Ben büyük bir çoğunluğun aksine “Türk Silahlı Kuvvetlerimizi” bugünlerde çok daha sevmemiz ve desteklememiz gerektiği kanaatindeyim. Şu anda iktidara arkalanarak Silivri duruşmalarıyla efelenen ama eskiden bir jet uçağı geçse bulunduğu masanın altına tam siper yatan bir kısım medya plazası takımının aksine “Kahraman Ordumu” savunuyorum. Var mı bir diyeceği olan.
Tamam bazı silahlı kuvvetler mensupları belki bazen bir yerlerde yanlış yaptılar, darbe planları, andıçlar havada uçuştu. Askeri vesayetin gölgesi siyasetten inşallah kalkacak. Milletin inancı ile bundan sonra kimse uğraşmayacak. Bu ayrı bir konu.
Ama siviller hiç mi yanlış yapmıyor. Onların yanlışları da saymakla bitmez. Bana kalırsa pek çoğunun nefes alışları bile yanlış. Oturdukları ceylan derisi koltuklardan, aldıkları maaşa kadar öyle çok yanlışları var ki.. Bunların en önemlisi de “dağdaki kafir sürülerine açılım-saçılım saçmalığı ile meşruiyet kazandırma ve bunların uzantılarını meclise sokma” girişimleridir.
Ekrana bakıyorum. Daha dün gece eşkıyalar Devletin karakolunu, lojmanını, düğün salonunu hedef almış, en mutlu gününde halay çekenlere roketlerle saldırıyor. Çoluk-çocuk, kadın-erkek herkes çığlık çığlığa kendilerini yerlere atarak saatlerce saldırının bitmesini bekliyorlar.(Bu alçaklığı Amerikan haydutları Irakta çok yaptılar) Öğretmen evine yangın bombaları atılıyor, binlerce mermi yakan haydut sürüsü cephanesi bitince kaçıp gidiyor. Bir isyandır, katliamdır sürüyor. Sanki bir düşman tümeni ülkeye sızmış. Güneydoğu sınırlarımızdan içeri girmiş, taarruza geçmiş, ortalığı kan gölüne ve cehenneme çeviriyor. İlçe sokaklarında binlerce maskeli haydut etrafı yakıp yıkıyor, kırıp döküyor, sanki düşman işgalindeyiz de Yunan ordusu gelmiş İzmir’i ateşe veriyor.
Ertesi gün yine kanallarda sarsıla sarsıla ağlayan anneler-babalar, Türk bayrağına sarılı tabutlar, gözyaşı, feryad, figan, acı ve kahırlar…
Bunlara destek veren bir sürü milletvekili benim emekli maaşımın elli katını alıp, her ay bir daire parası kadar bir rakamı ceplerine indirip, daha meclise uğramadan, yemin etmeden birde bu alçaklara arka çıkmıyorlar mı… Ve ellerini kollarını sallayıp utanmadan gezmiyor, bir de meydanlara çıkıp yardakçılarına destek vermiyorlar mı … Valla Kahroluyorum.
Ekonomi yüzde sekiz büyümüş, Karadeniz – Akdeniz’e yollarla bağlanacakmış. İstanbul’a beşinci köprü yapılacakmış, hızlı trenle Konya git-gel altı saat olacakmış. Hiçbiri umurumda değil artık. O yollarda sürecek arabam yok. İstanbul’a artık beş senede bir gidiyorum.(Oysa ömrümün yirmi yılı orada geçti).Konya’yı ise gençliğimde görmüştüm. Bu karayolları faaliyetleri ile benim gözümü kimse boyayamaz. 
Türk halkı her gün seyahat mi ediyor. Marifet asfalt dökmek değil bu isyanı durdurmaktır. Benim tek bir acım, tek bir derdim var. Tamam Silivri duruşmaları hızlansın. Kim suçlu ise cezasını çeksin, oğlunu şehit veren başörtülü asker anneleri artık nizamiyelerden içeri girebilsinler. Ekonomi yükselsin, hayat ucuzlasın, ortalık bolluk bereket olsun, ülkemiz itibar kazansın… Hatta İsrail haritadan bile silinsin. İstemeyen “namert oğlu namerttir.
Ama..
Ülkemizdeki bu “isyanda” derhal bastırılmalıdır.
Hemen ülkenin tüm güney-doğusunda sıkıyönetim ilan edilmeli. Kahraman askerimin postalının cilası tüm kafir ve alçakların gözünü kamaştırmalıdır. İsyancı merkezlerinin bulunduğu illere yüz binden fazla asker sevk edilmeli oralar birer seferberlik mıntıkasına dönüştürülmelidir.
