Bir yangın Dünya’yı kasıp kavuruyor, adı Terör. Bazıları uluslararası olarak yaygınlaşan terörü, 3.Dünya Savaşının başlaması olarak görüyor. Haksız da sayılmazlar…
Bu defa Dünya, cahil bırakılmış Müslüman ülkelerin teröre teslim edilmiş ruhuyla savaşıyor. Bu öyle bir şey ki teröristler artık her yerde var olacaklar; ancak kimi zaman görünmez olacaklar. Nereden, ne zaman çıkacakları belli olmayacak. İnternet üzerinden örgütlenebilecekler. Merdiven altlarındaki kaçak eğitim yerlerinde, mağaralarda, şehirlerde, köylerde, kimi siyasi partilerin içlerinde, kimi gazete görünümlü merkezlerde, dernek görünümlü binalarda,  okullarda, üniversitelerde, yani her yerde örgütlenebilecekler.
Bizlerin yıllardır yazdığımız yazılarda, konuştuklarımızda, yürüdüğümüz yolda hiçbir sapma olmadı. Atatürkçü, laik, çağdaş, milli bütünlükçü, tam bağımsızlıktan yana bir Türkiye olarak yolumuza devam etmenin mücadelesini verdik. Bizde olmayan sapma, bu ülke vatandaşlarının vergileriyle beslenen, sorunlara çözüm üretemeyen, sürekli fikir değiştiren “oynak” milletvekillerinin küçük dünyalarında oluyor. Gerek iktidar, gerekse muhalefet milletvekilleri ülkeyi büyük bir felakete doğru götürüyorlar. 15 yıl öncesinde bırakılan Türkiye’de, içerde tüm sorunlara rağmen, dış politikada iktidar ve muhalefet daima birbiriyle destek ve uyum halindeydi. Bir Cumhuriyet geleneği olarak “barışçı dış politika ve teröre ödün vermeyen” bir anlayış hakimdi. Gelip giden hükümetlerin yanlışları da olsa, Türkiye’nin güvenliği bu denli tehdit altına girmemişti. Üstelik Türkiye’de İslam adına terör üreten IŞİD gibi terörist örgütlerden önce, Etnik teröre alet edilen Kürtçü terör örgütü PKK, 30 yıldır varlığını sürdürüyordu.
1980’lerden sonra tırmanan dış destekli PKK terörüne karşı, 2000’li yılların başında ciddi bir başarı sağlanmıştı. Ve terör neredeyse durmuştu; AKP Hükümeti gelip de “çözüm” adı altında Oslo’da ve Dolmabahçe’de pazarlıklara başlayana kadar… Şimdi hiç bunlar olmamış gibi 7 Haziran 2015’teki seçimlerin ardından, PKK’nın partisi HDP’nin oylarının artmasıyla beraber, AKP Hükümeti “çözüm” sürecini devirerek PKK ile amansız bir mücadeleye başladı. Ancak çözüm süreci boyunca verdiği sözleri tutmayan (silah bırakmayan) PKK, kapı kapı dolaşıp şehirlerde örgütlendi. 14-15 yaşındaki gençleri okullarından koparıp dağa çıkardı, ellerine silah ve bomba tutuşturdu. Defalarca, canları her sıkıldığında şehirleri dağıttılar, çocukları gösterilerde kullanarak molotof kokteylleriyle otobüsleri yaktılar,  Atatürk büstlerini kırdılar, hatta okulları da yaktılar. İşçileri, askerleri, korucuları kaçırdılar ya da öldürdüler. İş öyle bir hal aldı ki artık Güneydoğu’daki asker ve polisler, bulundukları kışla ve karakollardan dışarı çıkamaz hale geldiler.
Terör bu kadar güç kazandıktan sonra, AB ülkeleri ve ABD tarafından desteklendikten sonra, birdenbire rotayı değiştiren AKP’nin terörle yaptığı mücadele, Türkiye’yi son 8 aydır neredeyse cenaze evine çevirdi. Cizre, Şırnak, Diyarbakır terörle geç kalınmış bir mücadele neticesinde yerle bir oldu. Fotoğraflar, adeta 5.yılına giren Suriye’deki savaş durumunu andırıyor. 400’e yakın güvenlik görevlimiz öldü, şehit öldü. Türkiye’nin güneydoğusunda yaşayan binlerce insan, evlerini terk ederek kendi ülkesinde mülteci durumuna düştü, bir bölümü çatışmalarda hayatlarını kaybettiler. Peki bunların hepsi niçin oldu? Terörle mücadelede geç kalındığı ve PKK durduk yerde muhatap alınıp pazarlık masasına oturtulduğu için…
PKK yetmezmiş gibi, başımıza bir de yeni terör örgütü IŞİD çıktı. Adeta terör yumurtlayan bir coğrafyanın ortasındayız yani. Türkiye gibi jeopolitik önemi bu kadar kıymetli bir ülkenin, bir avuç badem bıyıklı imamın emrine verilmesinin, ürkütücü sonuçlarını yaşıyoruz aslında…
ANKARA: Türkiye’nin başkenti, kalbi… 10 Ekim 2015’teki patlamada 107 kişi yaşamını yitirdi, saldırıyı IŞİD üstlendi. 17 Şubat 2016’daki ikinci terör saldırısında 29 kişi yaşamını yitirdi, bu defa saldırı PKK’dan geldi. Batıya şirin gözükmek isteyen PKK bu saldırıyı alt örgütlerine yıktı; zira her zamanki çizgileri kaypaklıktır. İntihar bombacısı, 15 yaşındayken dağa kaçırılıp PKK’lı teröriste dönüştürülen bir Vanlı bir genç çıktı. Babası 11 yıldır PKK’nın kamplarında, oğlunu kurtarmak için aramıştı…
Ülkemiz bir avuç beceriksiz siyasetçinin elinde tarumar edilmektedir. MUHALEFET nerede diye bağırmaya gerek yok. Onlar her zamanki gibi parti içinde birbirlerini yemenin gayreti içindeler. TBMM’ye milletvekili göndermiş olan CHP ve MHP içler acısı durumdadırlar. En acı olan da hızla giden, freni patlamış bir trenin içinde olduklarını görememektedirler. Kendilerine hayrı olmayan bu siyasi partilerden bir beklenti içine girmek artık bir hayaldir. İşte bu yüzden çaresiz vatandaşlar, seçimlerde kime oy vereceğini bilememektedirler. Bu karmaşa içerisinde, dağınık bir görüntü vermeyen AKP, her seçimden birinci parti olarak çıkmaya devam etmektedir.
