"Gazeteci" denildiğinde akla ilk gelen sözcük "Eleştiri"dir.
Gazeteci, halkın haber alma özgürlüğünün güvencesidir. Haberi eğmeden, bükmeden dosdoğru verendir.
“Ne, nerede, nasıl, niçin, ne zaman ve kim” sorularının yanıtlarını haberin içinde mutlaka bulmalısınız.
Bize hocalarımız öğretmişti. Zamane gazetecilerinde ve gazetelerinde asla uygulanmaz oldu. Ancak önce kuralı anımsayalım, sonra konuyu açarız, "Haber iki ayaklı olmalıdır" derdi hocalarımız.
Yani haberde suçladığınız bir kişi varsa aynı haber içinde mutlaka onun da yanıtı yer almalı derlerdi. Gazeteci haberi yazarken subjektif davranamaz, objektif olmalı anlamına gelen kural.
Şimdi öyle mi?
Yooo... Öyle gazeteyi ve gazeteciyi ara ki bulasın.
Öyle gazeteler varki her gün manşetlerinde, "Adam Asmaca" oynuyorlar. Doğru, yanlış, eksik, yanlı bakmaksızın insanların itibarını yok etmeye yönelik saldırılarını sürdürüyorlar.
Benden gazete adı, televizyon adı yazmamı beklemeyin.
Siz zeki insanlarsınız ben konulara değindikçe hangi kuruluşlardan söz ettiğimi anlarsınız.
***
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na her fırsatı değerlendirerek saldıran gazeteler var. Bu gazetelerde belediye başkanının yaptığı olumlu icraatların hiç biri yer almaz, alamaz.
Seçtirmeye çalıştıkları büyükşehir adayı açık ara mağlup olup kenti terkedip gittikten ve derin bir sessizliğe gömüldükten sonra muhalefet işini bu gazeteler üstlendi.
Yukarıdan, aşağıya talimatla gazetecilik yapan ve marka değeri çok yüksek olan bu gazetelerin tirajını tarihinde hiç yaşanmamış rakamlara düşürenler öncelikle kendilerine, çevrelerine ve meslektaşlarına kötülük etmektedir.
Gazetecinin tanımında özgürlük vardır.
Bugün o gazetelerde görev gören hangi gazeteci kendini özgür hissedebilir?
Hangisi yerel yönetimlerin başarılı uygulamalarını ortaya koyacak habere ya da köşe yazısına imza atabilir?
Büyük bir yangın mı çıktı, size göre biraz geç mi söndürüldü, başlığın hazır:
-İtfaiye yetersiz!
Yangın hızla söndürülür, başlığın hazır:
-Allah yardım etti...
Engellilerin sarı şeritleri üzerine biri aracını mı bıraktı, başlığın hazır:
- Belediye kör müsün?
Belediye engellilerle ilgili iyi bir projeyi uygulamaya mı koydu, yine başlığın hazır:
- Bu proje bizimdi, belediye çaldı!
Seyyar satıcılar mı çoğaldı, başlığın hazır:
- Sokaklar, caddeler seyyardan geçilmiyor.
Zabıta seyyara engel mi oldu, başlığınız yine hazır:
- Acımasız zabıta seyyarların terazilerini topladı.
İktidar, Türkiye'nin en önemli kurumunu topraklarıyla birlikte satıyor, başlığınız hazır:
- İktidardan özelleştirmede dev adımlar...
Belediye borcunu kapatmak için arsalarını satışa mı çıkaracak, başlığınız yine hazır:
- Satış furyası... Satmadık yer bırakmadılar...
***
Bilinen bir fıkrayı uyarlama ile bitirelim.
Aziz Kocaoğlu, tüm gazetecileri Körfez'in kıyısında basın toplantısına çağırır. Ertesi sabah herkes oradadır. Kocaoğlu vapur iskelesinden adımını denize atar ve Karşıyaka'ya doğru yürümeye başlar. Gazeteciler olayı fotoğraflar. Kimileri de kamerayla görüntüler.
Ertesi günü malum gazetelerin başlıkları hazırdır:
- Kocaoğlu yüzmeyi bilmiyor...
Spotlarında da şöyle yazar:
Üstelik ayakkabıları ile üzerinde yürüyerek, denizi kirletti.
"Yok artık" dediğinizi duyar gibiyim. Bu başlıklardan daha kötülerine de tanık olmuş bir kişi olarak sonucu söyleyeyim.
Onlar vurdukça Aziz Kocaoğlu yükselir...