Köle düzeninde bir çalışma hayatının giderek yaygınlaştırılması ve güvencesiz ve taşeronlaşmış bir çalışma modelinde insan hakları bilincinin yerleşmesi ve gelişmesinin düşünülemeyeceğini vurgulayan Sefer Kahraman, bunun için bireysel haklarla birlikte çalışma hayatında da gerekli olan yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerektiğini kaydetti.
Kahraman, “bugün binlerce işçinin sırf sendikalara üye oldukları gerekçesiyle işten atılarak ‘ötekileştirildiği’, ağır insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya bulunduğu ülkemizde farklılıkların insan hakları, sevgi ve hoşgörü ekseninde bir zenginlik olarak görülmesi yerine bir tehlike, bir tehdit olarak çatışma unsuru yerine konulması günümüzün önemli söylem ve pratiği haline gelmiştir” dedi.
Sefer Kahraman açıklamasında şöyle dedi:
“Yüzyıllar boyunca süren bir mücadelenin sonucunda, insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakları ifade eden uluslar arası bir belgenin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilişinin 66. yıldönümünün kutlandığı bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul görmüştür.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm dünya devletleri tarafından ortak değerler olarak kabul edilen insan hakları ilkelerini yansıtmaktadır. Günümüzde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ülkelerin bir iç sorunu olmaktan çıkarak tüm insanlığın ortak bir sorunu haline dönüşmüştür. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusundaki sorumluluk öncelikle devletlere ait olmakla birlikte, bu görev medyadan sivil toplum örgütlerine kadar tüm kuruluş ve bireylerin işbirliğini gerektirmektedir. Bu çerçevede, insan hakları bilincinin ve insan haklarının tam olarak benimsenerek uygulanması için gerekli sorumluluk duygusunun bireylerde, özelliklede sivil toplum kuruluşlarında bulunması, başta güç ve kudret sahibi bir takım iş çevrelerinin gemlenemez ihtiraslarıyla işçi kıyımlarının önünde en büyük engel olacaktır.
Anayasanın 5. maddesinde “…kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak, Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır” ifadesi insan hakkının korunması ve geliştirilmesi açısından büyük önem arz etmektedir.
Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23 Maddesinin 4. Fıkrasına göre” Herkesin çıkarlarının korunması için bir sendikaya katılma hakkı vardır. Ayrıca Anayasal bir hak olan sendikalaşmaya ve toplu sözleşme hakkına saygı duyar. Tüm çalışanlar, sendikal üyelik konusunda serbesttir ve hür iradeleriyle hareket ederler” vurgusu yapılmakta iken işçilerin Anayasal haklarını kullandıkları için işverenler tarafından akıl almaz çağdışı yaklaşımlarla işten atılmaları Anayasal bir suç, her şeyden önemlisi insanlık suçu ile eşdeğerdir.
Bugün binlerce işçinin sırf sendikalara üye oldukları gerekçesiyle işten atılarak “ötekileştirildiği”, ağır insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya bulunduğu ülkemizde farklılıkların insan hakları, sevgi ve hoşgörü ekseninde bir zenginlik olarak görülmesi yerine bir tehlike, bir tehdit olarak çatışma unsuru yerine konulması günümüzün önemli söylem ve pratiği gelmiştir. Son yıllarda Anayasa’nın 51. Maddesi, kar hırsını şahsi hırs haline getirerek alın terine, bir dilim ekmeğe, bir parça umuda çöreklenmiş zihniyetler tarafından inkar ve ihlal edilmektedir. Anayasal hakkını kullanan sendikal işçiler, hiç hak etmediği, hiç layık olmadığı sıkıntı ve açmazlarla dolu bir hayatı kendi işvereni eliyle yaşamaya mahkûm edilmektedir.
Birçok ülke ve toplumların da karşı karşıya olduğu bu tür işçiye bedel ödetme politikalarıyla, ciddi, sistematik ve kapsamlı bir şekilde mücadele etmek ve bunlara yönelik strateji geliştirmek artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Bunun için tüm işçi Konfederasyonları ve sendikalar ile sivil toplum kuruluşları ve toplumun ortak paydaşlarının acil olarak bir “zihniyet dönüşümü” insan haklarının korunması ve genişletilmesi hedefine paralel olarak sözde değil, özde uygulamaya koyması gerekmektedir. Şüphesiz ki köle düzeninde bir çalışma hayatının giderek yaygınlaştırılması ve güvencesiz ve taşeronlaşmış bir çalışma modelinde insan hakları bilincinin yerleşmesi ve gelişmesi düşünülemez. Bunun için bireysel haklarla birlikte çalışma hayatında da gerekli olan yasal düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerekmektedir.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde hizmet ve himmetine sığındığı işverenleri tarafından sendikal nedenden dolayı işten atılarak söndürülen hayallerin, aç bırakılan gariplerin, yaşatılan travmaların işverenin yapacağı son kötülük olarak kalacağını vurgular, işçiye doğrultulan namlunun bir gün mutlaka kendilerine döneceğini hatırlatırız.”
Muhabir: TE Bilişim