Hacı Bektaş Veli Çorum Şubesi ve Alevi Kültür Merkezi Başkanı Nurettin Aksoy, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker'in " tahrik ve taciz'1 konusundaki veciz sözlerinin yılardır üzerinde durulan ilahiyat fakülteleri sorununu bu vesileyle bir kere daha kamuoyunun gündemine oturttuğunu söyledi.
Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada şunları söyledi: “Son ifşaat ilahiyat fakülteleri adı altında, ilahiyat alanında bilimsel çalışmalar yapmak amacıyla açılan bu kurumların zihniyet olarak vardığı noktayı göstermesi açısından önemlidir. Malum şahıs daha sormadan yaptığı "Ben tecavüze değil tacize uğrar dedim," yönlü açıklaması marifetinin üzerine tüy dikmiştir. Özünde İmam Hatip Okullarının lisans programı gibi işlev gören İlahiyat Fakülteleri ülkemizdeki "inancıyla da tek tip insan yaratmak' projesinin bir parçası olarak işlev görmektedir. Yıllardır söylediğimiz gibi İlahiyat Fakültelerinin mercek altına alınması şarttır. Aslında üzerinde "çalıştay" yapılması gereken esas meselelerden biri "ilahiyat fakülteleri meselesidir'. Esas bu hususta bir çalıştay yapılmasının yerinde olacağı kanaatindeyim.
Bu ülkede; "Tahrik" olmak ve "taciz" etmek veya "tecavüz" etmek... Ve hatta; "katletmek" gündelik olaylar olmuştur, "tahrik olmak" özellikle belli kesimlerin ileri sürdükleri ve sarıldıkları psikiyatrik bahanelerdendir. Vakıa, bu psikopatolojik ruh hali çok tehlikeli boyutlara vardırılmıştır. Yaşadığımız çağda insan ve toplum ilişkilerinin böylesine ilkel bir duyguyla belirlenmesi, üstelik bunu da adı "bilim insanı" olan birinin savunması Türkiye toplumu açısından utanç vericidir. Bir üniversite hocası bu fikri savunuyorsa vardığımız noktayı siz düşünün.
Özellikle Alevilerin bu konuda toplumsal hafızaları acı tecrübelerle doludur. Benzer bir zihniyet; 93 yılında Sivas'ta 78 yılında Maraş'ta, Çorum'da, Malatya'da ve daha nice yerlerde tahrik olmuş ve katliamlar yapmıştı. Ha keza 6-7 Eylül olayları ve daha niceleri Alevilerden başka ötekilerin de yaşadıklarının somut örnekleridir. Bunları yapanlar daha sonra kendilerini savunurlarken utanmadan "tahrik olduk" demişlerdir. Ne acıdır ki ne zaman bu tahrik, taciz ve katliam kısır döngüsünden bahsetsek, memleketin anlı şanlı gazetecileri, siyasetçileri ve bilumum odaklan karşımıza dikilip "kaşımayın bu yarayı, yeniden tahrik etmeyin" diye bizi uyarmaktadır. Sonuç olarak zihniyet böyle olunca şahsiyetin kim olduğu önemli değildir.
Meselenin esası "Tahrik olmak hakkı" biçiminde tezahür eden bu zihniyetin, kendisi gibi olmayana verdiği tepkidir. Ve bu mesele öyle iyi niyet, hoşgörü kardeşlik gibi afaki sözlerle geçiştirilecek bir mesele değildir. Bu ülkede, tahrik olmak duygusuyla kendisini ifade eden ciddi bir ayrımcılık ve ötekinden nefret etine sorunu vardır. Yasalarda insan haklarına saygı vs.den bahsetmek de yetmez. Yasalarda ayrımcılık ve nefret suçlarına açık ve net tanımlamalar yapılmalı ve cezai müeyyideleri belirlenmelidir. Aksi halde bu kafa tahrik olmaya devam ettikçe bu memlekette kasılmaya ve sarsılmaya devam edecektir.”
Muhabir: TE Bilişim