Farklı bir hayata geçtiğimi hissediyorum. Kim olduğumu bilmediğim, ne hissettiğimden emin olamadığım ve en yakınıma ya yalan söyleyip ya da anlatmadığım sırlarla dolu bir hayata… 
Kendim hayatımdan çıkıyorum ve senin hayatının; senin bile fark edemeyeceğin bir köşesine yerleşiyorum. Hâlbuki sen bana şiir bile okumadın daha. Üzgünüm, sana daha fazla bakamıyorum. Gördüklerimden korkuyorum.
Koyu kumral kirpiklerinin arasında toprağa benzeyen gözlerinden korkuyorum en çok. Çok fazla hayatın hayaleti var sanki orda. Kendimi o hayaletlerden biri olarak düşünmekten korkuyorum. O hayaletlerin ağladıklarını duyuyorum. Ben ağlamak istemiyorum. 
Eğer sen topraksan ben kimim? Hayaletlerden biri mi? Unutulmuş bir köşe mi? Senin sırrın mı? Korkun muyum yoksa? Her kirpiklerini savurduğunda toprak rengi gözlerine çarpan meltem miyim? Ya da belki de sadece o hayaletlerden birinin gözyaşıyım? Kimim ben? Ben, eğer yoksam sen kimsin? Hayalim misin? Uyanamadığım bir düş müsün? Yokluğuma konan ünlem misin? Çocukluğum musun? Ezberlediğim en uzun şiirim misin? Sen kimsin gözümün nuru? 
Biz kimiz?
Bir hiçliğe mektup yazmak gibi bu. Kaç tane şişeye kaç tane kağıt sıkıştırdım hatırlamıyorum. Çok fazla bağlaç kullanıp bazılarının üzerini çiziyorum. Sana yakışmıyor bazen ve’ler; bende kısa bir nokta koyuyorum. İşin kötü yanı ben seni kabullenmiyorum. Senin hayatına sıkışıp bir köşede yaşarken sanki hiçbir şey benim mutluluğumu bozamazmış gibi davranıyorum.
Çünkü hala bilmiyorum… Allah rızası için aşık olur muyum? Bilmiyorum… hiçliğe mektuplar yazıyorum.