Diğer bir konuda binamızın depreme dayanıklı olup olmadığı konusudur. Binamızın depreme karşı dayanıklı olup olmadığını nasıl bileceğiz?

Tabiî ki sade bir vatandaş olarak bunu bilmek kolay olmayacaktır. Fakat, nasıl hastalandığımız zaman konu uzmanı olan hekimlerden görüş alıyorsak, ya da çocuklarımızın nasıl daha iyi eğitim alabilir diye rehber danışmanlardan görüş alıyorsak, aynı şekilde binamız için de konu uzmanı olan kişilerden görüş almalıyız.

6 Şubatta meydana gelen ve 10 ili etkileyen 7.8 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler sonrasında bu soru çok sorulmaktadır. Çalışma hayatımız boyunca yemeden-içmeden tırnağımızdan artırarak biriktirdiğimiz veya bankadan kredi alarak ömür boyu borçlu kalmayı göze alarak aldığımız evin depreme dayanıklı olup olmadığı sorusunun cevabını aramak ne acıdır!

Bu sorunun cevabı tabiî ki bilimsel ve teknik anlamda mümkündür. Öncelikle, telaş yapmadan bu işi ticarete döken firmalara on binlerce, hatta yüz binlerce lira vermeye gerek yoktur. Bu tür firmalar hemen size “kolon ve kirişlerden silindirik karot almamız gerekir” diyeceklerdir. Karot almak eziyetli ve masraflı bir iş olduğu için size sunulan ücret teklifi yüksek olacaktır.

Eğer ön testlerde sorun teşkil eden bir durum var ise, Bakanlığın akredite ettiği firmalara kentsel dönüşüm için zaten başvuracaksınız. O nedenle önceden karot almaya ihtiyaç yoktur.

Betonun sağlamlığını belirleyen Schmidt Çekici (N tipi) adı verilen bir özel çekiçle betonun tahribatsız olarak dayanımını belirlenebilir. Kendi binamdaki sığınakta sıvasız kolon ve kirişlerde ölçtüğüm değerler 42-44 MPa arasında gelmiştir. Bu değer beton sınıfı olarak silindir numuneler için geçerli olan minimum C35’ beton sınıfına eşdeğerdir.

Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün TS EN 13791 standardını baz alarak 29.04.2021 tarihli ve 2021/7 No.lu genelgesi incelenirse; 150-180 m2’lik bir daireden 3 adet kolonundan 75 mm’lik çaplı karot alınması gerektiğinden bahsedilmektedir. Bu her daire için 3 adet karot örneği uygulaması deney tekniği açısından yeteriz bir sayıdır. Ayrıca, kolon ve kirişler farklı zamanlarda döküldüğüyse o zaman test hatası daha da büyümektedir.

Üstelik yaklaşık 3 m uzunluğundaki bir kolonun ortasından alınacak bir karot örneğinin tüm kolonu temsil etmesini beklemek de hayalcilik olur. Kolon içerisine beton dökülürken betonun iyi yerleşmesi yani boşluk bırakmaması için titreşim verilmesi gerekir. Bu boşluklu yapıya betonda “segregasyon” oluşumu denir. Fakat, beton dökülürken titreşim işlemi ustalar tarafından önem verilmediği için uygulanmamakta ve kolonun üst kısımlarında veya alt kısımların hava boşluğu yaratarak kolonda zayıflık bölgesi oluşturabilmektedir.

Yukarıda vermiş olduğum segregasyon görüntüleri bazen kolonun dış yüzeyinde çimento şerbeti nedeniyle gözükmeyebilir ve iç kısmında da gerçekleşmiş olabilir. Ya da var olan segregasyon yüzeyde tamir ile kapatılarak gözükmeyebilir. Kolonun segregasyona uğramamış bölgesinden alınacak olan bir karot numunesinin tüm kolonun beton dayanımını temsil etmesi beklenemez.

