Figen Özen’in son yazılarından birinin başlığı okurun yüzüne şamar gibi inmiştir. “1283 Mustafa Kemal, Tutuklusun”…

Türk Devrimi’nin önderinin, terör örgütünün lideri olarak adının başında “Cumhuriyet” olan savcılar tarafından suçlanması ve bu örgütün kuruluş tarihinin 1923 olarak ifadesi ülkemizin ne duruma düşürüldüğünün açık bir belgesidir.

“Atatürk’ün dahi, Ergenekon’un tarikatvari dini yapısı içinde olduğu, ancak açıklanma zamanı gelmediğinden açıklanmaması gerektiği” (Ergenekon Soruşturmasının 1. İddianamesi'nin 40-41 ve 2. İddianame'nin 42. sayfaları)

Bu iddianameye göre Mustafa Kemal terör suçlusudur. (!)

“Emperyalizm Türkleri hiç affetmeyecektir” diyen Mustafa Kemal’den ve onun kanla, irfanla, Türk milletiyle kurduğu Cumhuriyet’ten birileri intikam almaktadır.

Sevr Anlaşması’nı yırtıp yüzlerine fırlatan büyük önderden ve Türk Milletinden resmen hesap sorulmaya çalışılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti bugünlere getirilirken, emperyalizm, gecesini gündüzüne katarak çalışmıştır. Toplumun hemen her kesimine yönelik yıllara yayılan sinsi bir tertip uygulanmış ve sağcısı, solcusu, dindarı, dindar geçineni Mustafa Kemal’i ya küçük görmüş ve suçlamış ya da hakaret edici ifadelerle anmıştır. Kimi devrimlerin çağının geçtiğini söylemiş, kimi onun bir diktatör olduğunu ileri sürmüş, kimi sosyalizmi getirmemekle itham etmiş, kimi de onu dinsizlikle suçlamış, kimi öğretim üyeleri de “Kemalizm’in gericiliğe tekabül eder” demiştir.

Bazı kentlerimizde Mustafa Kemal’e “Taş Mustafa”, “Beton Mustafa” gibi yakıştırmalar yapılması hangi ülkenin tarihinde görülen bir söyleyiştir acaba?

Toplumun hemen her kesiminin enine, boyuna, rengine göre farklı ifadelerle zehirli örümceğin ağları örülmüştür.

İngiltere’de Cromwell, ABD’de Washington, Almanya’da Bismark, İtalya’da Garibaldi, Fransa’da devrim önderleri için toplum nezdinde böyle bir durum hiç yaşanmamıştır.

Mustafa Kemal’in suçu Çanakkale savunmasından başlayarak emperyalizmi yenilgiye uğratmasıdır.  Kurtuluş Savaşı’nda dönemim emperyalistlerini denize dökerek tam bağımsız bir ulus devleti dünya tarihine kazandırmasıdır.

Attila İlhan’ın “Bizim hain kontenjanımız fazla…” sözü ne kadar yerinde bir saptamadır.

DNA’sıyla oynanmış aydınlarımız Türk Devrimini savunacaklarına hızla sömürge aydını olarak emperyalizmin söylemlerini dillendirmişlerdir.

“Ben Atatürkçüyüm” diyenlerin önemli bir bölümü de “gardırop, rozet ve salon Atatürkçülüğü’nden öteye geçemeyen gibileşmiş tiplerdir.

Bugün toplumu doğru söylem ve eylemle buluşturup milleti tek çatı altında yeniden bağımsızlık savaşına götürecek ateşleyici güç işte böyle yaşamsal bir zafiyet içindedir.

Bir avuç Kemalist aydın, emperyalizmle, onun dâhili ve harici işbirlikçileriyle uğraşırken en yakın çevresinden anlayış görememekte, algı yetisi narkoz verilmiş aydınsıların saldırısına uğramaktadır.

Bireycilikten “birey”e geçememiş tipler Cumhuriyet’in ve kazanımlarının prangasına dönüşmüşlerdir.

Feodalizmin tasfiye edilemediği Doğu ve Güneydoğu’da ağanın, şeyhin, şıhın işaretiyle sandık müsameresinde oy verenler ile Batı’da kendilerine “kanaat önderi” diye isim veren entel ağalarla, şeyhlerin işaretleriyle dernekte, sendikada, partide tercih yapanlar bir elmanın iki yarısı gibidirler.

Bireyleşememiş bu tiplerin kılıkları, ikamet yerleri, ellerindeki kadeh ve/veya tespihleri kimseleri yanıltmasın lütfen…

Bu karanlığı yırtıp, millete önderlik ederek karşıdevrimi tarihin çöplüğüne göndermenin ateşleyicileri ise hayatın doğası gereği yine bu toplumun içinden çıkacaktır.

Her gecenin iki gündüz arasında olduğu gerçeği tarihin her döneminde olduğu gibi ülkemizde de yaşanacaktır.

“Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”  diyen Nazım Hikmet olması gerekeni yeterince açık anlatmıştır.

Çetin Doğan Paşa’nın sözleri ise toplumun her kesimine duyurulup kavratılması gereken kararlı bir duruşun ifadesi olarak tarihe kayıt düşülmüştür.

“Kısmi seferberlik ilan edilmiştir. Ben nöbete gidiyorum” diyen Çetin Doğan Paşa’yı bu kutsal nöbetinde yalnız bırakmamak Türk milletinin asli görevidir.

Haydi, arkadaşlar, “Güneşi zapt edeceğiz, Güneşin zaptı yakın.” Şimdi nöbet zamanı!...

Tutuklu 1283 Mustafa Kemal’i, O'nun askerlerini ve boynu boğazlanmaya hazır.Türk milletini kurtaracak olan gene milletinin kendisidir.

Biz, bu azim ve karara sahibiz.