Uzun süredir kanser tedavisi gören Sözcü Gazetesi yazarı Bekir Coşkun, önceki akşam vefat etti. Haber önce sosyal medyaya düştü. Herkes çok üzüldü ancak benim başka bir sorunum vardı; Tam bir Bekir Coşkun hayranı olan anneme bu haberi nasıl verecektim? Daha öldüğü gün, “Bekir Coşkun da düzelemedi. İyileşse de yazılarına tekrar başlasa. İyileş artık Bekir Coşkun, Allah şifa versin!” diye dua etmişti. Ertesi gün söylemeye karar verdim. Kahvaltıdan sonra Bekir Coşkun da gitti dedim. Öylece kalak kaldı. “Ölmüş mü?” dedi. Maalesef dedim. O kadar üzüldü ki ağlamaklı oldu. 7 Mart 2007 tarihinde Hürriyet gazetesindeki köşesinde yazdığı bir yazısını kesmiş saklamış. “Yanaka” … Yazıyı buldu, tekrar okudu…

Gazeteci, siyasetçi, sporcu, iş adamı, memur, sıradan bir vatandaş; kim olursak olalım bir gün öleceğiz ancak, öldükten sonra nasıl anılacağımız, gök kubbede nasıl bir seda bırakacağımız önemli...

Bir gazeteci ölünce yazdıklarının yanı sıra kalemini nasıl kullandığı önem kazanır. “Satılık kalem” midir, “Yandaş kalem” midir yoksa güç karşısında eğilmemiş, kalemini ve onurunu satmamış, doğru bildiklerini yazmaktan ve söylemekten çekinmemiş kısaca dürüst bir kalem midir? Bekir Coşkun ikinci bölüme dâhil gazetecilerdendi; Onurlu, güç karşısında eğilmeyen, dürüst…

Bekir Coşkun için arkasından onu sevmeyenler her şeyi söyleyecekler ancak dürüstlüğü karşısında söyleyecek tek bir kelime bile bulamayacaklardır.

İşte bir insan için öldükten sonra geride bıraktığı en büyük zenginlik dürüstlüktür. Arkasından “dürüst insandı” denilebiliyorsa üstelik bu sıfat bir gazeteci için söyleniyorsa, hayatını ve kalemini boşa harcamamış demektir.

Dürüst bir kalem daha aramızdan ayrıldı. Bekir Coşkun artık yok… O’nun gibiler kolay yetişmiyor. Yerleri ne yazık ki doldurulamıyor.

Güle güle dürüst gazeteci. Mekânın cennet olsun. Sevgili eşin Andree ve ailene sabır diliyorum. Geride kalan tüm dürüst kalemlere de Allah’tan uzun ömür diliyorum; gerçekleri korkmadan yazabilmeleri için…