KESK genel başkanı Lami Özgen’le ilgili yazdıklarıma sadece KESK’in en küçük eleştiriye hakaretle karşılık veren şubeler platformunun üyeleri değil sade üyeler de tepki verdiler. Ancak sade üyeler en azından “Evet, sorgulanması gerek” diye yaklaşmışlar. Genel başkanlarının durumunu ve Çorum’daki şube başkanlarının tepkisine verilen yanıtı sizinle paylaşmak istiyorum.
 
“Akil” Özgen’in aklı ne ile meşgul?
Son günlerde, kamuoyunu meşgul eden konu “akil insanlar” komisyonu.
Komisyonun oluşumu, amacı, yetkileri, hukuki durumu kamuoyu tarafından yoğunlukla tartışılıyor. Komisyonla ilgili, belirttiğim tartışmalar-değerlendirmeler bu yazının sınırlarını aşar, ancak komisyon üyelerinden birisi var ki, mesleğe başladığımda üyesi olduğum Eğitim-Sen’in üst örgütü olan KESK’in genel başkanı. Görebildiğim kadarı ile sayın başkanın üyeliği yoğun bir şekilde tartışılıyor. Bu tartışmalar hem örgütün dışında, örgütle ilgisi olmayanlar tarafından yüksek sesle, hem de örgüt içerisinde, deyim yerindeyse “homurtu” şeklinde tartışılıyor.
Sayın Özgen de üyeliği ile ilgili olarak görebildiğim kadarı ile iki değişik gazeteye mülakat vermiş. Bunlardan birisi, Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu, bir diğeri de Evrensel gazetesinden Eda Yıldırım (http://www.evrensel.net/news.php?id=53678) 
Sayın Özgen yaklaşık ikiyüzbin üyeye sahip, ülkemiz tarihinde önemli mücadelelere öncülük etmiş, muhalif tavrı ile bilinen bir örgütün yani KESK’in genel başkanıdır. Bu durum da üyeliğinin daha dikkat çekici olmasını sağlıyor.
Sayın Özgen Evrensel gazetesine verdiği mülakatta “…komisyonun bileşen açısından her kesimi temsil etmediğini ….” söylerken, Vatan Gazetesi yazarına verdiği mülakatta “….hemen belirteyim; ben o listeye kurumsal kimliğimle değil, Lemi Özgen olarak girdim….” şeklinde açıklamaktadır. Bu durumda sayın Özgen’in iki ayrı gazetedeki değerlendirmesini düşündüğüm zaman kendisinin hangi “kesimi” temsil ettiğini merak etmekteyim, zira açıklamaya göre “KESK”i temsilen değil kendi aklının öneminden davet edilmiş komisyona. Konu ile ilgili KESK resmi sitesinde de halen bir açıklama yapılmamıştır (http://www.kesk.org.tr/)
Sayın Özgen bu durumu teyit için olsa gerek daveti değerlendirmek için kimseye danışmadığını da ayrıca vurgulamakta “…Bir günlük süre istedim, ertesi gün kararımı verdim ve teklifi kabul ettim…” demekte. Anlaşılan o ki sayın Özgen genel başkanı olduğu örgütle, örgüt yönetimi ile de değerlendirme gereği duymamış. Adam kendi aklının derinliğini biliyor tabii.
Sayın Özgen’le ilgili örgüt dışından tartışmalar sürerken, örgüt içerisinde de bazen yüksek sesle ve bazen de homurtular şeklinde tartışmalar devam etmektedir. Yani Özgen’in bu kararından sonra, örgütte tepki lerin yoğunlaştığını yine basından öğrenmekteyiz.
Sayın Özgen’in Evrensel Gazetesine verdiği mülakata bakılırsa bu komisyona hazırlıklı olduğu, çalışmalarına da başladığı görülmektedir. “…“Yani sonuçta devlet İmralı’da Öcalan’la bir görüşme yürütüyor. Ama bunun paralelinde BDP’yle AKP bunun siyasal alandaki direk muhatapları ve yürütücüleri. Bu yüzden sonraki süreçlerde taraflık ilişkisi yani kaygılara, farklı siyasi beklentilere mahal bırakmaksızın ortak şekillendirmek tutumu öne çıkabilmelidir.”