Türkiye’de hem siyasi anlayış, hem de siyasi yüzler değişmeli ve gençleşmelidir. Fosilleşmiş kafaların kendilerine bile hayrı yokken, memlekete ne faydası dokunabilir? Bir dolap beygirinin içinde dönüp durmaktadırlar. Dolap beygirlerine koşulan atların başları dönmesin diye, gözlerini bağlarlardı eskiden; işte böyle bir muhalefettir dönüp duran kendi kendine…
Cumhurbaşkanı tek başına ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Bir bakıyorsunuz Latin ülkelerden Ekvador’a gitmiş, korumaları kadınları tartaklamış ve bir milletvekilinin burnunu kırmış. Sonra bir daha bakıyorsunuz, Afrika’daki ülkelere gitmiş nutuk atıyor. Sanki kendi ülkesindeki problemleri çözmüş de sıra başkalarına akıl vermeye gelmiş… Bu arada bir zamanlar beraber siyaset yaptıkları Fethullahçı medyanın da hakkından gelmeyi biliyor. Sıra onların medya ve gazete organlarına el koymaya geldiğinden, son bir yıldır medya ve gazetelere “kayyum atama” modası çıktı. Artık hangi TV kanalını açsanız, önce Tayyip Erdoğan’ın sonra da Ahmet Davutoğlu’nun kafası görülüyor. Diğerleri birkaç dakikayla geçiştiriliyor. Muhalif gazete sayısı oldukça azaldı. Artık herkes büyük ölçüde hizaya sokuldu. Bakalım insanlar nereye kadar rahat nefes alacaklar? Ve bakalım ne zaman patlayacaklar?
Taksim’deki bir grup doğaseverin başlattığı GEZİ Parkı eylemleri büyük bir toplumsal başkaldırıya dönüşmüştü. Silahsız gençler bir inat uğruna öldürüldü, bazılarının gaz fişekleri nedeniyle gözleri çıktı, kör oldular. Olaylar zamanla büyüdü ve kontrolden çıktı. Ancak hiç kimsenin tahmin bile edemediği, bu kendiliğinden gelişen halk hareketi için, moda deyimle “dış kaynaklı” diyen Tayyip Hükümeti, şimdi Cerattepe’deki çevre gönüllülerinin verdiği mücadeleye de aynı mantıkla yaklaşıyor. Artık Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan, zehirli maden araştırmalarının çevreye zarar vereceğinden endişelenen halk için “küçük geziciler” dedi. Demek ki bazı şeyler hiç değişmiyor, değişmeyecek…
İşte bu ülkede böyle iktidar olursa… İşte bu ülke yavaş yavaş teröre gömülürse; her gün ülkenin her tarafındaki evlerden şehit cenazeleri kalkarsa… İnsanlar haberlerde ölüm ya da patlama izlemekten yorgun ve bitap düşerse, karanlığa gömülüyoruz demektir. En önemlisi de ülkede bunlar olurken, ikircikli siyasetiyle CHP, donmuş siyasetiyle MHP gibi muhalefet partilerinden bir ışık göremeyen Türk halkı, gittikçe umutsuzluğa mahkum olmaktadır. Böyle muhalefet oldukça, bu halk kendini çaresiz hissetmeye devam edecektir. İnsanlar alternatif bir siyasi parti bulsa, bir anda CHP ve MHP tarihe gömülebilir. Ancak şu ana kadar diğer küçük partilere de vatandaşlar rağbet etmemişlerdir. Bir sarmal içerisinde kalan vatandaşların bir bölümü bazen dini sömürüyle, bazen ekonomik kaygılarla gidip yine aynı siyasi partiye oyunu vermektedir. İnsanların topyekûn sokaklara çıkmasını bekleyemeyiz; zira şehit haberleri gelirken ve terörün acısı yoğun şekilde yaşanırken, hiç kimse bu halktan daha fazlasını beklemesin. Yapılacak o fedakârlığı, önce beceriksiz siyasetçiler yapmalı ve seçim yenilgisini alan siyasi aktörler tek tek görevlerinden istifa etmelidirler. Yunanistan’da 2015’te Aleksis Çipras liderliğindeki Syriza’nın yönetime gelmesi ciddi olaydır. Türkiye’de de koltuklarına kazık çakan eski siyasetçilerin bertaraf edilerek, “genç, idealist ve yeni yüzlerin” siyasete katılmasına ihtiyaç vardır. Aksi halde Türkiye’deki bu “muhalefet” kendinden önce, hepimizi mezara koyacaktır!