Son teknolojiler imanına kadar kullanılmalı, tüm ahali fişlenmelidir. (Bunun için ben bile seve seve fişlenmeye hazırım). Bölge ev-ev, mahalle-mahalle taranmalı isyana destek verenlerin vatandaşlık hakları ellerinden alınmalıdır. Kredi kartı verilmemeli, elektrikleri-suları kesilmeli, haberleşme özgürlüğü ve internet erişimleri gibi teknolojik nimetlerden mahrum edilmelidir. Hatta gece sokağa çıkma yasağı bile konmalıdır.
Derhal idam cezası getirilmeli, içerde ne kadar katil varsa önce onları asarak işe başlamalı, cellatlara eğitim olanağı sağlanmalıdır. Hatta Avrupa’dan gelecek ve insan hakları örgütleri mensupları gibi bu alçakların Avrupalı yandaşları bile derhal tevkif edilmeli ve onlarla aynı “kafese” konulmalıdır.
O dağlarda gezen kendi meclisini, mahkemesini kuran bu isyanın önde gidenleri derhal yakalanmalı, mallarına mülklerine el konulmalı TBMM den de atılmalı ve hepsi derhal asılmalıdır.(Osmanlıda isyana elebaşılık yapmak başın vurulması demekti.) Benim fakir emekli maaşımdan yapılan kesintilerle bu isyancı sürüsünün “iaşesi, ibadesi, suyu-cereyanı, yirmi sene sonra dağa çıkıp masum askerdeki evladımı kalleşçe öldürecek müstakbel katil sürüsünün mensubu olacak onuncu veledinin bezi, maması, ilacı” artık benim cebimden karşılanmamalıdır.
Dünyaya gözümü açtığım elli yedi yıldır gizli gizli devam eden Allahsız, kitapsız, imansız, dinsiz, merhametsiz, kafir sürülerinin kalleş isyanı, taaruzu, pusuları, baskınları hala sürüyor. Benden öncede ceddim Osmanlıya bunlardan başka kırk kere isyan eden olmamıştı. Bu isyanı sivillerin demokrasiyle, lafla, hamasetle nutuklarla, demeçlerle durdurması mümkün değildir. Elbette kahraman ordumuza övgüler düzeceğim. Hem zaten kardeşine silah çeken, suçsuz insanları Molotoflarla yakan bu Allahsız kitapsız sürüsü yüce dinimize göre “kafir” sınıfına girmez mi ?
Moskof, Yunan, Sırp, Amerikalı hatta Çanakkale’deki İngiliz ne ise bunlarda o dur. Yüce dinimize göre bu alçakları yok etmek veya onlara karşı savaşmak cihaddır. Hatta Cihad-ı Ekber dir. Onlara kim destek veriyorsa “o” da onlardandır. Asrı saadette olsa çoktan boyunları vurulacak olan bu eşkıya takımına karşı Diyanet İşleri “Topyekün Cihad” ilan etmelidir.
Hasan Mutlucan hemen TV’lara çıkarılmalı ve hemen her gün kahramanlık türküleri söylemelidir. Okullara askerlik dersleri yeniden konmalı, (hatta haftada on saat olmalı) askerlikten geçmeyeni sınıf bile geçirmemeli, hatta üniversiteye bile almamalıdır.
Bana göre en güzel renk hakidir. Ve sonrada G3’ün namlusundaki meneviş gelir. En güzel koku ise barut kokusudur. Hiç bir son model otomobil veya başka bir makina bana bir 105’lik obüs topu kadar heyecan veremez. (Ölmeden önce dünyada yapmak istediğim tek şey bir tankın içine girerek Çeçenistan’da Moskof’a veya Bosna’ da Sırplara taarruz etmektir). Bütün bunları tüm samimiyetimle söylediğime okurlarımın inanmasını diliyorum.
Türk milleti tarihte hep “Ordu-Millet” olarak var olmuştur. Öyle de olmalıdır. Bütün bunlar demokrasiye karşı olduğumuz anlamına gelmez. Sivilleşeceğiz ,özgür ve AB’li olacağız diye entel-dantel numaralara girmenin lüzumu yoktur. Kafkas ve Balkan gazisi Osmanlı zabiti benim dedemdi, yeğenimde bugünlerde Ağrı’da bir topçu subayı… Asker sanki bizim parçamız, oğlumuz, canımız, ciğerimiz, evladımız değimli. Bunlar darbe tellallığı anlamına mı gelir ?
Bu Ordu Çin sarayını basan Gültekin Kağanın fedaileri, Roma’yı dize getiren Hun İmparatoru adaşım Attila’nın süvarileri, Selçuklu Alperenleri ile Osmanlı Yeniçerileri, Çanakkale ve Dumlupınar şehitlerinin bu asırdaki torunları; Cumhuriyetin Muhafızı Kahraman Mehmetçikler değil mi…?
 
Vallahi , gün bu gündür ve son söz de süngünündür.
 
Postalınızın bastığı yere kurban olsun bu fakir .
 
“Ol küffarı ko’man kurtlarım…”
 
GAZANIZ MÜBAREK OLSUN.
 
Saygı ve Heyecanlarımla…