“Neler yapmadık şu vatan için”, der Orhan Veli, “Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik”…
Vatan evlatları askeri, polisiyle hemen her gün şehit olmakta, doğrusunun söylemek gerekirse katledilmektedir.
"Bir hilâl uğruna ne güneşler" batmaktadır.
Neden?
Çünkü ABD emperyalizminin Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Projesi gereğince Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları yeniden çizilmek istenmektedir…
Sevr Anlaşması’ndan beri emperyalizmin hesap defterine yazdığı Büyük Kürdistan kurulsun diye…
Siz buna Kürdistan’ın izdüşümü olan Büyük Ermenistan’ı da ekleyebilirsiniz. “Bu toprakları Türklerden alamayız ama Kürtlerden alması kolay” diyenler kimdir? Bu anlayış şimdilik uykudadır, daha doğrusu şimdilik kaydıyla uyutulmuştur.
Türkiye’nin şehit sayısı KurtuluşSavaşı’nda verilen şehit sayısını geçmiştir. Vatan evlatları şehit olurken, birileri nutuk söyleyerek seyrana çıkmaktadır. Artık,“Teröristlerden hesap sorulacak" vb. ifadeler söylene, söylene terörle mücadele yerini müzakereye bırakmıştır. Terörle mücadele eden Türk ordusunun mensupları Silivri ve Hasdal zindanlarında esirdir.
Emperyalizmin stepnesi Sosyalist Enternasyonal’in son toplantısında hazırlanan sonuç bildirgesiyle“Kürt Sorunu” uluslararası sorun haline getirilmiştir. Bu başarının altında Y-CHP’nin Genel Başkanı’nın da imzası vardır.
"İsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorununa çok taraflı çözüm gerekiyor. Irak, İran, Türkiye, Suriye ve Kürt halkı ile BM ve uluslararası kuruluşlar çözüm için çok taraflı bir çerçevede çalışmalı. Kürt sorununun çözümü, hakların korunması,Kürt halkının güvenlik ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik özel çalışma grubunun uluslararası yasalara göre yeniden kurulmasına Sosyalist Enternasyonal Kongresi'nce karar verilmiştir."
Kiminin parası, kiminin duası derler ya, kimilerinin bilerek veya bilmeyerek hatası, kiminin de imzasıdesek nasıl olur?
Evet, vatan evlatlarıkatledilirken, analar babalar, “Yeter artık, evlatlarımız ölmesin de vatan bölünürse bölünsün…” psikolojisine getirilmeye çalışılmaktadır.
Benzer psikolojik savaş,12 Eylül 1980 öncesinde de yapılmıştır. Nasıl?
1977 1 Mayıs katliamından başlayarak Maraş, Çorum olayları, her gün bombalı saldırılarla, genç ölüm haberleriyle toplum öyle bir hale getirilmiştir ki darbe olduğunda “Oh be… Şu anarşi, ölüm korkusu bitti ya…” diyerek “ABD’nin “Bizim çocuklar başardı…” dediği darbe genel anlamda memnuniyetle karşılanmıştır. Kenan Evren’in ifadesiyle darbe kararı 1977’de verilmiş, ancak “Şartların olgunlaşması beklenmiştir”… Toplum, psikolojik savaşta hedefe oturtulmuş ve 12’den vurulmuştur.
Gelelim bugüne… Bu satırları yazarken sivil giyimli silahsız askerleri taşıyan otobüse gündüz vakti PKK saldırısı yapılmıştır. 10 şehit, 70 yaralı…
Artık Türkiye’de asker ve polisin şehit olmadığı gün yoktur. Ya karakol baskını, ya uzaktan kumandalımayın tuzağı… Ardından kaçan teröristleri kovalama… Bunun adı da terörle mücadele olmaktadır. Tunceli Ovacık Başsavcısı, evinin kapısında silahlısaldırıya uğramış ve hastanede yaşamını kaybetmiştir.
Toplum, terör saldırılarıile hızla bölünmeye razı edilmeye çalışılmaktadır. Gerisi teferruat…
Bütün bunlar olup biterken 18 aydır hedefe oturtulan Suriye, dış destekli terörle uğraşmaktadır. Terörün dış destekleri arasında AKP iktidarının olduğunu yazmayan yabancı basın neredeyse kalmamıştır. Suriye’ye yapılan bu saldırı BOP’un ayaklarından biridir. Sınırlar yeniden çizilmeye çalışılmaktadır. Suriye’nin Kuzey’inde oluşacak Kürdistan, emperyalizmin “Büyük Kürdistan” hayalinin ikinci ayağıdır. Irak’ın Kuzeyinde Barzani, pusuya yatmış bağımsızlık ilanı için gün saymaktadır. Son günlerde sesini kısmasının altında yaklaşan ABD seçimleri mi vardır acaba? Yoksa o da şartların olgunlaşmasını mı beklemektedir?
