İnsanları anlamak kadar zor mesele yoktur herhalde. İnsanlarımızın yanında İhtiyacına derman olmanız iyi olmanıza yeter. Sizden büyüğü yoktur, sizden efendisini görmemiştir, sizden başka okuyanların veya meslek grubunun hepsi boştur. 
 İnsanlara yakışanı illaki kişinin işinin görülmesi mi olmalı ölçüt? İnsanımızın değerlendirme yöntemleri çok yanlış geliyor. Her hadiseyi gerçek anlamda değerlendirmede bulunmuyorlar. Duygusallığı katıyorlar, önyargısını göz önüne alıyorlar, dedikoduyu referans alıyorlar, bunlar olunca da haliyle insanları oldukları gibi tanıma imkânınız kalmıyor.
 Şartlı bakışlarla insanlara, şehirlere, ilçelere, kasabalara bakarken kıstaslarımızın da dengesini kaçırıyoruz. Kasabada yaşayanların hepsini aynı sınıfa dâhil ettik. Kasabanın insanları hakkında da olumlu veya olumsuz ileri geri konuştuk. 
Biz o kasabada ki insanları gerçekten tanıyor muyuz? Kategorileştirdiğimiz kasaba gerçekten öyle midir? Kasaba halkını zan altında bırakmak doğru değildir. Şehirlerimizin geçmişteki yüklenmiş olduğu fonksiyonları unutturacak şekilde maalesef niteliyoruz.
 Şehir ve kasabalarda illaki davranışları farklı olanlar vardır. Kasaba halkını hepsi kötü veya iyi diye tabir edilmemesi gerekir. Tayininiz çıkar, askere genciniz gider, işiniz gereği tanımadığınız şehre gidecek olursunuz akla hayale gelmedik bilgilerden öte masallarla yüzleşirsiniz. 
Elbette rivayetlerin doğruluk payı var mıdır? Bazı yöre ve bölgelerimiz için genel kanaat vardır. Aydın il doğumlulara “efe” denir. Karadeniz bölgesi insanları için “inatçı “ denir. 
Bunlar azda olsa vardır. 
Günün birinde bizim-doğduğum- kasabaya öğretmen atanır. Atamaya tabi olan meslek gruplarında olanlar bilirler. Farklı şehre gidenler vakıftırlar. Gidilecek, görev yapılacak yer hakkında merak edilir. Kim önünüze gelirse gelsin sizin için o kişinin söyledikleri beyninize işler.
 O kişinin vermiş olduğu bilgi hakkında yorum yapmadan kabul edersiniz. Kafanızı yormazsınız. Genel geçer değerlendirmelerde bulunmazsınız. Belki ataması yapılıp da halkın beyanıyla mesleğine başlamayanlar olmuştur. Oto gardan dönenler olmuş olabilir.
 Oğlum kızım görev aldı diye sevinen, anne baba bu sefer döndü geldi diye üzülürler. Öğretmenin ilimizin şehrinde ki garajda sorduğu kişi kasabamız hakkında on laf ettiyse, hepsi de ürkütücü, korkutucu, görevden soğutucudur.
 Öğretmen kasabamıza gelir. Kiralık ev bulur. Arkadaşları yardım ederler. Birlik beraberlik mükemmeldir. Kuşku içinde olan insan nasıl düşünürse hep öyle düşünür öğretmen. 
Kasabayı bana garajdaki kişinin anlattığı halde bulursam diye ümitsizliğe de kapılır. Hakikaten o adamın söyledikleri doğruysa benim kasabada yerim yok diye düşünür. Çünkü garajda ki bilgi veren kişinin kasabanın meşhurluğuyla öğretmenin tutumlarında yüz seksen derece fark vardır.
Kasabada her sabah karşılaştığı kişiler öğretmene selam verirler. Parka çıktığında itibarı yerindedir.  Hürmetkâr davranırlar. Küsur görmez.
Bazen kasabanın anlatılanla, yaşanılan kasaba aynı mı diye de sorar kendi kendine?. Garajdan dönme niyetiyle kasabaya gelerek göreve başlayan öğretmen tayin dönemlerini bile takip etmez. 
Taki ne zaman ailesinin isteğiyle kasabadan gözyaşları içinde ayrılır. Okuttuğu öğrencileriyle konuştuğumuzda kasabamızı “ çok severdi “ dediler. Ayrılışında acaba diye kuşkulanmıştım. 
Ayrıldıktan sonra ilk yıl akabinde ziyarete gelir. Dedikoducular boş durmaz. Bir defa gelir, sonrası gelmez derler. Öğretmende her yıl ziyarette bulunur.
Aynı olayın benzerini yaşamış biri olarak tanımadan kasabalılar hakkında fikir beyan etmek insanı utandırabilir. Şehirlerimizin geçmişini de unutmadan fikir beyanında bulunmak doğru olur. 
Günümüzde yanlışlar olabilir. Kasabanın nüfusunun hepsi aynı değildir. Şehrin bireyleri topyekûn kalıptan çıkma olamaz.