Komisyonun görevinin toplumun farklı kesimlerine diyalog sürecini anlatmak, kaygılarını, sorularını, önerilerini raporlaştırmak olduğunu ifade eden Özgen, komisyondaki her bölgenin çalışma şekli ve yönetimi açısından kendi programını oluşturma bağımsızlığına sahip olduğunu söyledi. Özgen ‘Akil İnsan’ların bundan sonraki yol haritasını da şöyle anlattı: “Kendi bölgemize ilişkin birçok başlıkta bir program oluşturacağız. Komisyonların yaptığı çalışmalar bir aylık ara raporla hükümete sunulacak. Ve ara görüşmeler olacak. İki ay zarfında komisyon çalışmalarını bitirip bir araya getirecek. Ardından raporlaşma süreci yaşanacaktır. Şuan komisyona biçilen süre ya da ömür iki aylık bir zaman dilimidir…” bununla beraber Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu’nun “neyi anlatacaksınız” sorusuna verdiği yanıt ta ise “…- Hayır. İçerik konusunda hiçbir bilgi verilmedi….” Şeklindedir ve “- İçeriği bilmememiz büyük eksiklik tabii. Bunu ben de Başbakan’a söyledim. Ama bizden istenen, bu barış projesine genel bir destek sağlamak.” Şeklinde Yakınmaktadır. Esasen sayın Özgen’in Mustafa Mutlu’ya verdiği mülakatta konuyu hiç te bilmediği ama katılmak istediği anlaşılmaktadır. Zira bir yerde “diyaloğ sürecini başlatmaktan” söz ediyor, bir yerde konunu içeriğinin ne olduğunu bilmemekten” yakınıyor. Bilindiği üzere “diyaloğ süreci” komisyonun varlığından çooook önce başlamış.
 Daha öncede belirttiğimiz gibi, Komisyonun durumu, çalışması, hukuki zemini bu yazının sınırlarını çok aşmaktadır. Elbette ortada çok ciddi, can alan, can yakan bir problem, bir olgu var. Bu problemin adını da, çözümünü de, niyete- beklentiye göre değişik çevreler tartışıyor, isimlendiriyor. Bu farklı adlandırmayı sayın Özgen de verdiği mülakatlarda işaret etmiş, bu sorunun ne’liği ve çözüm önerilerinin değerlendirilmesi bu yazının sınırlarını çok aşar. Ancak ortada oldukça etkili olabilecek potansiyele, birikime sahip bir örgüt var. Bu örgütün genel başkanının da örgütle, örgütçülükle ilgisiz, her sese koştuğu anlaşılan, bir genel başkanı ve bu genel başkanın tavrı var. Sayın başkanın tavrı, örgüte yönelik açık bir provokasyondur, örgütü hiçe sayarak, gelecek tepkileri değerlendirmeden ortaya konulmuş bir tavır vardır. Bu durumda yapılması gereken sayın Özgen’in örgütle ilişiğinin kesilmesidir. Zira örgütün durumuna bakıldığında zaten enerjisini KESK için harcamadığı da ortada.
Ne Yapmalı?
Daha önce de belirttiğimiz gibi, adı ne konulursa konulsun, ortada bir vaka, ciddi bir olgu olduğu kesindir. Bu durumda “Çözüm istememek, ahlaktan kopmak, insanlıktan çıkmaktır’.
Emek ve demokrasi mücadelesi veren KESK te bu soruna duyarsız kalmamalı, ancak genel başkanın tavrı, KESK’in gücünü, potansiyelini, birikimini yok saymaktır. Öncelikle KESK emek ve demokrasi mücadelesi veren bir örgüt olduğunu bilerek hareket etmeli ve buna göre de tavır belirlemelidir. Bunun için;
KESK bir sivil toplum örgütü olduğunu unutmamalı, çözüme kendi cephesinden katkı sunmalıdır. Yoksa başbakanın talimatı ile akıl yürüterek olmaz. Sorunun çözümüne katkı sunulmalı, ama bu sayın başbakanın istediği için değil, halkın ihtiyacı olduğu için yapılmalıdır.