Oysa, Schmidt çekici ile tahribatsız olarak sıvası sıyrılmış kolon veya kirişlerin her yerinden çok sayıda ölçüm yapmak mümkün olup, hem daha ucuz hem de daha kısa sürede sonuç almak mümkündür. Bu değer bize yaklaşık beton sınıfı hakkında bir fikir verecektir. Eğer elde edilen değer sınıra yakınsa o zaman Bakanlık tarafından akredite edilmiş firmalardan veya kuruluşlardan bedeli karşılığı hizmet alarak kentsel dönüşüme geçmesi gereken bina durumunu tespit ettirebilirsiniz.

Bir diğer konu ise kolon veya kirişlerden karot alınması evlere zarar verip vermediğinidir.

Kolon veya kirişlerden karot alındıktan sonra oluşan boşluğa, dayanımı C40-C50 özelliğinde olan özel bir karot harcı ile doldurulur. Bu dolgu işlemi; aynı diş dolgusu gibi harcın karot boşluğuna kademe kademe doldurulması önemli bir konudur. Uygun dolgu harcının kullanılması durumda kolon veya kirişlerden karot alınması bir sorun çıkarmaz. Fakat, bu dolgu gerçekten uygun malzeme ve uygun işleyişle yapılıyor mu? sorusunu akla getirmiyor değil! Bakanlığın akredite ettiği kuruluşların uygun karot dolgusunu yapacağını düşünüyorum.

Diğer bir konuda demir donatılarının kalınlığı, yivli olup olmadığı ve bağlar arasındaki mesafe gibi özelliklerdir.

Bu durum içinde yönetmelikte, kolonun kırılıp demir açığa çıkartarak kesilip ve daha sonra laboratuvarda boy ve dayanım özelliğinin tespitini gerektirmektedir. Bu süreç uzun zaman ve maliyetli olabilir.

Onun yerine kolon veya kirişi tahrip etmeden, beton içersindeki demir donatının yerini belirleyen basit cihazlar olduğu gibi demir donatının durumunu daha detaylı belirleyen röntgen tipi karmaşık cihazlarda vardır. Bu tür cihazlar ile tahribatsız olarak belirlenen demir donatısı ile ilgili problem olduğu anlaşılır ise o zaman akredite firmaların yapacağı kolondan demir çubuk örneklerinin alınmasına geçilebilir.

Bir başka konuda betondaki demir donatılarının korozyona yani pasa uğrayıp-uğramadığı konusudur.

Beton korozyonu tipik olarak, betonarmede bulunan demir donatı paslanıp bozulmaya başladığında meydana gelir. Genişleyen pas, betonun içine basınç uygulayarak çatlamasına, çevreleyen betona zarar vermesine ve binanın depreme karşı dayanıksız olmasına neden olur. Bu durumu tespit etmek için de tahribatsız olarak pH yöntemi, hızlı klor testi, voltmetre ile elektriksel potansiyel ölçümü, özdirenç yöntemi ve korozyon hız testi yöntemleri ile belirleyebiliriz. Eğer bir problem gözükür ise o zaman kolon veya kirişler küçük bir çekiç yardımıyla açılarak demir örneği kesilerek laboratuvarda test edilir.

Bir diğer sıkıntılı konu da yıllardır “İmar Affı” veya resmi adıyla ““İmar Barışı” düzenlemeleridir.

Daha vahimi, en son 2019 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının “İmar Barışı” düzenlemesi için müjde diye Kamu Spotu olarak verilen reklamları izlemişsinizdir.

Reklamda, vatandaşlar “iki göz ev yaptık, yıkıldı yıkılacak korkusuyla yaşadık, imar barışı bizim içinde geçerli mi?” diye soruyor. Kamu spotunda devlet yetkilisi olarak gözüken sanatçıda “Evet, üzülme gönül rahatlığı ile oturun!” diyor.

Bir devlet (aslında hükümet demek daha doğru olur) nasıl olurda kaçak veya projeye uygun olmayan ve depremde yıkılması kesin olan binalar için vatandaşın parasını alır ve onun depremde zarar görebileceğine göz yumar?

Diğer taraftan bir vatandaş nasıl olurda kendisinin depremde zarar görebileceği binada oturmaya devam eder?

Anlamak zor!

Bir bilim insanı olarak bunu anlamam mümkün değildir.

Deprem bilinci ile depreme karşı aldığımız önlemlerle güvenli konutlarda yaşayabilmek dileği ile…