Daha önce pirinç kolonyası, pirinçli dondurma ve pirinç sabunu gibi fikirleri ortaya attığımızda kamuoyunda tartışılmasına vesile olmuştuk.
Hani derler ya kimi nalına vurdu kimi de mıhına. Geleceği okuyamayan bazı garip huylularımız düşüncelerimize hep karşı çıktı.        
Aradan zaman geçti girişimci bir kardeşimiz Figen Orhan fikirlerimizi değerlendirdi. Pirinç kolonyası, pirinçli dondurma derken kendisi kozmetik alanı ile ilgilendiği derken olgunlaştırdığı pirinç sabunu fikrini geliştirerek sektörde isim yaptı.
Üstelik Osmancık için de bedavadan reklama vesile oldu. Sonra pirinç kolonyası fikrini geliştirdi. Netice de pirinç kolonyası da kabul gördü.
Konuyu benim açımdan değerlendirecek olursak Figen Hanım sayesine antika düşünceli adam olmaktan kendimi kurtardım.
Figen Hanım fikirleri olgunlaştırıp geliştirerek ve yeni fikirler üreterek Osmancık’a olan sevgisini ilan etti.
Osmancık’ta girişimcilere yol gösterdi. Yıllardır ısrarla gündeme getirdiğimiz pirinçten alternatif üretimler yapılabileceğini ispatladı.
Benim bildiğim Figen Hanım girişimcilik ruhu ile eğer ilgi alanına girmiş olsaydı Pirinç dondurmasını da yapardı.
Şimdi artık pirinçli dondurma Figen Hanım gibi yürekli girişimcileri bekliyor. Siz yapmadan önce Tosya yaparsa sonra dizinizi döversiniz. Benden söylemesi. 

ÇAVUŞ ÜZÜMÜ KOLONYASI
Çavuş üzümü kolonyası ismi biraz ilginç geldi öyle değil mi? Hemen bütün antika fikirler senden çıkıyor hoca diye bana çakmaya hazırlanmayın hemen.
Bu defa fikir benden çıkmadı. Biz burada uyurken adamlar çoktan “Çavuş Üzümü Kolonyası” nı yapmışlar ve pazara sunmuşlar bile.
Safranbolu’lular bu konuda epey bir mesafe kat etmişler. Ambalajını da allayıp pullamışlar. Pirinç kolonyasının kokusu tıpkı bizim çavuş üzümünün aromalı kokusu gibi.
Birkaç zerre çavuş üzümü kolonyasını kokladığınızda mart ayında çavuş üzümü yedim diye yemin etseniz başınız ağrımaz.
Safranbolu Çavuş Üzümü Kolonyası’nı koklarken aklıma bağlarına sahip çıkamayan Osmancık geldi.
Hani Osmancık’ın çavuş üzümü meşhurdu? Hani en güzel güzel üzümler Osmancık’ta yetişirdi? Hani üzüm bağları için en güzel iklim Osmancık iklimiydi?
Tabii ki bunların hepsi doğru.  Son kırk yıldan bu yana Osmancık hep hazıra alıştı. İnsanlar giderek tembelleşiyor. Çalışan üreten hemen yok gibi.
Osmancık’ta tarım için girişimci ruhlara, çalışıp üretecek adamlara çok ihtiyaç var.

SAFRANBOLU
Doğduğum gün leyleği havada görmüşüm demek ki. Elli yıldır gezmekten bıkıp usanmadım.
Fırsat buldukça memlekette yeni coğrafyalara doğru yelken açarken çoğu zamanda daha önce keşfettiğim coğrafyaları yeniden geziyorum.
Bu hafta sonu da daha önce üç defa gördüğüm Safranbolu’yu tekrar ziyaret ettim.
Safranbolu aynı Safranbolu diyemeyeceğim.  Unesco’nun dünya kültür mirası listesine aldığı Safranbolu’da girişimcilik ruhu daha da gelişmiş. Şehir adeta turizmle yatıp turizmle kalkıyor.
Adamlar, Karabük dağlarında ne yetişirse pazara sunmuşlar. Yok sarfandı, yok kekikti, yok efendim erişte, baklava, peruhi ne varsa tezgaha inmiş.
Bildiğimiz gazoz bile Bağlar gazozu olarak sofralarda yerini almış. Netice de altı üstü gazoz diyeceksiniz haklı olarak. Doğru altı üstü gazoz ama insan merak edince tadı bir başka olurken adı da Bağlar gazozu oluveriyor işte.
Hafta sonu Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Eskişehir ve Bursa gibi metropollerden gelen konuklar dikkatimi çekti.
Japonlar işi biliyor. Doğal ve otantik olan ne varsa orayı keşfediyorlar. Onun için yüzlerce Japon turisti Safranbolu’nun taş sokaklarında arzı endam eylerken görüntüledim.
Kaymakamlar evi tıpkı eski Osmancık evleri gibi. Bizim kömürlüğe atıp çürümeye terk ettiğimiz karasabanlar, tırmıklar ve kömürlü ütüler ne varsa sergilenmiş.
Durum böyle olunca aklıma Osmancık kent müzesi geldi. Sahi Osmancık kent müzesi için veri toplanıyordu. Ne oldu bizim kent müzesi işi merak etmeye başladım?
Sonuç; Safranbolu her geçen gün bir başka güzel. Safranbolu sokaklarında gezerken Osmancık aklıma geldi. Bir de Kızılırmak’taki suyun akışı. Ne de güzel akıyor diye düşündüm.
Evet; Kızılırmak akıyor ve biz bakıyoruz. İyi bakmalar.