Abdullah Parlar üstadımla Adnan Mungan Dostlar Musiki Topluluğundan arkadaşız. Kendisi sosyal ve kültürel donanımı yüksek güzel bir insandır. Benim Çorum Haber ve Osmancık Haber yazılarımı internetten takip eder ve ara sıra geri dönüşler yaparak görüşlerini iletir. Seyahat etmeyi çok sever. Anadolu’daki ören yerlerine yaptığı seyahat notlarını internet adresime yollayarak beni de bilgilendirir. 
Abdullar Parlar, 1944 Karaman, Ayrancı’da doğmuş. İlk ve Ortaokulu Ayrancı’da, liseyi TCDD burslusu olarak Haydarpaşa lisesinde okumuş. 
İstanbul İTÜ Makine fakültesinden Makine mühendisi olarak mezun olmuş. MKE Kurumu Kırıkkale, Türk Traktör Ankara, Tümosan Konya Traktör ve Motor fabrikası, Sapanca Segman fabrikası ve Çerkezköy Hema Endüstri firmalarında üst düzey görevler almış. 2020 yılında 50 yıllık iş hayatından emekli olmuş. En son üyesi bulunduğu AKDER, Akışkan Gücü Derneğinde genel sekreter olarak 12 sene çalışmış. Evli olup bir kız çocuğu varmış Abdullah kardeşimin. 
ŞİMDİ ABDULLAH BEY ANADOLU’YA YAPTIĞI BİR SEYAHATİ ANLATIYOR. 
Bu defa bir Ayrancı seferi yaptım. Ama öyle git, ye iç dön değil. Giderken Ihlara'ya uğradık. Güzelyurt (Gerveli, Karvali) kasabasında bir taş otelde, eski bir Rum evinde kaldık. Çevre coğrafi ve tarihi yönde müthişti. 
Sonra Hasan Dağı ve Melendiz Dağının hafif kuzeyinden Niğde'ye indik. Kısa bir şehir turundan sonra Bor'a uğradık. Bor'da sokakta yaşlı birisine bir pas attım, o da golü attı. Adama; hemşerim ben buraya ilk geliyorum, Bor'un pazarı nerede dedim. “Ooo, geçti Bor'un pazarı, doğru Niğde'ye” dedi. Karşılıklı gülüştük. 
Sonra Kemerhisar diye bir yerden geçerken gördüğümüz bir levhaya göre sapıp bir Roma Havuzu bulduk. Sonra Ereğli'ye doğru giderken Ulukışla levhası gözüme takıldı, Baktım 15-20 Km kadar. Haydi Gülşen Hanım şu Öküz Mehmet Paşa Kervansarayını da görelim dedim.
Gittik, gördük, üzüldük. Restore edilmiş, dev bir eser, ama bakımsız, içindekilerin de bir şeyden haberi yok. Genç birisine sordum. Üniversite öğrencisi imiş. “Faruk Nafiz  Çamlıbel'i bilir misin? dedim, bilmiyorum dedi. Peki “Han Duvarları şiirini duydun mu? dedim. Duymadım dedi. Sonra işe girmek için çok zorlandığını, giremediğini falan anlattı. Tam geri dönüp giderken, tekrar yüzüne baktım ve "bak seni bu durumda işe almazlar, biraz oku, bir şeyler öğren" dedim. Kime sordumsa ne o şiiri, ne de şairi duymamışlar. En son birisi tamam abi dedi, caddede şu dükkanın vitrininde o şiir var, gidip orada okuyabilirsin dedi. Evladım, ben o şiiri her yerde bulur okurum, burada neden o şiir ve şair ile ilgili bir emare yok dedim. Boş boş baktı. Sonra bir banka oturup Ulukışla Belediyesini aradım. Başkan sekreteri çıktı, verdim veriştirdim. Ama kız benim sorduğum bilgileri biliyordu. Başkana ileteceğini ve beni arayacağını söyledi. Bugüne kadar kimse aramadı.
Sonra benim doğduğum ilçem Ereğli'ye ulaştım. Orada da bir Rüstem Paşa Kervansarayı olduğunu duyardım. Daha önce onu hiç gezmemiştim. Acaba nasıldır diye navigasyon ile buldum. Bu defa Ulukışla'nın tam tersi bir durum ile karşılaştım. Restore edilmiş, tertemiz. Salonun birisi konferans düzeni döşenmiş. Başka 3 salon kütüphane tarzında döşenmiş, içerisi; taş ve yüksek bir bina olduğu için gayet serin. Gençler oturmuşlar, bilgisayarlarını açmışlar, okuyup yazıyorlar. Girişteki görevliyi tebrik ettim, amirlerine de ilet dedim.
BİLGELİK HİKAYELERİ
1—DEVASIZ DERT: İbn-i Sina’ya “Dünyada devası olmayan bir dert var mı? diye sormuşlar. İbn-i Sina, “Derdin devasızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır.”
2—Farabi’ye lafı uzatanlara ne yapmak lazım diye sormuşlar, Farabi, “Uzun konuşanı kısa dinlemeli” demiş. 
3—KEMİK FARKI: Büyük İskender hocası Diyojen’i üst üste yığılmış kemikler arasında bir şey ararken görür ve”ne arıyorsunuz hocam? diye sorar. 
“Babanızın kemiklerini” diye cevaplar Diyojen, ama hangisini kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu bir türlü ayırt edemiyorum” der. 
Ömer Hayyam’dan çok sevdiğim bir dörtlük ile sizlere veda ediyorum.
Dünyayı güzellerle bezersin Tanrım, 
Sonra da bakmayı men edersin Tanrım,
Yani ki, dolu bir kadehi verirsin elime, 
Hem yan tut, hem de dökme dersin Tanrım…

                            28 TEMMUZ 2023 / Mehmet Özata