İçimizdeki insan boşluğu diyorum... Çünkü hep bir laf kalabalığı, hep bir eleştiri yağmuru, kısacası mülteci kardeşlerimizden bahsediyorum.
Ve kocaman gerçek bir örnekle devam etmek istiyorum.
Oğlumun okulu Bahçelievler Öğretmen Salim Akaydın Ortaokulu'nda da olduğu gibi İstiklal Marşı için artık okullarda sesli sistem kullanılıyor, bunu hepimiz biliriz. Ve sonrasında marş başlamadan önce kuvvetli bir ses veriliyor. Ama bilmediğimiz ya da ihmal ettiğimiz; küçücük bir çocuğun bu sesi duyunca verdiği korku dolu tepki, yere yatıp kendini korumaya alması...
Bir çocuk düşünün elleri kirli... Bir çocuk düşünün gözlerinde sadece korku var... Bir çocuk düşünün oyuncakları olmayan, bir çocuk düşünün umutları yok, gelecekten beklentisi yok, her sesten korkan, eğlenmeyi unutmuş, aklında sadece kendi ve ailesini korumaya çalışan... Şimdi bu çocuğun ya siz yada kendi çocuğunuz olduğunu düşünün. İçimizdeki insan boşluğu bu... Siz gülerken herkesin mutlu olduğunu düşünmeniz... Ama öyle değil ki hayat. Sen gülerken komşun ağlayabilir, sen doyarken komsun açtır, açıktır.
Mülteci kardeşlerimiz burada olmayı inanın istemezdi. Hepsinin kendi düzeni, kendi evi barkı vardı.
Bırakın laf kalabalığı yapmayı, bırakın insanları öteleştirmeyi...
Savaşların gerçekleri çocukları var.
Görmezden gelmeyin lütfen. Görün artık gerçeği…