(16 Haziran 1986 /2013)
Bundan 27 yıl önce yani 16 Haziran 1986 tarihinde sirayet eden ‘virüs’ hâlâ damarlarımızda dolaşıyor.
Bu gidişle bir süre daha dolaşacak gibi.
Hani bizim camianın ustalarının da dediği gibi; ‘bir kere mürekkep yalamışsanız, mümkünü yok, kurtulamazsınız.’
İşte biz de, bir türlü kurtulamıyoruz.
Hoş, şimdi ortada ne mürekkep, ne matrist, ne de kurşun kaldı. Ama bir kere o hastalığa şöyle veya böyle yakalandığımız için bir türlü kurtulamıyoruz. Anlayacağınız elimizi verdik, kolumuzu kaptırdığımızdan kurtulacağa da benzemiyoruz.
Uzmanlarının dediğine göre de; bu hastalığın tedavisi yokmuş. Hoş, bu hastalığa yakalananların tedavi olmak gibi bir derdi de yok!
Çoğumuz ağlasa, sızlasa da, ‘haa bu camiaya gireni’ diye celallense de, bir kere o virüs bünyesine girdiği için savaşa giden cengaverler gibi haber peşinde ömür tüketeceğizdir.
‘Bu dert iflah olmaz, öldürür’ derler.
Denildiği gibi aramızdan bir çok ismi alıp götürdü, daha götürecekleri geride.
Çünkü bir kere, bu iflah olmaz hastalığın virüsü damar(ımız)a girmiş, çıkacağı da yoktur.
Öyleyse bundan böyle yapacağımız şey; dertlenmeden, hayıflanmadan, ağlamadan ve sızlamadan o virüsle yaşamaya devam etmektir.
Yüreğimiz yettiğince, heyecanımız sürdüğünce içimizdeki bu cevheri öldürmeden; ayağımıza dolananlara, kuyumuzu kazmak isteyenlere inat sürdürmeye çalışmaktan başka seçeneğimiz yok gibi.
***
Hasan Cemal’in de dediği gibi; bugün ‘Kimse kızmasın kendimi yazacağım.’
Yani hasbelkader içersinde bulunduğum basın camiasında geçen –(16 Haziran 1986 / 16 Haziran 2013)- 27 yılın özet bir fotoğrafını çekmeye çalışacağım.
***
Bu 27 yılda genel hatlarıyla ne oldu, Çorum’u kimler yönetti, Çorum o gün neyi tartışıyordu, bugün neyi tartışıyor?
Sizce, bu süre içersinde Çorum’a kaç vali geldi, kaç belediye başkanı ‘Taş Bina’da oturdu, kaç vekili Ankara’ya bizleri temsil etmesi için gönderdik?
Bu ve buna benzeri bir çok soru sorabiliriz.
***
Üniversite konusu; o günlerde bugünkü gibi çok sesli olmasa da gündemdeydi.
1991 yılı ile birlikte hızla gündemdeki yerini üst sıralara çıkardı.
1992 Temmuz’unda dönemin yerel gazetelerinin her sayısında mutlaka bir üniversite istemi yer alırdı.
Aradan 15 yıl geçti, Çorum daha hak ettiği üniversitesine kavuşmuş değil. Oysa o tarihlerde komşu ilimiz Tokat’ta Gaziosman Paşa Üniversitesi’nin flaması dalgalanıyordu.
Ya bizde! (Takvimler 2006-2007’yi gösterirken, Hitit Üniversitesi öğretime başladı.)
***
Her kış aylarında hepimizin yüreğini ağzına getiren Kırkdilim sorunu, bugün de can alıcı şekilde çözüm bekliyor.
Her ne kadar iktidar partili vekillerimiz ‘çözüleceği’ sözünü verse de, hâlâ çözülemediği için yüreğimiz ağzımızda yaşamaya devam edeceğiz gibi.
Gelelim havaalanı konusuna.
‘Bir havaalanımız olsun’ diye hop oturup hop kalktık, ne oldu?
Araya reklamlar girdi.
Bari Merzifon Havaalanı sivile açılsın demeye başladık.
Ama havaalanı hikayesi de Kırkdilim gibi yılan hikayesine döndü.
Anlayacağınız; 27yılda Çorum açısından bir şey değişme(miş)di.
Her ne kadar bizim vekiller, yağıp gürleseler de aldığımız yol ortada.
Yani bir arpa boyu!.
***
1986’dan bugüne kadar Belediye Başkanlığı koltuğunda Çorum’u Necdet Diken, Dr. Turhan Kılıçcıoğlu, Osman Alveren, Arif Ersoy, Ömer Abuhanoğlu, Turan Atlamaz ve Mızaffer Külcü yönetti / yönetiyor.
O tarihten itibaren Çorum Valiliği makamında Fikret Koçak, Adnan Darendeliler, Şevket Ekinci, Mustafa Yıldırım, Atıl Üzelgün, Erhan Tanju, Hüseyin Poroy, Mustafa Toprak, Nurullah Çakır ve Sabri Başköy bulundu / bulunuyor.
Anlayacağınız; 27 yılda Çorum’a 7 belediye başkanı, 10 vali gelmiş.
Ama birçok sorunlar hâlâ o günkü gibi sıcaklığını koruyor.
Yani çözüm bekliyor.
O tarihte, 1983 Genel Seçimlerinde seçtiğimiz 5 vekilimiz Meclis’te görev yapıyordu.
Daha sonra 1987, 1991, 1995, 1999 ,2002, 2007 ve 2011 seçimleri ile birlikte toplam 38 vekil TBMM’de Çorum’u temsil etti.