Bütün bunlar olup biterken ABD’nin asker, sivil üst düzey yetkilileri ve istihbaratçıları Türkiye’yi adeta komşu kapısı yapmış durumdadır. Görüşmeler o hale gelmiştir ki ortak kabine toplantısı desek yakışacaktır…
İşte son bir ayda ABD’den Türkiye’ye gelen muhtelif zevat…
12 Ağustos: ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton
23 Ağustos: Operasyonel mekanizma toplantısı için Dışişleri, Pentagon ce CIA heyeti…
03 Eylül: CIA BaşkanıPetraeus…
03 Eylül: ABD Senatosu etkin isimlerinden John Mc Cain ve Joe Lieberman…
04 Eylül: ABD Hazine Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı David Cohen…
06 Eylül: ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Özel Temsilcisi Carlos Pascual…
10 Eylül: Mülteciİşlerinden Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Anne Richard…
13 Eylül: BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres ve BM Özel temsilcisi Angelina Jolie…
17 Eylül: ABD Genelkurmay Başkanı Org. Martin Dempsey…
“Büyük ihtimalle iade-i ziyaret”…
Başbakan dahi Eş-Başkan Erdoğan Bosna gezisi dönüşünde Okan Müderrisoğlu ve Fikret Bila’ya yaptığıaçıklamada Genelkurmay’ın “Biz davet ettik…” açıklamasının aksine “Dempsey’in gelmesi büyük ihtimalle iade-i ziyaret” şeklindeki ifadesi yaşanan çelişkili durumu açıkça ortaya koymuştur. Bu arada Dempsey’in internet sitesinde ziyarete ilişkin sözleri ise şöyledir. “Türkiye, Güney'inde bir tehditle karşı karşıya…Suriye'deki çıkarları şu an bizimkilerle aynı… Suriye’deki duruma ilişkin bilgi almak ve düşüncelerini paylaşmak için Türkiye’ye geldim. Bunu hem ortak, hem NATO olarak ele alıyoruz.”
Buzdağının altı: İran…
Basına yansıyan gizli ajandanın başlıkları ise şunlardır.
“Seçimlerden sonra İran’a müdahale, İsrail ile barış…
Tampon bölge, uçuşa yasak hava sahası olamaz…
Ateş edebilen predatörler…
Suriye’ye mühimmat desteği, direnişçilerin eğitimi…
Esad sonrası Suriye’ye El Kaide sızmalarının önlenmesi…
Irak’taki bombalısaldırılar ve Haşimi…
PKK ile mücadele…
NATO ile ilgili konular…
Müslümanları ve Hz. Muhammed’i aşağılayan film ve saldırılar…”
Kamuoyundan gizlenmeye çalışılanlar ise Eş-Başkan’ın ve etrafının söyleyip yaptıklarıyla doğrulanmaktadır.
İsrail - Türkiye ilişkilerindeİsrail basını bile AKP iktidarı kadar cevval olamadığını söylemektedir.
Eş-Başkanın Suriye’de tampon bölge, uçuşa yasaklı hava sahası hayalleri ABD tarafında reddedilmiştir. ABD’den ateşedebilen predatör talebini Obama’nın, “Bunu senatodan geçiremem…” diyerek ipe un sermesi gibi…
PKK ile mücadelede ABD desteği, çevir kazı yanmasın nakaratına takılmıştır. Bu talep şeytandan şefaat dilemeye benzemektedir.
Erdoğan’ın Müslümanları ve Hz. Muhammet’i aşağılayan film hakkında “sabr-ı celil” isteyen açıklaması ödevini yaptığını delilidir.
Irak’ta mahkûmiyet kararı verilen Haşimi’ye yapılan özel koruma ise diplomatik duruştan ne denli uzak olduğumuzun işaretlerinden biri olarak tarihe kayıt düşülmüştür.
Devran döner Haşimi ve benzerlerini hatırlayan kalmaz ama Türkiye ve Irak ilişkilerinde bu duruşu silmek çok zaman ve emek ister…
Hatay’da Suriye’de savaşa karşıhalkın gösterdiği tepki ise bir halk tanımının ne denli doğru olduğunu bir kez daha göstermiştir. “Bilmiyorlar ama yapıyorlar…”
Hatay-Antakya’da belki de Dünya tarihinde ilk kez reklam panolarında eylemin yasaklandığına dair duyurular yayınlanmış, Antakya'nın tüm girişlerini kapatılmış ancak halka engel olmak mümkün olmamıştır.
Halkın tepkisine tanık olan bir milletvekili “Biber gazına, copa bu kadar direnen bir halk eylemi görmediğini”söylemektedir.
Andy – Ar Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin Ağustos ayında yaptığı bir araştırmada, “yeni bir siyasal partiye ve lidere ihtiyaç var” diyenlerin oranının, yüzde 60,4 çıkması bakıp da görebilenler için çoban ateşidir.
Türk milleti, Kemalist Devrim’in yeniden ihya ve inşası için yola çıkmaya hazır olduğunu yeri dar olana da yeni dar olana da beyan etmektedir. Doğru söylemler, doğru önderlik ve eylemle buluştuğunda Türkiye, tıpkı 20 yüzyılın başında yaptığı gibi 21. yüzyılın da akışını belirleyecektir.
Not: Yazıyı yeni bitirmiştim ki Balyoz Davası’nın kara kararı televizyon ekranlarına düştü. 21. Yüzyılın Nemrut Mustafa Divanı arz-ı ednam etmiştir. Kanla, irfanla, devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti karşıdevrimin kuşatmasında varoluş sınavından geçmektedir. Bu devranın bu şartlarda gideceğini sananlara yakın tarihimizi okumalarınıöneririm. Şairin dediği gibi “Neler yapmadık şu vatan için”… Kimi ölüyor, kimi nutuk söylüyor… Kimileri de tarihten bihaber Damat Feritlerin, Mütareke matbuatının izinde tarihin çöplüğüne doğru koşmaktadır. “Gel günlerin gel de dol… Gel Aydınlım, İzmirlim… Erzincanlım Kemah’tan… Düşmanlar selam ister gözden, gezden arpacıktan”… Arz ederim Gazi Paşam…