve cezalandırma olmaksızın, karşılıklı sevgi, saygı ve anlayışa dayanan bir ebeveyn-çocuk ilişkisi mümkün müdür? EVETTTT! Biz anne ve babaların çoğu zaman çocuklarımızdan çok fazla şey talep ettiğini hiç düşündünüz mü? Onların sahibi gibi davrandığımızı, asistanlık etmek yerine haddimizi aşarak sürekli bir şeyler buyurduğumuzu... Çocuklarımıza doğal ve mahrem alanlar bırakmadığımızı, bir nevi onları sakatladığımızı... Tabii, eğitimcilerin ve toplumun da tıpkı biz ebeveynler gibi çocuklara ‘iyi niyetle ve iyi yetiştirmek üzere’ her şeyi buyurduklarını ve onları belli bir kalıba sokmak üzere davrandıklarını, düşündünüz mü hiç? Büyüklerin küçükleri itaat etmekle sınırlandırdığı gibi… Kökleri budanarak büyüyen çocuklarımız vardır. Bugünün popüler kültüründe olduğu gibi hızlı tüketilen duygular, geri dönüşüm kutusuna gönderilir. Çocukları üzerinde “tahakküm kurma” mücadelesinde olduklarını ebeveynlere bir türlü anlatamazsınız! Çocuklarına nasıl zarar verdiklerini ve nasıl toksik bir aileye dönüştüklerini söyleyemezsiniz… Farkında da değillerdir çünkü… Onlar doğru davrandıklarına inanırlar… Onlar her zaman evlatları için en doğrusunu yapmıştır, yapmaktadır. Oysa hep çocuklarının iyiliğini düşünmüşlerdir. Sonuç her ne olursa olsun! Köklerini daha uzağa atmasına izin vermezler. Kökleri uzaklara giderse, dalları yukarılara doğru büyürse kontrol edemezler. Oysaki onlar bu dünyaya çocuklarına bekçilik yapmaya gelmişlerdir… Minik Bonsai ağacı gibi hep yanında duracağı istediği kadar su vereceği kendi kontrolünde istediği kadar büyüyeceği ağacı olsun ister! Varsın o kadar olsun! Khalil Gibran’ın şiiri aklıma gelir hep! Çocuklar sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen Hayatın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler

Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.

Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.

Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.

Çünkü ruhlar yarındadır.

Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.

Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları

Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.

Çünkü hayat geriye dönmez,

Dünle de bir alışverişi yoktur.

Siz yaysınız, çocuklarınız ise,

Sizden çok ilerilere atılmış oklar.

Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür.

Ve o yüce gücü ile yayı eğerek,

Okun uzaklara uçmasını sağlar.

Okçunun önünde kıvançla eğilin.

Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar,

Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever” derken, okla, yayın ilişkisini anlatırken sevgiyle, saygıyla ebeveyn – çocuk ilişkisine dokunur… Çocuklarınız sizin tapulu malınız değil! Saygı duyun onların yaşam alanlarına, kendinize duyduğunuz kadar! Rehber olun, ayak izi olun… Egolarınıza teslim etmeyin minik bedenleri. Sevginiz ve anlayışınızla sulayın çocuklarınızı. Çocuklarınızla ilişkilerinizi bir güç mücadelesine getirmeden, benimseyin ve kabullenin tercihlerini. Çocuk sadece ihtiyaçlarının karşılanmasından ibaret değildir. Bir birey olarak çocuğunuzun kişisel sınırlarını koruyarak uzak durun. Kısaca “Hak ihlali” yapmayın! Ah be çocuk ah be Enesim nasıl kıydın canına? Ben bir anne olarak tarifsiz duygular içindeyim. Ne gönlüm ne aklım ne kalbim bir evladın bu dünyadan göçüp gitmesine dayanamıyor. Ya o annen ne durumdadır acaba? Kokun sinmiştir yatağına, derin derin soluyordur, içine hapsediyordur, alışamamıştır yokluğuna, sensiz yaşamak ne kadar zordur, geceler çok soğuk, geceler sessiz nasıl kıydın be Enesim canına. Lanet olsun dayatmalara, psikolojik baskılara!

Ah be çocuk,

Ne zaman düştü kirpiklerine umutsuzluğun gölgesi?

Ne zaman zehirler sürüldü ağzındaki emziğe?

Kim söndürdü güneşi gözlerinde söyle?

Dudaklarında karadut morluğu,

Söyle denizde hangi dalgalar öptü seni?

Ah be çocuk,

Söyle, hangi düş’e yolculuk?

Dalgalarla boğuşurken,

Hangi umudu kaçırdın.

Hangi martıyla kavgalı,

Hangi martının özgürlüğe uçan kanadıydın?

Yok muydu yanında Cennet saydığın anan?

Hangi günahın ateşine su taşımaktaydı?

Neredeydi baban?

Sen dualar ettin de,

Görmedi mi seni?

Uzatmadı mı elini?

Ah be çocuk,

Benim de yüreğim yandı!

Hani dünya dur durak bilmeden yürüyeceğin iki kapılı bir handı?

Ne tez açıldı son kapı?

Ne tez yüzüne kapandı?

Ne çabuk örtüldü üstü ömrünün

………Efkan Ötüken.

Kaynaklar: Dr. Shefali Tsabary.