İnsanlar umutla yaşarlar. Gerçeklerle ya sevinirler ya da üzülürler. Sabah olmadan güneş doğmaz. Dolayısıyla güneş batmadan da akşam olmaz. Umudun olması insana yaşama coşkusu verir. İnsan umutluysa yaşama tutunmasını, hayatı ne gerektiriyorsa onu yaparak mutlu olur.
İnsanoğlunun umudunu kaybetmişse dünyasını kaybetmiştir. İnsanın umudu varsa yarınlara olumlu bakma gerçekleşir. İnsanın kafasını yastığa koyduğunda sabahleyin kalktığında iş garantisi varsa, ondan mutlusu yoktur.
Yeter ki, sabahleyin kalksın işine gitsin. Üniversiteyi bitirdiğimiz veya liselerden mezun olduğumuz zamanları düşünelim. Okul hayatımız belki tozpembe geçti. Sıkıntılı da geçse bile ailelerimiz bizleri zorluklara koşmadılar. Çünkü okuyorduk. ne zaman okul hayatımız bitti o zaman hayatın gerçek yüzüyle karşı karşıya geldik ve afalladık.
Okuldan mezuniyet ertesinden gelecekleri bilseydi insanlar okul günlerini hoyratça harcamazdı. Derslere, kurslara, çeşitli meslek alanlarında kendini geliştirirdi. Hasan el Benna'nın nasihati gibi sadece okul hayatıyla yetinmez. Okul hayatı artı zanaat sahibi olurdu.
Zanaat sahibi olmak için de tatillerde usta bularak çalışırdı. Okul hayatı ve meslek erbaplığı için var gücüyle çalışırdı. Okullardan mezun olduğunda insanlar kendilerini boşlukta bulurlar.
Okuldan mezun olunca gençlerin zoruna giden yaşantı büyüğünden harçlık istemesidir. Harçlık istemek çok ağırına gider. Daha dün okulda iken rahatça param kalmadı diyen kişi, mezuniyet sonrası para isteyemez.
Büyüklerimizce mezun olunduğu gün işe girmiş olmamız beklenir. Okumuş olduğumuzdan okul bitti doğru işe gidilir olarak düşünülür. işe giremediğiniz her gün asır gelir. Sınav tarihleri beklenir. Çok yakın olsa bile uzun zaman olur, bir türlü geçmez.
Sınav varsa sınavı mutlaka kazanacağımız düşünülür. Allah göstermesin sınavı kazanamaz isek başımıza gelecekler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.
Destekçiniz olan, fakülte kazandığınızda oğlu kızı olduğunuz anne ve babanız öfkeli bakışlarla bakarlar. Sınavın neticesi umulandan aşağı olur, atanamaz iseniz çekeceğiniz var demektir. Sınavın olumsuzluğu hayatınızı zindana döndürür.
Meslek sahibi olmak çok önemlidir. Ne zamanım iş sahibi oldunuz en kıymetli kişisinizdir.
İnsan kendini yetiştirmelidir. İşsiz kalmanın ne demek olduğunu yaşamış biri olarak, çektiklerimi ben bilirim desem yeridir. Lise bitiminde yüksek okul kazanmıştım. Kayıt yaptırmama rağmen ailemin rızası olmadığından okuyamadım.
İmamlık sınavını da kazandığımdan İmam Hatip olarak atanmayı beklerken babamdan para almak zoruma gidiyordu. Kendime göre iş arıyordum. İnsanlarda bu çocuk okudu, tarlaya götürsek ayıp olur diye de götürmüyorlardı. Aslında ben haram olmadıktan sonra her işi yapmaya hazırdım.
Tarlamız olduğundan insanımızda zengin biliyordu. Yine tarla yönünden varlıklıydık. Belediye höperlerinden ağaç dikim içini, teras kazmak için işçilerinin sabah olması gerektiği saat ve mevkiini duyuran ilanını duydum. Sabah hazırlandım. Kamyona bindim. Herkes bana bakıyordu.
İçten içe gülüyorlar. Ne olacak, okudu da, ne oldu gibilerinden, anlıyorum, susuyorum. Hayatımda ilk defa teras kazıyorum. Çevreme bakıyorum. En yakın akrabanız bile çok metre yapmak için ekmeğini bile sizinle paylaşmıyor.
Teras kazımı metre hesabı yapılıyordu. Kış mevsimiydi. Hiç utanmadım. Bana öyle baktıkların da tepkide göstermedim. Ormanda çalışanlardan olmuştum. Dudaklarım ve ellerim çatlamıştı. Anam gitme oğlum dedi. Gitmem gerektiğini anlattım. Sustu.
İlkbahar mevsiminde orman işleri için dikim bakım işçilerinin toplanma saat ve yerinin anonsunu duydum. Sabahleyin gittim. Dikim için üç kişi çalıştık. Ben kuyu açıyordum, diğer iki kişi fidan dikiyordu.
İş hayatımda ki en vefalı insanlar bu iki fidan dikicileriydi. Benden büyüklerdi bir o kadar saygılıydılar. Hatta ablanın birinin geçen hafta oğlunun düğünü oldu. (18 Eylül 2013 ) . Oğlu kaç yaşında bilmem.
Çalışmış olduğumuz kişilere saygımı hiç kaybetmedim. Okudum iş sahibi oldum diye ilişkimi kesmedim. Diğer kişiye de daima selam gönderirim.
Lise sonunda orman işlerinde çalışırken, çalışma hayatımın ilk darbesini yedim. Sabah az geç kalmıştım. Fidancı tabir edilen sorumlu kişi “dön” bu gün “gelme” dedi. Çok ağırıma gitti. Kesinlikle suiistimal yoktu, kasıt yoktu. geç kalmam az bir zamandı. Fakat amir konumunda ki kişi affetmedi.
Kimseyi sorgulama hakkım yok. Fakat kadınlar erken gelmiş, geç gelmiş fark etmiyordu. Kadın olmak neden ayrıcalıktı onu da bilmiyorum. Şansızlığım doğduğum gün başlamıştı. Çünkü erkektim.
Hayatımın renginden bir kesittir.