İlkokulda öğrendiğim bir çocuk şarkısı vardı. Durun bakayım nasıldı sözleri;
 
"Bir köprüde karşılaşmış iki inatçı keçi
hah hah hay... hah hah hay... hah hah hah hah hahhhayy...
 
İnatçılık ve huysuzluk bu keçilerin suçu
hah hah hay... hah hah hay... hah hah hah hah hayyyy...
 
Büyük keçi demiş yol ver önce ben geçeceğim
hah hah hay... hah hah hay... hah hah hah hah hahhhayy...
 
Küçük keçi demiş eğer verirsem öleceğim
hah hah hay... hah hah hay... hah hah hah hah hayyyy...
 
Tam köprünün ortasında iki keçi toslaşmış
hah hah hay... hah hah hay... hah hah hah hah hahhhayy...
 
Suya düşüp boğulmuşlar bunu görenler şaşmış
hah hah hay... hah hah hay... hah hah hah hah hayyy..."
 
Maça gideriz kavga ederiz. Trafiğe çıkarız magandalık yaparız. Toplumsal ilişkilerde zaaflıklar içerisindeyiz. Dinimizin temel öğretilerinden olan hoşgörü anlayışından her geçen gün uzaklaşmaktayız. İnsanlar arasındaki iletişim, köprü de karşılaşan iki keçi hikâyesindeki gibi. Herkes kendi penceresinden olaylara yaklaşıyor. Bardağın hep boş tarafına bakıyor ve sürekli olarak karşımızdakinin açıklarını arıyoruz. Sonra da şikâyet ediyoruz.
 
İyi de, hem şikayet ediyor hem de mutlu ve huzurlu olmak istiyoruz. Bu sorunu nasıl çözeceğiz?
 
Hani şu demokrasinin temel öğelerinden birisi olan uzlaşma kültürüne sahip olsaydık bu soruyu sormazdık sanırım. Veya hoşgörü anlayışına…
 
Bakınız ne diyor Hz. Mevlana:
 
“Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.”
 
Diyor ve ekliyor.
 
“Bakın! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz, Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız!”
 
İnsanca yaşamanın anahtarı hoşgörü ve uzlaşma kültüründe saklıdır. Huzur ve mutluluk ancak bu şekilde sağlanabilir.
 
Haftaya görüşünceye dek hepinize saygılar…