21. Yüzyıl kendinden önceki asırlar gibi yine acılara şahitlik ediyor.
Artık ne üzücüdür ki daha çok ve daha kolay cana kıyılıyor.
Masum bebekleri bile katledilebilecek kadar gözü kararmış firavunlar var.
Acılar yaşanıyor dünyanın her yerinde. İnsanlar ise eskisinden daha çok haberdar olanlardan. Hiçbir şey gizli kalmıyor ki, insanlar her acıya ortak olma derdinde.
Bazen üzgünlük hiçbir şey yaptırmaz insana, ama gerçek üzgünlük.
Olanların hüznünü kendi yöntemlerince paylaşıp hayatına normal devam edenleri de anlayamıyorum.
Bazı şeyler gittikçe daha şekilci oluyor galiba. İnsani melekelerimizi mi kaybediyoruz yoksa?
Bu kadar çok insan ölürken, bebeklerin canını kıyılırken tuzu kuruların acıyı paylaşmaları, safını belli etme çabaları yoruyor beni.
Senin acın, benim acım... Karşısındakinin hüznüne saygı duymamak...
Mesele zulmedenin karşısında durmaktır, gücün yettiğince.
Bugün Ortadoğu'da yaşananları izlerken içi yanıyor insanın. Çinin zulmündeki soydaşlarımız katledilirken nasıl yandıysa. Irak'ta yaşananlar nasıl üzdüyse bizi bugün de aynı şekilde üzülüyoruz.
Her iktidar öldürüyor, öldürtüyor.
İnsan olmak, bir iktidardan yana olmak değildir; vicdanlı olmayı gerektirir.
Hâlbuki insan olanın hepsine üzülmeye yetecek kadar vicdanı var, acıları sınıflamayın, acıları siyasileştirmeyin… İnsanlığınızdan şüphe ettirmeyin..
Kendiniz gibi olmayan insanların hüzünlerine ama ile başlayan cümleler kurmayın.