Siyasi mücadelenin olmazsa olmazı örgüttür. Parti…
 
Bireyler dünya görüşlerini ifade ederek, siyasi tercihlerini belli etseler de bir örgüt çatısında görev ve sorumluluk almadan, mücadele kuvveden fiile dönüşemez.
 
Dedik mi? Dedik…
 
Bu bağlamda farklı düşünenler olsa da yukarıdaki ifademiz siyaset gerçeğinin turnusol kâğıdıdır.
 
Siyaset örgüt ilişkisi ise çift akıntılı bir sudur. Onat Kutlar, bir şiirinde “yağmur yukarı doğru yağmaz yeniden” demiştir. Siyaset örgüt ilişkisi, yağmuru yukarı doğru yeniden yağdırmanın yolu, yordamıdır. Yani yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya çift akıntılı bir devinimdir.
 
Dedik mi? Dedik…
 
Siyasetin Seyir Defteri…
 
Siyasetin seyir defterine kayıt düşülecek ilk şey baş çelişme ve baş düşman tespitidir. Çağımızın en başat sıfatı emperyalizm olduğuna göre, baş çelişme emperyalizm ile ulus devletler arasındadır. Baş düşman ise emperyalizm ile onun işbirlikçileridir.
 
Öyleyse temel strateji, emperyalizme karşı en geniş birleşik cephenin kurularak siyasi mücadelenin inşa edilmesidir. Antiemperyalist birleşik cephe saptamasının kaçınılmaz aşaması ittifaklar stratejisidir. Bu konu, “İttifaklar Stratejisinin Yaşamsal Önem ve Değeri…”başlıklı yazımızda ana hatlarıyla ifade edilmeye çalışılmıştır. Okumayanlara öneririm.
 
Günümüz Türkiye’sinde somut şartların somut tahlili sonucu oluşması gereken ittifakın ortak paydası tam bağımsızlık ilkesidir.
 
Dedik mi? Dedik…
 
Gelelim Türkiye’nin sosyoekonomik analizine…
 
1938-1945 arasında Kemalist Devrim’in duraklama sürecinden sonra karşıdevrim tırmanma şeridine girmiştir. Burada zurnanın zırt dediği yer, feodal düzenin ve/veya kalıntılarının tasfiye edilememesidir. 1939’da ABD, İngiltere ve Fransa ile imzalanan ticaret ve işbirliği anlaşmaları ile Batı’nın limanlarına bağlanan Türkiye’nin Kemalist Devrim’in sürekliliğini sağlaması olanaksız hale gelmiştir.
 
Kemalist Devrim’in duraklama döneminin sonu Toprak Reformu Yasa tasarısına karşı “Dörtlü Takrir” veren Celal Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü’nün CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kurmalarıdır.  “Dörtlü Takrir” incelendiğinde sihirli sözcüğün “demokrasi” olduğu görülecektir. Demokrasi öyle kudretli bir kavramdır ki karşı çıkılan "Toprak Reformu Yasa Tasarısı" yani feodal düzenin tasfiye hamlesini örtmektedir. Uzun sözün kısası, Kemalist Devrim’in kırılma noktası, Toprak Reformu’na karşı çıkanların duruşudur. Kurulu düzen mensuplarının üretim ilişkilerinin değişmesiyle oluşacak yeni üretim tarzına karşı çıkmalarıdır. Feodal düzen, toprak reformuna karşı direnmektedir. Bir diğer deyişle özünde Kemalist Devrim’e karşı direnmektedir. Kemalist Devrim’in iki ayağı vardır. Milli ve demokratik… Demokratik ayak feodal düzenin tasfiyesidir.
 
Ne acıdır ki bu karşı çıkışın kendisine seçtiği isim “Demokrat”tır. Celal Bayar’ın Mustafa Kemal Paşa ile Kurutuluş Savaşı’nda katılması, Bakanlık,  Başbakanlık yapması burada belirleyici değildir. Mustafa Kemal Paşa’nın birçok mücadele arkadaşı, kimi sağlığında, kimi ölümünden sonra Kemalist Devrim’in karşı saflarında yer almışlardır.
 
“Dörtlü Takrir” ile Toprak Reformu’na karşı duruş bir sınıf tavrıdır. Bu süreçte belirleyici çelişme budur. 1938 – 1946 arasındaki baskıcı uygulamalara muhalefet etmek ise işin bir başka yönüdür. Ama baskıcı uygulamalar, seçim sandığı meydana geldiğinde çok etkili olmuştur. 1950 seçimlerinde dönemin solcularının da Demokrat Parti’yi desteklediklerini burada belirtmeliyiz. “Milli Şef” ve “Tek Parti”ye karşı demokrasiden yana olmak.
 
AKP’nin “İleri demokrasi”sini “Yetmez ama evet” diyerek destekleyenler 1950’de Demokrat Parti’yi destekleyenlerin torunlarıdır. Tıpkı, AB’den demokrasi geleceğini sananlar gibi… “Ne Şeriat, Ne Darbe” diyerek Atlantik ötesi tertiplerle Türk ordusunun esir alınmasına suskun kalanlar, hatta “Oh oldu… Darbeci bunlar…” diyenler gibi… Somut şartların somut tahlilinde yani baş çelişme ve baş düşman saptamasında yapılan vahim yanılgılar.
 
Dedik mi? Dedik…
 
Devam edecek...