İki kez ertelediğim yazımı nihayet yayınlıyorum. Malum son günlerde üzücü olaylar yaşadık. Bu sebeple bu yazımı iki kez ertelemek zorunda kaldığımı bilmenizi arzu ederim.
 
İlkokul dört ya da beşe giderken, 1989-1990'lı yıllarda, bazen eski adliyenin bazen de karşısında bulunan eski tekel müdürlüğünün önünde tartıcılık yapardım.
 
“Tartalım mı abi kilonu bilirsen bedava…” diye kısık sesle bağırırdım. : )
 
 Kısık sesle nasıl bağırılır demeyin evet bağırılıyor. Tabi tartının başında (bizim tabirimizle kantar) beklerken zaman geçmezdi. Ben de sıkıntıdan patlamamak için kendime oyun arardım. Her ne kadar çalışarak harçlığımızı kazanma telaşında da olsak 9-10 yaşında oyun çocuğuyduk sonuçta. Zaman geçirecek bir şey bulamayınca, kimi zaman eski adliyenin hemen önünde sağlık müdürlüğüne bakan taraftaki çam ağaçlarıyla konuşur, kimi zaman da oturduğum yerden kırmızı ışıkta duran araçları sayardım. Bazen kendi kendimle iddiaya girer;
 
 “bil bakalım bu sefer kaç araç duracak” derdim.
 
Ortalama her ışıkta 3 veya 5 araç dururdu. Hiç unutmuyorum bir seferinde 7 araç ışıkta durmuştu da;
 
“vaooovv işte rekor” demiş ve “Acaba bir gün Çorum’un trafiği de Ankara veya İstanbul’daki gibi olur mu?” diye düşünmüştüm.
 
Büyükşehirde yaşayan akrabalarımız geldiklerinde sürekli hava atarlardı. Çorum’u beğenmezler, burada şu yok bu yok diye sürekli eleştirirlerdi. Bir seferinde, İstanbul’dan gelen yakınlarımızdan birisine;
 
“biliyor musun geçen gün ışıkta tam 7 araba durdu”
 
demiştim de, bana küçümseyici bir ifadeyle,
 
“o da bir şey mi sen bizim oraların trafiğindeki araçları görsen uzun uzun konvoy oluyorlar” demişti.
 
O zaman bunu duyduğuma çok üzülmüştüm. Ben de Çorum trafiğinin yoğun olmasını istiyordum. Benim yaşadığım şehrin İstanbul’dan neyi eksikti. Eğer trafik yoğun olursa Çorum’un daha gelişmiş bir şehir kabul edileceğini zannediyordum. Çocuk aklı işte…
 
Aradan yaklaşık 24 yıl geçti. O zamandan bu zamana, Gazi caddesinin trafiği bir İstanbul trafiği olmadı belki (iyi ki de olmamış) ama her geçen gün daha fazla can sıkan bir hale gelmeye başladı. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru Belediye Samsun yönünden Ankara yönüne doğru Gazi caddesinin sağ tarafına araç park etmeyi yasakladı. Yasakla birlikte caddenin Ankara yönünde trafiğin rahatladığını belirtmekte fayda var. Yasak henüz tam olarak oturdu mu derseniz bence oturmadı. Zaman zaman sürücülerin park yasağına riayet etmediğini görmekteyiz. Yasağın ilk uygulanmaya başladığı tarihlerde, park cezası yemiş bir vatandaş olarak bu yasağa riayet edilmemesinden rahatsızlık duyduğumu da anti parantez belirtmek isterim. Samsun istikametine doğru ise halen araçların park etmesi serbest. Açıkçası buna da anlam vermekte zorlanıyorum. Özellikle mesai saatlerinde ve okul çıkışlarından sonra caddede müthiş bir trafik oluyor. Geçtiğimiz gün, bunu samimiyetle söylüyorum, Yedaş’ın önündeki kavşaktan Valiliğin önünden Ilıca caddesine dönen kavşağa yaklaşık 20 dakikada zor gelebildim. Artık cadde tek şeridi kaldıramamaktadır. Yaz tatilinde gurbetçi hemşerilerimizin de gelmesiyle birlikte trafik iyice sıkıntıya girecektir diye tahmin ediyorum. Belki cadde esnafı bana kızacak ama bu noktada en mantıklı hareketin caddenin her iki tarafının da araç parkına yasaklanması olduğu kanaatindeyim. Zaten hali hazırda birilerinden sıra gelmediği için vatandaşın caddeye park edebildiğini de söylemek pek mümkün değil… Otopark meselesine gelince benim bildiğim kadarıyla, Mevlana otoparkının doluluk oranı %70 lerde, Yunus Emre Otoparkında ise yarı yarıya bir doluluk oranı mevcut. Arka taraflarda azımsanamayacak kadar özel otopark var. Artık kendimizi yavaş yavaş otopark kullanma kültürüne alıştırmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
 
Böyle söylüyorum ama Gazi ve İnönü caddesindeki trafik sorununu çözecek olan belediyedir. Belediye net bir tavırla, bu iki caddeyi araç parkına kapattım demediği takdirde bu caddelerdeki trafik meselesinin çözüleceğine inanmıyorum.
 
Tekrar görüşünceye dek hepinize saygılarımı sunarım…