Kimi iktidar partisi, kimi de muhalefet sıralarında görev yaptı. 3 vekilimiz de (Ateş Amiklioğlu, Bekir Aksoy ve Abdülhaluk Mehmet Çay) çeşitli bakanlık görevlerinde bulundu.
Görüldüğü gibi; 27 yılda Meclis’e sağdan ve soldan 38 vekili bizleri temsil etmeleri için göndermişiz. Ve bunlardan 4’ü şu anda (dördü iktidar) görevlerini sürdürüyorlar.
Daha önceki 38 vekilden Cemal Şahin, Yasin Hatipoğlu, Agâh Kafkas iki dönem ve Murat Yıldırım ise üç dönem görev yaptı/yapıyor.
Anlayacağınız; Çorumlu seçmen; genelde Meclis’e her seçimde farklı isimleri göndermiştir.
Şu anda siyaset yapan ve milletvekilliğini düşleyenlere de önemle duyurulur.
Çorumlu seçmenin ne yapacağı belli olmaz!
Gün oldu yıllarca Yozgatlı’yı temsilci olarak gönderdi!
Ve her gönderdiğinin ardından o gün olduğu gibi bugün de ‘elim kırılsaydı da oy vermeseydim’ demektedir.
Sahi bugün, 27 yılda Meclis’e gönderdiğimiz 38 vekilden hangisinin ismini doğru dürüst bilebiliyoruz.
Neyse, orası ayrı ve ayrı olduğu kadar da derin bir konu; o da bizi aşar.
***
Gün geldi, Çorum sanayisi ‘Anadolu Kaplanı’ diye yere göğe sığdırılamadı.
Gün geldi, teşvik alacak iller arasında sayılarak ağzımıza bir parmak bal çalındı.
Bunları duyan birçok işadamımız da kolları sıvadığı için, Çorum’da 1990’lı yıllarda bir tavuk ve besi çiftliği furyası yaşanmadı mı?
Öte yandan; Tapu Kadastromuz Yozgat’a, Karayollarımız Samsun’a, bilmem hangi müdürlüğümüz ise başka ile bağlanmadı mı?
Ama 27 yılda Meclis’e gönderdiğimiz 38 vekil ise her ağzını açtıklarında; Çorum’un sanayisinin gelişmesinden tutun da eğitimden sağlığa, bilumum birçok alanda Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu söylemediler mi/ hâlâ da söylüyorlar.
Peki o kadar geliştik, o kadar büyüdük de biz niye görmüyoruz!
İşsizlikten kahvehaneleri dolduran onca insan, keyfinden mi oralarda ömür tüketiyor!
Ya da olan onca hırsızlık vb. olaylara karışanlar hobi olsun diye mi başlarını belaya sokuyorlar!
(Hoş, hobi olarak başını belaya sokanlar da yok değil.
Örneğin; biz gazeteci milleti biraz öyle değil miyiz?
Çorum halkı gerektiği gibi gazetelerine sahip çıkar, abone olur mu?
Olmaz.
Bugün yayımlanan gazetelerimizin en babayiğidinin tirajı bin ile 1.300 arasında oynamıyor mu?
Oynuyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen; günlük ticari hayatı iki ana, birkaç tali cadde üzerinde dönüp dolaşan kentimizde 2 haftalık, 7 günlük, birkaç da ara sırada çıkanlarla birlikte onlarca gazetenin çıkması,-bir de 27 yılda yayınına son verenleri sayarsak bu sayı hayli artar- hobi olsun diye başını belaya sokmak değil de nedir!)
Neyse, bu da çetrefilli bir konudur.
***
Bugüne kadar çözümlenememiş, bugünden sonra da çözümleneceğe benzemiyor. Çünkü bu kentte eline makineyi alan kendini Savaş Ay, klavyenin başına geçen ise Emin Çölaşan, gazete çıkaranlar da kendilerini Aydın Doğan sandığı sürece de çözümlenecek gibi gözükmüyor!
***
Kısaca hasbelkader içersinde bulunduğum ve şu anda yayımlanan gazetelerin birçoğunda da şöyle veya böyle emeği bulunan birisi olarak, geçen 27 yılın bir fotoğrafını ortaya koymaya çalışacaktım.
Ancak, sonunda anladım ki, kentin fotoğrafını ortaya koymak öyle kolay değilmiş.
Çünkü nereye el atsanız elinize geliyor.
Mutlaka bir yerlerde bir yanlış var!.
Hani, ‘27 yılımızı boşuna mı iç ettik’ diye düşünmekten de edemiyorum.
Bir yanda siyasilerimiz, bir yanda belediyemiz; yetkilimiz, etkilimiz; görevlimiz-görevsizimiz yıllardır uğraşmasına rağmen, kendimi sorunlarımız niye bir türlü çözümlenmiyor diye düşünmekten de alamıyorum.
Görüldüğü gibi, o gün doğan erkek çocukları bugün askerlik çağına geldi, kız çocuklarının birçoğu da telli-duvaklı gelin olup, günü gelen doğumun hazırlığı içersindeler.
Ama Çorum’un sorunları hâlâ yerinde sayıyor.
Mutlaka bir yerlerde bir yanlış yaptık diye düşünüyor, başınızı fazla ağrıtmak istemiyorum. Zaten son günlerde başımıza yeniden musallat olan ve ismi Kırım Kongo Ateşli Hastalık diye bilinen ‘Kene’ belası ile uğraşırken, 27 yılda Çorum’da neyin değişip ya da gelişip gelişmediği de o kadar önemli olmasa gerek.
Ne diyelim; Böyle gelmiş, böyle gider (mi), orasını da zaman gösterir diyerek, yazımızı noktalıyoruz.
Görüşmek dileğiyle.