Durumun değerlendirilmesi, KESK’in varlık nedeni olan ilkeler ve amaçları ile yapılmalıdır. sayın genel başkanın konuşmalarında, emekçilerin değil istemleri adı bile geçmemektedir.
KESK’e üye olmuş, çok değerli yüzlerce akademisyen vardır. Bu akademisyenlerle yapacağı geniş çaplı sempozyumlar, panellerle aklı büyütülmeli, oradan oluşacak değerlendirmeleri kamuoyunun takdirine sunulmalı. KESK’in sürece katkısı böylece daha güçlü olacaktır. KESK bağımsız politika üretebilecek bir konumda ve güçtedir.
Sorunun Asıl Kaynağı nerede:
Görülen o ki, sorunun asıl kaynağı, “demokrasi” mücadelesi verdiğini iddia eden KESK dinamiklerinin demokrasiyi kavramamış olmasında saklıdır. Bu güne kadar oluşturulan “asker delege” sistemi ile yönetimleri “kaç delegen var” aritmetiği ile oluşturan KESK bileşenleri, olayı programla, kimin örgüt yönetimine gelince ne yapacağına bakmadan, tamamen iradeci, şekli demokrasi gösterileri ile yönetim belirlemesinde yatmaktadır. Bu şekilde delege sayısı aritmetiği üzerinden oluşan yönetimler-yöneticiler de başına buyruk davranabilmekte ve esasen örgütü iradesiz bırakmaktadır. Bu durumun aşılması KESK içerisinde var olan dinamiklerin sendikayı- sendikanın ne olduğunu öğrenmeleri ile aşılacaktır. Ortaya çıkan tablodan anlaşılan o ki, Sayın Lami Özgen KESK genel başkanlığına, Kamu emekçilerinin sorunlarına çözüm üretmek için değil, başka amaçlarla gelmiştir, getirilmiştir.
Birkaç söz de gelen eleştirilere “yanıt” veren KESK çorum bileşenlerine söylemek gereği hasıl olmuştur.
İcra makamında olanlar, iş yaptıklarında, ortaya iş çıkarttıklarında, çevreden mutlaka tepki alırlar, bu tepkiler esasen onlardan beklentiyle ilgilidir, verilen değerdir. Siz sahiden demokrasi mücadelesi veriyorsanız, bu durumda iş yaptığınızda eleştirilere de hazır olmalı, onlara katlanabilmelisiniz. Bu eleştiriler her zaman sizi övmek için yapılmayabilir, bu açıdan, eleştirilere ağız dolusu salvo ile cevap vermeye kalkmak, esasen yaptığından kendisinin de emin olmamasıdır. Zaten eleştirilere gösterilen “tepki” de bu durumu göstermektedir. Böyle yapılırsa eleştirilerden faydalanma ve sağlıklı değerlendirme yeteneğinizi kaybettirir.
Baktığımız zaman, komisyon üyelerinden en fazla üzerinde değerlendirme yapılan KESK genel başkanıdır. Bu durum genel başkanın niteliği ile ilgili değil, KESK’in saygın tarihi ile ilgilidir. Genel başkan istediği kadar “ben aklımdan dolayı çağrıldım” desin. 
Sonuç olarak tekrar edilmesi gereği ortadadır, Sayın Lami Özgen’in tutumu açıkça KESK içerisine yönelik bir provokasyondur. Bu tutum “KESK’ten bana ne” tutumudur. Konu sağlıklı bir şekilde değerlendirilmeli, gerekirse üyelerle toplantılar yapılıp, tutumun kişiselliği açıklanmalı ama Lami Özgen adlı beyefendinin örgütle ilişiği derhal kesilmelidir. Aksi takdirde, maalesef oluşacak üye kayıplarından tüm yönetim kadroları sorumlu olacaktır.